Yüzde 51,4’le “Evet” diyenler kazandı.
Bu “kazanmak” kelimesi meseleyi tam karşılamasa da sokaklardaki manzaralar başka bir kelimeye ihtiyaç hissettirmiyor.
Her şey çok basit, ya yazı çıkacaktı ya tura. Halk böyle istedi ve yazı çıktı.
Peki, “hayır” diyenler bu durumda kaybetmiş mi oldu?
Memleket meselesinde kaybetmek olmayacağına göre, kanaatimce herkes kazanmış olmalı.
Lakin durum hiç de düşündüğümüz gibi değil.
Böylesine önemli bir oylama gol atanlar ile gol yiyenlerin çekişmesine dönüştü. Referandum sonuçlarını iyi okuyanlar ‘evet’ diyenlerin de ‘hayır’ diyenlerin de bir şeyler söylediğini teslim edeceklerdir.
Oy kullanmak bir şey söylemektir.
Kimi kısık sesle söyler, kimisi duvar arkasından söyler, kimi bağırarak kimi de işaret diliyle yapar bunu. Memleketin yönetimine talip olanlar en cılız sese bile kulak kabartmalıdırlar.
Kulağı kendine aşina olanlara ayarlı, başka dünyalara karşı sağır olan bir yönetim sadece güç gösterisinden ibarettir.
Referandumun konusu başkanlık sistemine geçiş ve 18 maddelik yeni anayasa değişikliği olsa da halkın sandığa gidiş ve oy veriş sebepleri bu konuyla pek de alakalı değildir.
Milletvekillerinin bile doğru düzgün okumadıkları 18 maddeyi halkın okuyup değerlendirmesi elbette düşünülemez.
Elbette bunun istisnaları olabilir.
Fakat referandumda oylanan şey bakış açıları, dünya görüşleri, eşitsiz durumlar, cevapsız kalan sorular ve yaşama memnuniyetidir.
Bu anlamda, dünya görüşleri örtüşse de bakış açıları ve iş kotarma biçimleri uyuşmadığı için düşüncesinin karşılık bulduğu partiyle zıt oy kullananlar da vardır. Sevgiler, sempatiler, menfaatler, ümitler ve ümitsizlikler, çözümler ve çözümsüzlükler, kaygılar, çaresizlikler ve de anlık etkileşim gibi şeylerdir aslında oylanan.
Tercihler çoğunlukla duygusal olduğu için bu referandumda siyasiler yine düşünceyi harekete geçirip ikna edecek söylemlerle değil, duygusal hitap biçimleriyle halkı etkilemeyeçalıştılar.
Seçim sonuçlarının bizim kadar ölüm-kalım mücadelesine dönüştüğü başka bir ülke var mıdır bilmiyorum. Bu niye böyle?
Kaybettiğine inanan kesimlerin adaletli temsil hakkından mahrum olacaklarına dair duydukları endişe belki de en büyük sebep. “Artık bizim borumuz ötecek”, “bundan böyle biz varız”, “gelirsek ne yapacağımızı göstereceğiz.”...gibi rövanşist ve üstünlerin gücüne dayalı söylemler kaybettiğini sanan (kaybeden de diyebilirsiniz) kesimi ister istemez savunmaya ve de savunma dili geliştirmeye sevk etmektedir.
Gerçekten yeni bir Türkiye idealinden bahsediliyorsa eski ve fersude geçmiş zaman alışkanlıklarından kurtulup mesnetli ve derinlikli bir tarih bilinci geliştirmek şarttır.
Referandumda çıkan sonuç bir şeyler söyleyen, konuşan ve yer yer ellerini şakaklarına koyup düşünen bir sonuçtur. Bu manzarayı halk organize etmiştir. Kırmadan dökmeden başarmıştır bunu. Şimdi bir teşehhüt miktarı durup düşünerek birbirimizi anlama vaktidir.