Çok değil yirmi yıl önce bir iletişim aracı gelecek hayatımıza girecek ve hayatımızın her alanı altüst olacak denseydi galiba buna kimse inanmazdı. Artık dense de denmese de, inansak da inanmasak da internet denilen iletişim aracı geldi hayatımıza girdi ve hayatımız alt üst oldu. Batılı dünya, interneti getirdi gözümüzün içine soktu. Gözümüz kör oldu! Bu körlük en çok da gençlerimizi vurdu. Sadece gençlerimizi mi Kimi şair ve yazarlar balıklama atladı bu iletişim aracına. Tabi benim gibi direten ve direnenler de yok değil.
İnterneti en çok edebiyatçılar yani şair ve yazarlar eleştiriyor ama en çok da onlar internette vakit geçiriyorlar. Vakit geçirme şöyle dursun internet edebiyatı diye bir edebiyat türü bile olduğunu söyleyenler var. İnternet edebiyatı diye isimlendirme yapılacaksa o zaman güvercinlere niye haksızlık edilmiş ki! İlk iletişim aracı olan güvercinlerdir; posta güvercinleri. O zaman güvercin edebiyatı diye bir edebiyat türü olması gerekirdi. Güvercinle bitse iyi! Daha sonra gelen posta ile de posta edebiyatı isimlendirilmesi yapılmalıydı! O zaman postaneler posta edebiyatıyla dolardı; bu mantıkla da en iyi edebiyatçılar postacılar olurdu herhalde! İletişimin güvercinlerle sağlandığı zamanlarda da en iyi edebiyatçılar güvercinler olurdu. O zaman da şöyle hitap edilirdi; güvercin kardeş bir yazı ötsene! Yok, iyi ötemedin! Bir yazı daha öt! Olmadı kanatlarını çırparak öt! Hani televizyonlarda ötüyor ya yazarlar öyle öt! Takla atarak öt! Bir yayınevi patronuna yalakalık yaparak yayınevine kapağı atanlar gibi öt! Yeni yetme yayıncılar gibi öt! İktidar beslemesi besleme yazarlar gibi öt! Sen öte dur güvercin kardeş ben yazmaya devam edeceğim…
İletişim aracı alanında postadan sonra gazete, gazeteden sonra radyo çıkmış, daha sonra da televizyon. İnternet edebiyatı dersek gazeteci, radyocu ve televizyonculara haksızlık etmiş olmaz mıyız! O zaman şöyle isimlendirmeler de olmalıydı; gazete edebiyatı, radyo edebiyatı, televizyon edebiyatı! Bunlar aslında günümüzde yok değil; kendini edebiyatçı sanan güvercinler televizyonlarda ötüyorlar! Bir de gözlerini kısarak ötmüyorlar mı, onları görünce hani sizin bile ötesiniz gelir! O kadar komik romantikler ki insanda romantizm bırakmıyorlar; izlerken kahkaha atıyorsunuz. İnternete edebiyat türü anlamı yüklemek de bu kadar komiktir.
İnterneti kötü bir şey olarak görmüyorum, karşı da değilim fakat böyle isimlendirmeler bana komik geliyor. İnternet bir iletişim aracıdır. Başka da bir şey değildir. İnternetin edebiyatı medebiyatı olmaz çünkü edebiyat gerçeklikten sadır olan bir verimdir. İnternetse sanaldır, haberleşme aracıdır. Haberleşme aracı zaten doğası gereği sanal olur. Ama maalesef günümüz edebiyatçıları sanki bir şey varmış gibi internete üşüşmüş durumdalar!
Herhangi bir kurumla ilgili bilgi arandığında internette o kurumla ilgili çok sınırlı bilgi vardır. Örneğin a kurumunu internette aradığımızda a kurumunun kendi web sitesi haricinde başka bir yerde adı bile yoktur. Ki o web sitesinde de çok az yani kurumla ilgili sınırlı bilgiler vardır. Ama bir edebiyatçıyı ya da bir edebi konuyu aradığınızda elli türlü sitede elli türlü bilgi çıkıyor üstelik hiçbiri de tam anlamıyla doğru bilgi değil. Diyelim bir şairin şiirini aradığınızda o şiir yanlışsız bir şekilde hiçbir sitede bulunamıyor. Mutlaka eksiklik oluyor. İşin garibi bir sitede yer alan şiirdeki eksiklik diğer bütün sitelerde aynı eksiklikle yer alıyor; internet kolaycılık mantığı olduğu için kopyala yapıştır tembelliğiyle böyle oluyor. İnternette malumat çok ama bilgi yok. Bilgi, malumatı geniş ve derin bir şekilde araştırıp okuma sonucunda özümseyerek elde edilen bir varlıktır. Yani malumat bir kitabın ismiyse bilgi o kitabın içeriğidir. İnterneti edebiyata bulaştıranların, edebiyatı internetten takip edenlerin malumatı var ama bilgileri yok. Fakat sorsanız bilgileri varmış gibi davranırlar. Elli tane kitap adını bir çırpıda sayarlar ama saydıkları kitapların içerikleri hakkında bir fikirleri yoktur.
Edebiyatın bütün anlamlarını internete yüklemenin bir anlamı yok. Edebiyatı hayata, hayatı edebiyata yüklemek lazımdır. Bazı edebiyatçılar o hale gelmişler ki tivitırdan takip edilmeyi bir edebiyat ölçütü olarak yani bir değer ölçütü olarak görüyorlar. Oysa o takip edilme meselesi, tivitırın çeşitli hileleriyle oluşturulan yalancı takipçilerdir. Hesap sahipleri ödüyormuş parayı, tivitır da kendilerine takipçi ayarlıyormuş. Parayla takipçi yani. Trajikomik bir durum.
Türkiye’ye ilk matbaa geldiğinde matbaa edebiyatı isimlendirmesi yapılmamış. Halen de böyle bir şey yok. Oysa matbaa halen hayatımızın en önemli bir aracıdır. Ama edebiyatın bir ölçütü değil. İnternet de hayatımızın önemli bir aracı olsun ama edebiyat ölçütü ya da isimlendirmesi olmasın, olmamalı. İnternete sadece edebiyatçılar açısından değil gençler açısından da böyle bakılmalı. Ama maalesef her gencin elinde interneti olan bir telefon; gençler hayattan kopuk bir şekilde yaşıyorlar. Kısacası internet hayatımıza girince hayatımız hayattan çıktı gitti. İkibinli yıllarla birlikte hayatımıza giren internet, ikibinonlu yıllarla birlikte sosyal hayatı adeta felç etti.
En son kiminle yüz yüze görüştüğünüzü ve görüştüğünüzde en az iki saat kesintisiz sohbet ettiğinizi hatırlıyor musunuz Bu soruyu kendinize bir sorun!