Batı dünyası kadına öylesine haksızlıklar, öylesine
zulümler yapmışlar ki, ilk feminist hareketi, herkes tarafından benimsenip
kabul görmüştü.
En büyük desteği de kilise vermişti.
Papazların desteği sonucunda Feminizm kabul görmüştü.
Aslında o günün Avrupa sında böyle bir hareketin olması
kaçınılmazdı.
Kadınlara yapılan zulümler, kadınları insanlıktan
çıkarmıştı.
Bir kadının insan olup olmadığının tartışıldığı bir
toplumda, gerçekten kadının mağduriyeti içler acısıydı.
Kilisenin ve
halkın desteği ile büyük ilgi gören feminist hareketi, tüm dünyada büyük yankılar
uyandırdı.
Özellikle,
komünizm rejimi nin ilgisini çekti.
Feminist akım
sayesinde en çok bu ülkelerde kadın kullanıldı.
Amaçları, kadının
emeğinden yararlanıp onları üretimin içine sokabilmekti.
Kadını önce
komünizm , daha sonra ise, faşizm malzeme yaptı.
Her iki rejim de
itibarını kaybedince bu sefer liberalizm devreye girdi.
En tehlikeli,
en sinsi rejim de liberalizm olduğundan kadını savunuyor görünümünde hem
cinselliğini hem de iş gücünü kullanarak istismar etti ve hâlâ da istismarına
devam ediyor
***
Dünya kurulduğundan bu yana insanlar devamlı eziliyor ve
haksızlıklara maruz kalıyorlar.
Tabi bu
ezilenlerin içerisinde kadınlar da var.
Meseleyi hangi
açıdan ele alırsanız alın sonuç itibariyle kadını koruyacak olan yine erkekler.
Çünkü kadın talep
edilen , erkek de talep eden konumundadır.
Bu nedenle kadını
erkeğin karşısına dikip çatışma durumuna düşürmek suretiyle, kadının daha
fazla haksızlığa düşmesine ve ezilmesine yol açılıyor.
Haksızlık ve
ezilme devamlı var olan bir eylem.
Özellikle bizim ülkemizde son iki asırdan beri sürekli
haksızlıklar ve zulümler sürüp geliyor.
Ülkemizde kadınlar
eziliyor da erkekler ezilmiyor mu
Bunun mücadelesini
kadın erkek arasında değil de, bu zulmü yapan sisteme karşı yapmak gerekmiyor
mu
***
Kadın hakları, özgürlük, eşitlik, cinsiyet ayrımcılığı
gibi kavramlar, kadınlarımıza cazip geliyor ama toplumun temelini oluşturan
evlilik ve aile kurumu na da ciddi anlamda zarar veriyor.
Feminist kadınlar,
bu konuları savunarak mağduriyetlerini ortaya koyuyorlar.
Birçok konularda
haklılık gerekçelerinin olduğunu da belirtmeliyiz.
Ancak bu
savunmalarla birlikte, neden aileden, evlilikten, annelikten ve nikâhtan hiç bahsetmiyorlar ..
Dünya ülkeleri
arasında, aile kurumumuzun sağlamlığı ile övünüyoruz ama evliliklerdeki
geçimsizliklerin ve boşanmaların giderek çoğalması ve aile kurumumuzun içten
içe yıkılması bizim acı durumumuzu ortaya koyuyor.
***
Feminist hareketini gerçekleştirmek isteyenler, önce
toplumların kültürel ve sosyal değerlerini yozlaştırıyorlar.
Yozlaştırmanın en
etkin yolu da, cinsellikten geçiyor.
Çünkü insanların
zaafları cinsellik üzerinde yoğunlaşmıştır.
Feminist
hareketin geçirdiği devreler incelendiğinde temelinde cinsel sapmaların olduğu
görülür.
Bu mücadeleyi
verenlerin kişisel hayatlarına bakıldığında ise, toplumdan ve aileden kopmuş
insanlardan teşekkül etmesi bunun bir başka göstergesi.
Toplum
bilimcilerinin bazılarının feminist hareketi ile ilgili önemli tespitleri var.
Bu tespitlerden
bir tanesi de, feminizm ile eşcinsellik arasında bir paralelliğin kurulması
şeklinde.
***
Evlilik
öncesindeki nikâhsız beraberlikler, neredeyse meşru hale gelmeye başladı.
İnsanlığın onuru olan ve kadının da en kutsal değeri olan
annelik vasfı , feminist hareketle birlikte büyük darbe aldı.
Sokaklara terk edilen sahipsiz çocukların dramları ,
feminist hareketin en korkunç facialarından biri kabul ediliyor.
Feminist hareketle birlikte kendini özgür zanneden kadın,
serbestliğin verdiği sorumsuzluklar nedeniyle nikâhsız beraberlikler almış
başını gidiyor.
Aslında insanlığın en büyük ayıbı bu...
Sonuç itibariyle, kadının hakları diye evinden,
ailesinden ve çocuklarından koparılan çağın modern kadını, yalnızlığın ve
bunalımın içerisinde harcanıp gidiyor.