Suudi Arabistan’ın İslami şahsiyetler arasında en tanınan simalardan birisi, belki de ilki Selman Avde’dir. Siyasi dalgalanmalar dikkatleri üzerine çekmiş ve onu yüzeyin en tepesine çıkarmıştır. 1990 ve 1991 yılında ABD’nin Körfez’e asker çıkarması ve Suudi Arabistan’da asker mevzilendirmesi hem onu yüzeye taşımış hem de hapisle tanıştırmıştır. Bölgede Amerikan işgallerine giden süreç birkaç kişiyi meşhur etmiştir. Bunlardan ilki, Bin Ladin’dir hem meşhur hem de tabu şahsiyet haline gelmiştir. Bir diğeri ise merhum Muhammed Kutup’un talebeleri arasında sayılan Sefer Havali’dir ve 11 Eylül sürecinden sonra küçük Bush’a açık bir mektup yazmıştır. Devlet selefiliği bu kişilerden hiç hoşlanmamıştır. Şöhrette Sefer Havali’yi geride bırakan isim Selman Avde’dir. Peşinden Muhammed Arifi gelmektedir. Muhafazakar çölün kalbi olan Bureyde’dendir. İlk dini eğitimini burada almış ve lakin burada devlet selefiliğin bir kolu olan radikal Bureyde Kardeşler (İhvan-ı Bureyde) ile çatışmıştır ve zamanla bu çatışmanın izleri ve fasılları Selman Avde ile devleti karşı karşıya getirmiştir. Büreyde Kardeşleri devlete sonsuz biatla bağlı olmakla birlikte devletin modernist eğilimlerine çekince koymaktadırlar. Bunların ‘yoldan çıkmışları’ olan Cüheyman ve kardeşleri ise modernist eğilimlere karşı çıkarak ve Suudi Arabistan’ı bir Deccal devleti olarak niteleyerek, Kabe’yi basmışlardı. Selman Avde inişli çıkışlı günler yaşamış ve Müslüman Kardeşler fikriyatı ile tanışmıştır. Ve yine Suriye Müslüman Kardeşler hareketinden ayrılarak kendisine has bir selefi meşrep yol tutturan Muhammed Surur Zeynelabidin ile birlikte temasta olmuş ve Sururiye ekolüne yakın sayılmıştır. Bu ekol Nasreddin Elbani tarafından bir nevi Haricilik olarak nitelendirilmiştir.

*

Son sıralarda Suudi Arabistan rejimi Müslüman Kardeşler ile birlikte Sururiye adını verdiği Muhammed Surur Zeynelabidin’in çizgisini de yasaklamıştır. Selman Avde, 1991 yılında ve Arap Baharı sonrasında devletle karşı karşıya gelmiştir. 1999 yılına kadar devlete olan muhalefetinden dolayı beş yıl hapiste kalmıştır. Salıverildikten sonra daha dikkatli bir dil kullanmış ve Bureydeli Kardeşlerle takışması sürecindeki itidal dilini en uç noktaya taşımıştır. Bir nevi rejimlerle barışık hale gelmiştir. Bu Kaddafi hanedanlığının dikkatinden kaçmamış ve Libya’ya davet edilmiş ve Seyfülislam Kaddafi ile dostane münasebetler tesis etmiştir. Arap Baharının arifesinde yine talihsiz bir biçimde Tunus Devrik Diktatörü Zeynelabidin Bin Ali rejimi tarafından da davet edilmiş ve ağırlanmıştır.

Arap Baharından sonra ise tam tersine bütün kapılar yüzüne kapanmıştır. Arap Baharından sonra yazmış olduğu Es’iletü’s Sevre/Devrim Soruları kitabı Suudi Arabistan’da basımına izin verilmemiş ama internet üzerinden salınım ve dolaşımı engel tanımamıştır. Selman Avde’nin dahilde üç hasmı var. Bu akımlardan ilki Devlet Selefiliğidir. Bu akımı Abdulaziz Bin Baz, İbni Useymin gibi isimler temsil etmekteydi. İbni Useymin bir soru üzerine Sefer Havali ve Selman Avde’nin çizgisini devrimci çizgi olarak itelendirmiş ve onların kasetleri yerine Bin Baz ve Elbani’nin kasetlerini tavsiye etmiştir. Nasreddin Elbani devlet selefiliği olarak tabir edilen Camiye hareketinin öncüleri arasında sayılabilir. Havali ve Avde çizgilerine karşı çıkmıştır. Dolayısıyla hasım cepheleri temsil etmelerine rağmen siyasi meşrep olarak Buti ile Elbani arasında fark yoktur.

*

Devletçi selefiler, Avde gibilerini fitneye bulaşmak ve alet olmakla suçluyorlar. Buna mukabil, bir zamanlar Avde’nin karşı karşıya geldiği devlet liberallerinin piri olan Gazi Kusaybi’nin temsil ettiği devlet liberalliği ise Avde gibilerini her gelen dalgaya binen ‘konformistler’ olarak nitelendiriyor. Türkiye’den bize yabancı olmayan bir dil kullanıyorlar ve bunların demokrasiyi bir araç olarak kullanarak iktidara gelmek istediklerini ileri sürüyorlar. Bu ayrıca, Hüsnü Mübarek gibilerinin içinden geldiği ve ayrıldığı Müslüman Kardeşleri de suçlama nedenidir. Halbuki, Suud liberalleri toplumun yüze 2’sini bile temsil etmezken devletin himayesinde basını ele geçirmiş durumdalar. Yüzde ikilik bir dilim yüzde 98’in mukadderatına hükmediyor; bir de Avde gibi kişilerin demokrasiyi kullanmalarından yakınıyorlar! Onlar kullanmadan devlete yanaşarak emellerine ulaşıyorlar. Bu durumda, demokrasiye ne gerek var Gayri meşru olarak ele geçirdikleri nimetleri kaybetmekten çekiniyor olmalılar. Selman Avde’ye karşı olan üçüncü dalga ise cihatçı selefiler. Avde gençlerin Irak ve Suriye gibi ülkelere gitmelerine çekince koymuş, pek sıcak bakmamıştır. Hasmı Davud Şeryan ise geçleri içeride rejime karşı rezerv olarak kullanmak için böyle davrandığını ileri sürüyor. Dr. Madavi Reşid kendisini devrimci değil nasihatçi olarak vasıflandırmaktadır. Şiddet ile istibdat arasında orta bir yol öneriyor. Devrimi son çare olarak görüyor. Son çare dağlamak misali bütün yollar tüketildikten sonra devrimin kaçınılmaz olacağını öngörüyor. Sefer Havali’nin küçük Bush’a mektup göndermesi gibi Selman Avde de ıslahat için Kral Abdullah’a açık mektup göndermiştir. 17 Mart 2013 tarihli yazısında rejimin borazanlarından Tarık Humeyyed açık mektuba yer vermiş ama ‘Hitap Meftuh’u, Hitap Mefduh’ yani açık mektubu skandal mektuba çevirmiştir. Onun gibilerine göre Kral’a nasihat haddi aşmaktır. Kral yapacaklarını bilmese hiç kral olur muydu Bugünlerde Selman Avde kitaplarıyla ve onun ötesinde demokrasi vurgusuyla Batı basınının da gündemine oturmuş bulunuyor (http://www.nytimes.com/2014/04/05/ world/middleeast/conservative-saudi-cleric-salman-al-awda.html _r=0 ).