Hemen her gün medyaya bir hatta, birden fazla olumsuz haber yansıyor. Özellikle insanımızın giderek her an patlamaya, etrafına zarar vermeye hazır hale geldiğini gösteriyor. Özellikle kibarlığın yerini sinirliliğin aldığı, uğradığımız bir sözlü saldırının kısa zamanda fiili saldırıya varmasına gerek duymadan anında karşılık verilmesi, bir özür dileme ile sonuçlandırılabilecek bir tavrın kavgaya varması üzerinde toplum olarak düşünmek zorundayız. Çünkü bu hususlarda görüş açıklayan psikolog, sosyolog gibi uzmanlara göre, gittikçe kızgın ve öfkeli olmamızın önünün kesilebilmesi için kibar olmayı öğrenmek durumundayız. Elbette insanımızın böylesine öfkeli ve mutsuz olması, bu halin toplumumuzda giderek yaygınlaşıyor olması karşısında öfkeyi nasıl bastırabileceğimiz, karşımızdaki ile kavga etmeden konuşabilmeyi, kısacası bitmeyen öfkenin kıskacından kurtularak dinmeyen ve bitmeyen bir şiddetten kurtulabilmemiz için sanıyorum siyasilerin dillerinden düşürmediği adalet anlayışının toplumumuzda hâkim hale gelmesi, kararlarımızı kişisel tatmin duygusu değil, adalet duygusunun belirlemesi gerekiyor. Çünkü adaletin olmadığı yerde huzur ve mutluluğun hâkim hale gelmesi mümkün değildir. Çünkü adaletin olmadığı yerde toplumu gerilimden kurtarmamız da mümkün olmayacaktır, olmuyor. Özellikle siyasilerin sürekli olarak yüksek perdeden bağıra bağıra konuşmaları, muhataplarını küçümsemeleri, kendilerinin üstünlüğünü ortaya koymaya dair düşünceleri ister istemez toplumsal ilişkilerde gerginliği artırıyor. Buna bir de giderek kibarlığın yerini hırçınlığın almaya başlaması eklenince ister istemez konuşarak çözebileceğimiz bir yanlış anlaşılma, sopalı silahlı çatışmaya dönüşüveriyor.

            Bu arada ülkemizde uyuşturucu tedarikinin eve teslim noktasına gelmiş olması da sanıyorum toplumun sürüklenmekte olduğu tehlikeye dikkat çekiyor. Çünkü arka arkaya yapılan baskınlar sonucu ortaya çıkan artık yemek siparişlerini getiren bazı kuryelerin işinin uyuşturucu siparişlerini eve teslim noktasına getirmiş olması da birbirimizle kavgayı bir kenara bırakarak nereye gittiğimizi sorgulamamız gerektiği gerçeğini haykırıyor. Bu arada boşanmalarda arka arkaya rekorların kırılması, herhalde mutluluktan olmasa gerek. Hâlbuki toplumun temelini ailelerin oluşturduğu, bunun da evlilikle hayata geçirildiğini sanıyorum söylemeye gerek bile yok. Ancak boşanmaların hızla artıyor olması, uyuşturucu siparişlerinin eve teslim noktasına gelmiş olması ciddi bir tehdit oluşturmuyor mu?

            Kısacası toplumda adaletin tesis edilmesi, haksızlık hissinden insanımızın kurtarılması, ülkemizde hızla yükselen kira ve konut fiyatları insanımızı giderek yoksunluğa iterken 2022 yılında konut satışında rekor yabancılara satılan konutlardan geliyorsa bu işte terslik var demektir. Çünkü bu ülkeyi yönetenlerin asli görevleri, öncelikli olarak kendi insanımızı başını sokacağı bir yuvaya kavuşturmaktır. Ülkemizde konut edinmek isteyen yabancıların talebine cevap vermek değil.

            Bunun yanında bırakın kendi insanımızın başını sokacağı bir yuvaya kavuşmasını, aldığı aylık ile bir ev kiralamasının bile giderek imkânsız hale geliyor olması ister istemez kendi ülkesinde yabancının sahip olduğu imkâna sahip olamamasının oluşturacağı haksızlık duygusu ve buna bağlı olarak bitmeyen öfke, ister istemez insanımızı geriyor ve konuşmanın yerini kavga ve sonuçta çatışma alıyor. Bu şartlarda fert başına düşen milli gelirin artması da çözüm olmayacaktır. Bunun için çok daha kötüye gitmeden haksızlıklara son vermek ve insanımızı içine yuvarlandığı öfke patlamasından kurtarmak durumundayız. Bunun için ilk görev de yöneticilere düşüyor. Sürekli ortamı germek yerine tolumda sükûnetin hâkim olmasını sağlamak için elden gelenin yapılması şart. Yoksa birbirimizle konuşmayı bir süre sonra tamamen unutursak şaşırmamak gerekiyor.