Cihada hazırlığın öneminden bahsederek sözü cihadın kısımlarına getiren Mehmed Zahid Efendi Hz’leri (k.s) meseleyi sekiz başlığa ayırır. Ona göre cihadın kısımları şu şekildedir:

  • Küffara karşı cihad
  • Mülhidlere karşı cihad
  • Hak ve hakikate çağrı için cihad
  • Nefisle cihad
  • Şeytana karşı cihad
  • Kötü adet ve alışkanlıklara karşı cihad
  • Cehalete karşı cihad
  • İyiliklere sahip olmak için cihad[1]

Tek tek bu başlıklar altında cihadın ilgili kısmını anlatan M. Zahid Efendi Hz’leri ardından cihad ibadetini ifa eden mücahidin kim olduğunu, cihadın ve şehadetin faziletini anlatarak şöyle der: ‘’ Tehlikeler, felaketler, mahrumiyetler, esaretler ve zilletler de hep mücadeleden, mücahededen, harpten, darptan korkup kaçmak veya malının, mülkünün zevk ü sefasının, rahatının düşkünü olmaktır ki, neticesi milletin, memleketin ve efradının izmihlâline sebep olagelmekte olduğu daima görülen ve tarihin kaydettiği hadiselerdendir.’’[2] Mehmed Zahid Efendi Hz’leri Allah yolunda korkudan uzak bir şekilde cihada sarılmanın ehemmiyetini anlatmaya devam ederek şöyle der: ‘’ Peygamberimiz (s.a.v) Hz’leri de birçok hadislerinde korkaklık demek olan ‘’cübün’’den Cenâb-ı Hakk’a sığınmışlardır. İman ve İslam’ın bekası şüphesiz ki mücadele ve muharebelerdeki muvaffakiyetlere vabestedir. Korkak ve sabırsız insanların muvaffak olmaları mümkün değildir. Her zaman görülmektedir ki, birçok batıl işlerde bile muvaffak olmak için insanlar kendi çıkarları ve menfaatleri iktizası, pek çok mücadele ve muharebelere azim ve metanetle devam etmektedirler. Halbuki bu hususta ne bir sevap ve mükafatları vardır, ne de şehadet gibi bir mertebeye ulaşabilirler ki, belki zulüm ve haksızlıklarının cezasını çekmek üzere büyük azap ve felaketlere uğratılırlar. Halbuki bir müslim ve muvahhid gerek gaza gerek cihad ve gerekse herhangi bir haksızlığa karşı mukavemeti neticesinde ölecek olursa buna şehadet rütbesi verilir.’’[3]

Mehmed Zahid Efendi Hz’leri ardından cihadı terk etmenin haramlığını ve getireceği felaketleri ele alır ve şöyle der: ‘’ Ey Genç! Hür olarak yaşamak müslümanın en ulvi gayesidir. Ecdadın düşmanla harbe giderken gayesi ya şehid veya gazi diye yola çıkardı. Ecdadının yolu senin de yolundur. Kendisinde harbe gitmek niyeti taşımayan bir müslüman ölürken iyi bir ölümle ölmez. Harbe gitmek ve düşmanla dövüşmek niyetini taşıyan bir müslüman harbe gidemeden ölse bile şehid sevabı kendisine yazılır. Harp esnasında Allah’ın zikrini sakın dilinden bırakma, korkma ki Allah seninledir, şehadet müslümanın en başlıca gayesidir.’’[4]

Mehmed Zahid Efendi Hz’leri gençlerin cihada göre yetiştirilmesine değinir ve şöyle der: ‘’ Müslümanların bekası ancak cihad iledir, onun için her müslümanın daha çocukluğundan itibaren atıcılık öğrenmesi sünnettir. Düşman karşısından kaçmak iman zafiyetinin alametidir. Ölüm bir keredir, ecel gelmedikçe ölüm olmaz. Halid b. Velîd (r.anh) birçok muharebelere girdiği halde nihayet yatağında öldüğüne çok esef etmekte olduğunu müş’îr kitabesi Humus Büyük Camii’nde dikili ve çok uzun bir sütun üzerinde yazılıdır. Harpten kaçmak korkaklık alametidir ve dünyaya haris olduğunu ispat eder. Allah’a iman eden bilir ki Allah’ın takdiri bozulmaz.’’[5]

Mehmed Zahid Efendi Hz’leri cihadda zaferin tahakkuku için müslümanların kendi aralarındaki birliği sağlamalarının gerekli olduğuna işaret ederek şöyle der: ‘’ Hani müslümanlık bir vücut gibi bir bina gibi olacaktı? Evet parçalar çok olabilir, lakin hepsinin gayesi aynı olur. Bir dine hizmet ederler ve birbirlerine yardımcı olurlar. El, ayak, göz, kulak da ayrı ayrıdırlar amma hepsi de o vücudun hizmetindedirler. Keza binalarda da taş, tuğla, demir, ağaç, kum, kireç hep ayrı ayrı şeylerdir fakat hepsi de o binanın meydana gelmesine hizmet ederler. Devlet teşkilatları da öyle değil mi? Birçok teşkilat gerek askeri ve gerek mülki, hep aynı gayeye hizmet ederler de iki müslüman grubu bir araya getirmek, birleştirmek adeta mümkün olmaz. Bu ne hal, bu ne benlik, bu ne kibir ve gurur! Biz bu memleketi parçalamak için mi yaratıldık, diye insan düşünceye varıyor, çok yazık bizlere!’’[6]

Mehmed Zahid Efendi Hz’leri memleketimizin birçok alanda geri kalmasının sebeplerinden bahsederek şöyle der ve eserini bitirir: ‘’ Umumi harpten (İkinci Dünya Savaşı) mağlup çıkan devletler, bugün çok mümtaz bir duruma gelmesini başardılar. Bizse harbe girmediğimiz halde şu borçlarımıza bakın. Şu perişan halimize bakıp ta nedamet ve pişmanlık da yok. Hâlâ küfür ve isyanda inad etmekte devam ediliyor. Bu hale de ses çıkaran kimse yok. Demek ki herkes halinden memnun. Kazançlarına dokunmasınlar da memleket ne olursa olsun. Kâfirlere hizmetin ve onların küfürlerinin temâdisi için çalışan budalalara ne demek lazım bilmem!’’[7]

Cenâb- Hakk Mehmed Zahid Efendi Hz’lerine gani gani rahmet eylesin. Makâmını âli kılsın. Bizleri de şefaatine nail eylesin. Ruhu için el-Fâtiha…


[1] Cihad, syf. 49-82.
[2] A.g.e, syf.88.
[3] A.g.e, syf.99.
[4] A.g.e, syf.115.
[5] A.g.e, syf.124.
[6] A.g.e, syf.128.
[7] A.g.e, syf. 140.