Bismillâhirrahmanirrahîm!
TEFEKKÜRÜMÜZÜ zenginleştirmemiz gereken günlerdeyiz. Okuma, düşünme, araştırma, inceleme ve olayları analiz edebilme yetkinliğine ulaşmalıyız. Körfez Savaşı ile başlayıp Irak, Libya, Suriye ve Gazze’nin işgaliyle devam eden BOP süreci İran ve Türkiye’yi de tehdit etme noktasına geldi. Önceden planlar sinsi bir şekilde yürürken, bugün göstere göstere yapılmaya başladı. İsrail’i kalkan olarak kullanan ABD, İslâm âleminin sessizliğinin de etkisiyle iyice vahşileşti.
Amerika’nın 1961’de başlattığı “Barış Gönüllüleri” projesini bugün Türkiye’yi parçalama ve yutmanın eşiğine getirdi. “Barış Gönüllüleri” diyerek Türkiye’nin köy, ilçe ve illerini kalkındıracakları bahanesiyle 2.101 ABD vatandaşını istihbarat amaçlı Türkiye’nin çeşitli yerlerine ikamet için gönderdiler. Türkiye’nin sosyolojik, psikolojik yapısını incelediler. Hassasiyetlerini, tepkilerini, eğilimlerini analiz ettiler. Bunun zararlarını fark eden Türkiye 1971’de bu projeyi durdurdu.
1979’daki İran Devrimi’nin İslâm dünyasına yayılmasından endişe eden ABD ciddi tedbirler aldı. Elindeki uluslararası ajanslar aracılığıyla İran aleyhinde yayınlar başlattı. Devrim öncesi İran ile arada bir sorun yokken, İslâm âleminde İran’a karşı bir soğukluk oluştu. Emperyalizm tüm Müslümanları birbiri ile çatıştırmak istiyor.
Türkiye’nin de 1163’ten sonra İran’la bir sorunu olmadı. Sınırları değişmedi. Emperyalizm, İran ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmek istiyor. Mezhep unsurunu ayrıştırma amaçlı kullanıyor. Olay, dinî değil, siyasidir. İlmi olanlar ölçülü bir şekilde Sünnîliğin önemini anlatsınlar. Ama Haçlı-Siyonist İttifakı’nın Türkiye’yi parçalama oyunlarına alet olmasınlar!
NİÇİN GAZZE?
KUDÜS ve çevresi Müslümanlar için kutsal topraklardır. Bu yüzden Filistin, “imanî bir mesele”dir. ABD Gazze’yi satılık emlâk olarak gördü; turizm merkezi yapmak istedi. Konu İslâm dünyasının onuru durumuna geldi. Tarifsiz zulümler yapılması; açlık, ilâçsızlık ve ölüme mahkûm edilmeleri dikkatleri Gazze üzerine çekti.
Mayıs 2025’te, 1 ay gönüllü doktor olarak Gazze’de görev yapan Faslı Halid Ruşdi, bayram öncesi ülkesine dönerken gördüğü facianın büyüklüğünü ve izlenimlerini şöyle anlattı:
* Hayal bile edilemeyecek facialar yaşadım. Gazzeliler yaşadıkları bunca zulme rağmen imanî duygularını zirvede tutuyorlar, yaşadıkları zulmün Allah’ın adaletiyle sona ereceğine inanıyorlar.
* Gazze’de bulunmak her an tehlike demekti. Ne zaman, nerede, ne olacağı belli değildi. Her saat, her dakika patlama sesi duyuyorduk. İnsansız hava araçlarının sesi neredeyse hiç kesilmiyordu.
* Gördüğümüz manzaralar tarifsizdi. Birçok hastanın uzuvları kesilmek zorunda kaldı. Hem başından, hem elinden, hem ayağından yaralananlar vardı. Böyle bir vahşeti akıl almıyor.
* Doktorlar, hemşireler, idareciler gece gündüz çalıştı. Akılları çadırlarda bombardıman altında yaşayan ailelerindeydi. Her an kötü bir haber alabilirlerdi.
* Doktorlar büyük özveriyle çalıştı. Bu, Filistin’in ihtiyaçları karşısında çok küçüktü. En acil ihtiyaçları tıbbî cihaz, ilâç, finansal yardım ve moraldi.
Bu atmosferde Saadet Partisi Gazze’deki ablukayı kırmak, facianın büyüklüğünü dünyaya duyurmak için Üsküdar’da “Özgür Gazze Mitingi” gerçekleştirdi.
ÖZGÜR GAZZE MİTİNGİ
DÜNYA nefesini tutmuş, “Ne olacak?” sorusuna cevap arıyordu. Saadet Partisi bu atmosferde, “Gazze Ablukada, İnsanlık Ayakta” temasıyla İstanbul’da, ibretlik olaylarla yüklü bir miting yaptı. 15 Haziran mazlumların ümidi olan D-8’in 28. yıl dönümüydü. Barış için, D-8 aktif hale getirilmelidir, mesajı verildi. Mitingin 3 gün içinde organize edilmesi Saadet Partisi’nin teşkilât gücünü ortaya koymuştu.
Miting, Saadet Partisi’nin “birleştirici gücü”nü de yansıttı. Saadet Partililer yanında; CHP, İYİ Parti, DEVA, GP, HÜDA-PAR, YRP olmak üzere 7 parti mitinge destek verdi. Desteklemeyenlerse, genellikle ABD’yi dost bilen, İsrail’le normalleşme temayülünde olanlardı. Bütün dünyada Siyonizm’e, soykırıma, terörizme tepki çığ gibi büyümeye başladı.
Mitingde, geçilen sürecin de etkisiyle bir “şuur uyanıklığı” vardı. Haçlı-Siyonist İttifakı’nın hedefinin yalnız Gazze, İran olmadığı; Türkiye, İslâm âlemi ve tüm insanlığın hedef alındığı vurgulandı. Erbakan Hoca’nın yıllar önce uyardığı şu sözler gerçek oluyor: “Önce Suriye, sonra İran’a saldıracaklar; ama asıl hedef Türkiye olacak?”
Hükümete de gerçekçi öneriler sunuldu: “İsrail’le tüm ilişkileri kesin; barışa öncülük edin; Filistin ve Gazze için somut adımlar atın ki, biz de yanınızda olalım”; “Artık, kınama değil, yaptırım zamanıdır”; “Gazze Barış Gücü kurulsun, yardım filosu engellenmesin”; “İsrail’e karşı harekete geçilsin, ticaret durdurulsun!.”
İnsanlık, zalimin karşısında durdukça, barış egemen olacak; dünya yaşanabilir duruma gelecektir.