Hilyeler, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin vefatından sonra O nun nasıl biri olduğunu öğrenmek ve O nu tanımak isteyenlerin çoğalması, O nu tanıyanların, O na yetişenlerin bildiklerini anlatmasıyla oluşmuştur. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin fiziksel özelliklerini, karakterini, insanî ve ahlâkî niteliklerini, tavır ve hareketlerini anlatan hilye metinlerine ve bunların hat sanatı içinde kendine mahsus bir formla yazılıp tezhiplerle süslenerek oluşturulan eserlere bunca ilginin sebebi ne Ki her hattat pek çok Hilye-i Şerife meşk etmiş ve her müzehhip de bunları süslemiş.

Hilyeler, "Şemail"lerden doğmuştur. Şemailler, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin vücut yapısını, güzel ahlâkını, hâl ve hareket tarzını, tavır ve davranışlarını bir bütün hâlinde ele alarak anlatan eserlerdir. Şemailler e göre Hilyeler in konuları daha dar olmakla birlikte, her ikisinin de kaynağını hadis-i şerif kitapları oluşturmaktadır. Gerek Kütüb-i Sitte de, gerekse diğer sahih kabul edilen hadis-i şerif kaynaklarında Hz. Ali (R.A.), Hz. Âişe (R.Anha), Hz. Hasan (R.A.), Enes b. Mâlik (R.A.) ve Ebû Hüreyre (R.A.) gibi meşhur hadis-i şerif râvilerinden nakledilen birçok hadis-i şerif bulunmaktadır.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin vefatından kısa bir süre önce kızı Hz. Fatıma (R.Anha):

- Yâ Rasûlellah! Senin yüzünü bundan sonra göremeyeceğim, diye ağladığında, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz damadı ve amcasının oğlu Hz.Ali (R.A.)yu çağırtarak: "Yâ Ali! Hilyemi yaz ki vasıflarımı görmek beni görmek gibidir." buyurmuş Hz. Ali (R.A.) de Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin vasıflarını kaleme almıştır. Hilye türü ile Şemail kitaplarının yazılmasında olduğu kadar bu tür eserlerin gelişip yaygınlaşmasının başlıca amili de bu hadise olmuştur. Edebiyattaki Hilyeler, Şemaillerden doğmuş, daha sonraları gelişerek, "Edebî tür" hâline gelmişlerdir. Geleneksel edebiyatımızda yazılı form olarak da yer alan hilyeleri, suretin yer almadığı geleneksel İslâm sanatlarının deyim yerindeyse "Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin portreleri" gibi algılamak da mümkün. Tarih içinde binlerce hat ve tezhip sanatçısı yazıyı görselleştirerek, Hz. Ali (R.A.) den ve diğer sahabeden rivayet edilen nitelikleriyle Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin adeta portresini çizmişler. Bu benzetmeyi paylaştığımız bir tezhip sanatçısı:

- Bir hilyeyi tezhip ederken, tabiri caizse, -haddimiz değil ama- sanki O na kıyafet diken bir terzi gibi hissediyorsunuz kendinizi. Bunu en iyi şekilde yapabilmek için dikkat kesiliyor, aşkla, büyük bir zevkle, ihtimam gösteriyorsunuz, diyor.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin beşerî yönünü ele almış olan hilye metninde, yaratılışı, fizikî görünüşü ve sıfatları anlatılır. Bilhassa Türkler tarafından çok saygı görerek önemsenen Hilye-i Şerif, Osmanlı dönemi hat ve tezhip sanatında müstesna bir yere sahip olmuştur. Tarihin akışı içinde hilye levhalarında çeşitli düzenlemeler yapılmış ise de, en çok benimsenen ve günümüze kadar gelebilen şekli, 17. yüzyıl ünlü hattatlarından Hafız Osman eliyle yazıldığı kabul edilendir. Hilyeyi daha iyi tanımak amacıyla kısımlarından kısaca bahsedecek olursak, Hilye-i Saadet, çok kere nesihle yazılmıştır. Bölümleri:

Baş makam: Buraya Besmele veya besmelenin geçtiği âyet-i kerime (Neml sûresi: 3O) yazılır.

Göbek, gövde: Hilye metninin büyük bir kısmının yazıldığı daire veya oval şekilde ve merkezde bulunan bölgedir.

Hilâl: Mutlaka her hilyede bulunması şart olmayan ve Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin nuru ile âlemi aydınlatmasını sembolize eden, ortada güneş, etrafında hilâl düşünülmüştür.

Bu göbek bölümünün dört köşesinde yer alan yuvarlak boşluklara, Hulefa-yı Raşidîn, dört halifenin isimleri: Hz. Ebûbekir (R.A.), Hz. Ömer (R.A.), Hz. Osman (R.A.) ve Hz. Ali (R.A.)nun isimleri yazılır. Bazen buralarda Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin Ahmed, Mahmud, Hâmid, Hamîd isimleri de görülebilir. Bazen de göbeğin etrafına, cennetle müjdelenmiş olanların, aşere-i mübeşşere isimleri yazılır.

Âyet: Bu kısma doğrudan Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz ile ilgili yine sûlüsle bir âyet-i kerime yazılır. En çok rastlanan âyet-i kerimeler:

"Biz seni âlemlere ancak rahmet olsun diye gönderdik" (Enbiyâ sûresi:107)

"Hiç şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzerindesin" (Kalem sûresi: 4)

"Muhammed in ALLAH Resûlü olduğuna ALLAH ın şehadeti yeter."4 gibi. Kelime-i Tevhîde de rastlanabilir.

Etek: Metnin devamının, dua bölümünün ve hilyeyi yazan şahsın adı ve imzasının yer aldığı dikdörtgen bölgedir. Bu etek kısmının sağına ve soluna Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin torunları olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (R.A.) nın adları yazılır.

Koltuklar: Etek kısmının iki tarafında ve âyet-i kerimenin altında bulunan boşluklardır. İçleri tezyin edilerek doldurulur.

Ara suyu, kenar suyu: Hilyenin güzelliğini artırmak için yapılan çerçeve niteliğinde ve farklı büyüklükte bezemelerdir.

Tezyinî sanatlarımızın zengin ve mânâ yüklü geleneklerinden biri de, öğrencinin hocasından icazet almadan eserine imza atmamasıydı. En yoğun ve emekli tezhipleri bağrında sergileyen hilyeler, tezhip ve hat sanatlarında usta olmanın kabul ölçüsü sayılırdı. Yapmış olduğu hilye hocası tarafından başarılı görülmüşse, o öğrenci icazet almaya hak kazanırdı. Şayet hilye, tezhip icazeti olarak hazırlanıyorsa, etek kısmının altında, koltukların arasında icazet metni için yer ayrılırdı. Bu metinde hocanın ismi zikredilerek, başarısından dolayı talebesine eserlerine imza atma izni verdiği yazılır ve hayır dua ile noktalanırdı. Şayet hilye icazete lâyık görülmemişse, bu boşluk tezyin edilerek doldurulurdu. Hattat imzası ise bu metnin altında yerini alırdı. Bu gelenek bazı hocalar tarafından günümüzde de sürdürülmektedir.