İngilizler, 5 Kasım 1917’de Kıbrıs’ı tek taraflı ve haksız bir uygulamayla Büyük Britanya topraklarına kattığını ilan ettikten sonra 1923 Lozan Anlaşması ile de facto işgalini resmen tescillemiştir.
İngilizlerin Kıbrıs’ta izlemeye başladığı tek taraflı ve Rum yanlısı politikalar yüzünden, adadan göç etmeye zorlanan Kıbrıs Türkleri, Türkiye, İngiltere, Avustralya ve diğer İngiliz kolonilerine kitleler halinde göç etmeye zorlanmışlardır.
Göç etmemeye direnen ve Kıbrıs’ta kalan Kıbrıs Türkleri ise, 1924-1974 yılları arasında Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını amaçlayan “Megalo Idea” ideali ile ‘Enosis’ planı gereği her türlü zulme tabi tutulmuşlardır. 1950’de, Makarios’un Rum Ortadoks Sinodu tarafından başpsikopos seçilmesi, Enosis planına yeni ve hızlı bir ivme kazandırmıştır.
1954 yılında Kıbrıs’a gelen Grivas, Enosis planını uygulayabilmek amacıyla büyük çaba içerisine girmiştir. 1959’da imzalanan Zürih ve Londra Anlaşması’ndan sonra şiddet politikaları artarak devam etmiştir. 1963 ve 1964’te Kıbrıs’ta vuku bulan kanlı olaylar ve Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını öngören ‘Enosis’ gereğince hazırlanan kanlı eylem planı ‘Akritas’ın mimarı sayılan Polikarpos Yorgacis, Rumların yayın organı Patris gazetesinde yayınladığı eylem planı, Rumların ortaya koymaya çalıştıkları dehşeti ortaya koyan somut bir delil idi. Bu plan gereğince, Kıbrıs Türklerinin 24 saat içerisinde ortadan kaldırılmaları hedeflenmekte idi.
1924-1974 arasında Kıbrıs Rumlarının fiili olarak ortaya koydukları ayrıştırma ve yok etme politikaları, Kıbrıs Türklerinin yeniden Rumlarla bir arada yaşama ve birlikte var olma statüsünü ortadan kaldırmıştır.
Kıbrıs’ta 1974 yılına kadar, Kıbrıs Türklerine karşı sürdürülen ve şiddet yoluyla uygulamaya çalışılan ‘mülkiyetsizleştirme, topraksızlaştırma ve nüfussuzlaştırma operasyonları’ büyük ölçüde semeresini vermiş ve Kıbrıs’ın büyük çoğunluğu vakıf malı ve Müslümanların mülkiyetinde olan gayrimenkul ve topraklara ait koçanlar (tapu senetleri) haksız olarak Rumlara peşkeş çekilmiştir.
Şu anda KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, Güney Kıbrıs Rum lideri Nikos Anastasiadis’in 1974 öncesi mülkleri ortaya koyarken adeta onun değirmenine su taşıması ve asıl Kıbrıs’taki ecdat yadigârı Maraş gibi evkaf arazileri Rumlara altın tepside sunmaya çalışması büyük hayal kırıklığına sebep olmaktadır.
Kıbrıs’ta ‘toprak karşılığı barış’ (peace with land) formülüne sıcak yaklaşan ve Rumların toprak karşılığı barış önerilerine sıcak bakan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve CTP’nin ‘ver kurtul’ mantığıyla yaklaşım göstermeleri ve 1974 öncesi statüye dönme gayretleri Kıbrıs’ta yeni sorunları da beraberinde getirmesi kaçınılmaz olacaktır.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan beri ‘Garantörlük Anlaşması’ gereği Kıbrıs’ta asker bulundurmaya devam eden Türkiye’yi işgal gücü olarak gören Rum lider Nikos Anastasiadis’in New York’ta yaptığı açıklamada Akıncı ile aynı vizyonu paylaşmakta olduğunu sert etmesi aslında Kıbrıs’taki vahametin boyutlarını ortaya koyması bakımından büyük önem taşımaktadır.
Bu durum, fırtına öncesi sessizliği ve Enosis özentisi içerisinde olan Rum liderlerin içinde bulundukları haleti ruhiyesini ortaya koymaktadır. Kıbrıs’ta sürdürülen müzakereler Krispinus’un yeni ayak sesi anlamına gelmektedir. Hiçbir şeyden müteheyyiç (telaşa kapılmamalı) olmamalı anlayışıyla hareket eden Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bu yaklaşımı beklenen gelişme idi. Eskilerin deyimiyle, ‘eseri tetviç eden neticesidir.’
Virjin, arıların koşuşturmasını, ‘her yer gayret kaynıyor’, Kıbrıs’ta da, ‘ver kurtul’ politikası ile Akıncı’nın ‘gayret kaynayan’ çabasının nasıl sonuçlanacağı doğrusu merak konusudur.