Bugün 1 Muharrem 1436. Hicrî yılın ilk günü. Allah Resulü’nün (sav) Mekke’den Medine’ye hicretinin yıldönümü. Müslümanlar için tarih başlangıcı. İslâm’ın toplumsal aksiyona geçmeye başladığı tarih.
Allah Resulü’nün (sav) doğumu veya İslâm’ın yeryüzünü aydınlatmaya başladığı 610 yılı değil de; o son Peygamber’in (sav) hicretinin kamerî olarak takvim başlangıcı olarak kabul edilmesi, üzerinde ibretle tefekkür edilecek bir konudur. İslâm, yaşanması ve hayata hâkim olması için gönderilmiş Allah’ın son hak dinidir. Hicret, İslâm’ın mesajının evrenselliğini ortaya koyar.
Efendimiz’in (sav) 23 senelik peygamberlik hayatında İslâm’ın kademe kademe yayılış seyri ve yepyeni bir toplum inşa etme yöntemine şahit oluyoruz. Müslümanlar, 13 senelik Mekke döneminde imanlarında sadık kalmışlar, müşriklerin işkence ve şiddet uygulamalarına direnmişler, sabrı elden bırakmamışlardır.
Hicret emrinin, Allah Resulü’nün (sav) evinin kuşatılması gibi cana kast eden bir zamanda verilmesi çok hikmetlidir. Allah Resulü (sav) ve sahabesi müşriklerin işkence ve şiddet uygulamalarına son ana kadar direndiler. Onun için hicret bir kaçış değil, tekrar dönmek için ayrılmaktır. Fiilî bir mücadelenin elverişli bir mekânda devam etmesi için İslâm karargâhının Medine’ye kurulmasıdır.
Hicret, İslâm’ın hız ve hamle kazanması için bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde İslâm hızla yayılmaya başlamıştır. İlk Cuma hicret sırasında kılınmış, ilk cami de Medine’ye yakın bir yerde inşa edilmiştir. (Kûbâ Mescidi) Cihada Medine döneminde izin verilmiş, ahkâm ayetleri bu dönemde inzal olmuştur.
İslam Daveti Önemli
Allah Resulü (sav), hicretten bir yıl önce hac münasebetiyle Mekke’ye gelen 12 Medineli Müslümanla Akabe Tepesi’nde gizlice görüştü. Onlar tebliğin doğruluğunu kabul etmişlerdi. Allah Resulü (sav) onlara İslâm’ın bazı temel emirlerini yerine getirmeye davet etti. Bu emirler o gününün toplumunun en önemli ihtiyacıydı.
Efendimiz (sav), şu esaslara uymak konusunda Medinelilerle sözleşti: “1. Allah’a eş ve ortak koşmayacaksınız. 2. Kız çocuklarını öldürmeyeceksiniz. 3. Zina etmeyeceksiniz. 4. Hırsızlık yapmayacaksınız. 5. Her işinizde Allah ve Resulü’nün yoluna uyacaksınız. 6. İslâm’ı yaşama konusunda kınayıcının kınamasından çekinmeyeceksiniz.” (1. Akabe Bîatı’nın şartları)
Davet edildikleri prensipler Medinelilerin gönüllerini ferahlattı. Bunları, problemlerinin çözümü olarak gördüler. Allah Resulü’nden (sav) Medine’de İslâm’ı öğretecek bir hoca, bir davetçi göndermesini istediler. Efendimiz (sav) bu talebi karşılamak için Dâr’ul Erkâm’da yetişmiş genç bir sahabe olan Mus’ab bin Umeyr’i (sav) Medine’ye gönderdi.
Mus’ab (ra), tek tek Medinelilerin evlerine gidip onları İslâm’a davet etti. Allah Resulü’ne (sav) çok benzeyen sîması, tatlı dili ve güler yüzüyle kısa sürede Medinelilerin gönüllerinde taht kurdu. Bir sene içinde Medinelilerin büyük çoğunluğu İslâm’a girdi.
Medine, Mus’ab’ın (ra) vesilesiyle Allah Resulü (sav) ve sahabesine kucak açacak bir duruma ulaştı. Nitekim, 622’de 70 Medineli hac vesilesiyle Mekke’ye geldiler. Allah Resulü (sav) ve sahabesini Medine’ye davet ettiler. Artık Medine, Müslümanların oraya hicretine hazır duruma gelmişti.
Davetçilere İhtiyaç Var
Allah Resulü’nün (sav) Akabe Tepesi’nde 12 Medineliye yaptığı davet ve sonrasında Mus’ab bin Umeyr’i (ra) Medine’ye göndermesiyle birlikte İslâm hızla yayılmaya başladı. Eski adı Yesrib (kan dökme yeri) olan belde Medine-yi Münevvere oldu. İslâm, buradaki vahşeti medeniyete dönüştürdü.
Allah Resulü’nün (sav) Hudeybiye sonrası devlet başkanı ve kabile reislerine mektuplarla İslâm’a davet eden elçiler göndermesi, davetin bütün dünyaya ulaşmasını sağladı. Çünkü başkanlar, idare ettikleri halk ile birlikte İslâm’a davet ediliyorlardı.
Mus’ab bin Umeyr (ra) örneği, davetçi Müslümanlara duyulan ihtiyacı ortaya koymaktadır. Davetçiler, İslâm’ı tanımayanlara İslam’ın iyilik ve güzelliklerini ulaştırma görevini yaparlar. İslâm’ın kitlelere ulaşmasında iletişim görevini üstlenirler.
Türkiye gibi, Müslüman olduğu halde, sahip olduğu dinin prensiplerinden habersiz veya İslâm’ı yaşayacak düzeye gelememiş insanlara, bu kutlu dinin hayatın her alanındaki problemlere sunduğu çözümleri ancak davetçiler eliyle öğretmek mümkündür.
Her dönemde davetçilere büyük ihtiyaç vardır. Bunu Kur’an-ı Kerim şöyle anlatır:
“Sizden, hayra davet eden, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan önde giden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran, 104)
Davetçinin uyması gereken üslûp ve yöntem ise şöyle hatırlatılır:
“(Resulüm) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!” (Nahl, 125)
Bugün de, kurumsal bir davetçilik hizmetinin sunulmasına büyük bir ihtiyaç var.
Bütün kardeşlerimin hicrî 1436 yılı ve Muharrem ayını tebrik eder, hayır ve iyiliklere vesile olmasını niyaz ederim.