Başkanlık sistemi tartışmaları iktidar tarafından sanki özellikle gündemde tutuluyor. Medyaya yansıyan haberlere ve açıklamalara bakıldığında Başbakan Erdoğan için "Başkanlık Sistemi"ne geçilmesi olmazsa olmaz gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Parlamenter sistemin şimdiye kadar sağlıklı işlemediği, son sözü genellikle halkın seçtikleri değil de atanmışların söylediği bir gerçektir. Doğrudan ya da dolaylı darbeler hep bunun açık örnekleridir ve millet seçtiklerinin hükümet olmasına karşılık iktidar olamayışı ya da iktidar yapılmayışından bıkmıştır. Geçmiş uygulamaya bakıldığında seçimler bir hukuki formalitenin yerine getirilmesinden ibaret kalmış, halkın seçtikleri genellikle atanmış ama iktidarı ellerinde bulunduran güçler tarafından dışlanmış bunu da bu çeteler kendileri için bir hak ve görev bilmişlerdir.
Bunun da ötesinde halk her zaman yanılmış, bir türlü doğruyu bulamamış olarak takdim edilmiş, böyle olunca da doğrunun uygulanması için halkın hizaya getirilmesi(!) gerekmiştir. Bunun yolu ise darbelerlerden geçmiştir. Dolayısıyla geçmiş uygulamaların bir daha gündeme gelmemesi, halk iradesinin devre dışı bırakılmasının önlenmesi için yeni bir sistem arayışına ihtiyaç vardır. Bu arayışa darbeciler ve yandaşları dışında kimsenin de itirazı yoktur. Zaten iki yıl önce gerçekleştirilen ve halkoyu ile hayata geçen anayasa değişikliği bu arayışın bir neticesi idi. Halkımız da cumhurbaşkanını halkın seçmesini sağlayacak anayasa değişikliğine yüzde 58 oranında evet oyu vererek yapılan değişikliğin yanında yer aldı. Bu değişiklik ile parlamento üyelerine bir takım güçler -bunlara isterseniz çeteler de diyebilirsiniz- tarafından baskı uygulanarak milletvekillerinin serbest iradelerinin tecelli etmesinin engellenmesinin önüne geçilmek istenmiştir. Yapılan değişikliğe göre artık bundan sonra cumhurbaşkanını mevcut adaylar arasından halkımız seçecektir. Adaylardan herhangi birinin cumhurbaşkanı olabilmesi için oyların yarıdan fazlasını alması gerekiyor. İlk turda bu oranı alan aday çıkmaz ise ilk turda en çok oy alan iki aday arasında ikinci tur yapılacaktır. Yani artık cumhurbaşkanını doğrudan halk seçecek, bir takım çevreler ve güçler baskı ve şantaj uygulayarak kendi istedikleri birini cumhurbaşkanı seçtiremeyeceklerdir. Bütün bunları hatırlatmaktaki maksadım geçmiş dönemde yaşanan olumsuzlukları önlemek için bu yola başvurulmuş olmasıdır. Ne var ki iktidar partisi ve özelliklede Başbakan Erdoğan bu değişiklikten tatmin olmamış ille de başkanlık sistemi demeye başlamış bulunuyor. Yani cumhurbaşkanlığı ve başbakanlığın aynı kişide birleşmesi isteniyor. İşin elbette detayı da var ama özü bu. Hâlbuki bugünkü haliyle bile cumhurbaşkanının geniş yetkileri var. İstediği zaman Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek, Devlet Denetleme Kurulunu harekete geçirmek gibi. Bütün bunlar bir de halkın desteği ile birleştiğinde ortaya güçlü bir cumhurbaşkanı çıkacaktır. Bu durum başbakan olacakları korkutuyor olabilir. Bir başka ifade ile başbakanların yetkilerini paylaşmak istemiyor olmaları başkanlık sistemini gündeme getirmiş olabilir. Ama kişi ve bir tek parti iktidarı düşünülerek devlet sisteminde değişiklik düşünülmesi doğru olur mu diye düşünmek gerekiyor. Görünen o ki, AK Partililer kendilerini hep tek başlarına iktidarda kalacakmış sanıyorlar. Ama bu devlet işleyişine aykırı bir yaklaşım olmaz mı Bir bakıma kişiye göre devlet yönetiminin ayarlanmasının ileride geçmişi aratacak sıkıntılara yol açma ihtimali yok mu
Bugün düşünülerek, Başbakan Erdoğanı tek adam konumuna getirecek bir düzenlemeyi AK Partililer kendileri açısından gerekli görebilirler ama unutulmasın ki bu dünya ve iktidar hiç kimseye ve partiye baki değildir. Maksat gündemdeki diğer çok önemli sorunları toplumun dikkatinden kaçırmak değil ise başkanlık sistemi tartışmalarını böylesine gündemi işgal hale getirmemek, asıl sorunlara yoğunlaşmak gerekiyor...