Hayatın müfredatı değişmeden eğitim-öğretim müfredatı tek başına değişebilir mi? 

Değişse de bundan bir başarı hâsıl olması mümkün müdür? Söz konusu olan “eğitim” ise şayet her zaman bütüncül düşünmüşümdür. Okul ve hayat gibi ikileme çok prim vermediğim için sadece “sınıf” adı verilen dersliklerde öğrencilere aktarılan bilgi ve görgüye öyle büyük anlamlar da yüklememişimdir. Bir süredir eğitim gündemimizi meşgul eden “müfredat” konusuna da bu aralıktan bakıyorum.  Aile, toplum ve çevre şartlarından yalıtılmış bütün ağırlığın okula, ders kitabına ya da öğretmene yüklendiği bir ‘talim ve terbiye’ anlayışının her zaman akim kalmak gibi bir talihsizliği olduğunu bilmem söylemeye gerek var mıdır?  Müfredat değişiklikleri toplumun zihinsel ataletine, hantal ve sakil gidişatına karşı zamanlaması uygun olması şartıyla bir süre çare olabilir. Fakat asıl olan resmi dizgeden arınmış, özgür düşünceye açık nesiller yetiştirebilmek için hayatın bütün aksamını muhatap alınmasıdır. 

Sözgelimi tarih alanında müfredat değişikliği yapılacaksa şayet bu değişimin sebepleri yerine konulan şeyin doğruluk gücü ile birlikte serdedilmelidir. Bunun yolu toplumsal konsensüstür ve tesisi de öyle kolay bir şey değildir.  Lakin empozeye dayalı ideolojik eğitimden kurtulmanın başkaca da bir yolu yoktur. 

Kültür ve eğitim alanında şayet bugün bir ‘dayatma’dan şikâyet ediliyorsa bu konsensüse yeterince gayret gösterilmediğindendir. Elbette söz konusu ettiğimiz uzlaşma dünden bugüne yapılabilecek bir şey değildir.  Sabırla örülmüş zamana ihtiyaç vardır.  Milli Eğitim’in kafasıyla kalbini aynı noktada toplayabilecek kararlıkta eleştiri kültürü gelişmiş beyinlerle bu meselelerin çözüleceğine inanıyorum.  Geçtiğimiz Cumartesi akşamı Bilim-Sanat Vakfı’nda Cihannüma derneğinin bünyesinde gerçekleştirilen yeni müfredat değişimleri üzerine toplantı bu anlamdaki ümidimi bir kat daha artırdı. Talim Terbiye Kurulu’nun çiçeği burnunda başkanı Alparslan Durmuş’un yeni müfredat üzerinde yapılan çalışmalar ve eleştirilere dair konuşmasının ardından eğitimci ve eğitim yöneticilerinin yönelttikleri sorular olması gereken hakkında usule dair örneklik teşkil ediyordu.  Bu müzakerelerin farklı eğitim sendikalarına mahsus eğitimcilerle de yapılması faydalı olacaktır. Talim Terbiye Kurulu Başkanı Alparslan Durmuş’un müfredat değişikliğinde esas aldığı üç nokta önemli: Seyreltme, ayıklama ve güncelleme. Bir şeyin tadilat ve tamiratı için olmazsa olmaz şart arıza tespitidir. Sayın Talim Terbiye Kurulu Başkanının buna fazlasıyla vakıf olduğunu görmek ileriye dönük umudumuzu artırdı. Bir kere karşımızda bir bürokrat değil eğitime kafa yormuş, geniş entelektüel birikime sahip bir mesuliyet adamını görmek değişimin belki de en orijinal olanıydı. Değerler Eğitimi programlarının kırtasiyeye dökülmesine karşı olan, Seçmeli Din Derslerinin hızla verimsizleştiğini ve seçme oranının % 20’nin altında seyrettiğini özeleştiri hakkını kullanarak açıkça söyleyebilen, müzik, beden ve resim gibi derslerin öğrencileri içinden çıkamayacakları yüklerle yorma dersi değil rahatlama dersleri olduğunu anlaşılır şekilde ifade edebilen gerçek bir talim ve terbiyeciden bahsediyorum. Toplantıda müfredat konusunda her kesimden yapılan eleştirileri de cevaplandıran Durmuş özellikle evrim teorisi konusunda kafa karışıklıklarına örnekler sundu. ‘Adaptasyon’ kelimesine yönelik takıntıları, yaratma kelimesinin Kuran’dan kopuk alışıldık anlamları üzerinde öne sürülen eleştirilere cevap verdi. İnanç konusu olan mevzularla bilgi konusu olan mevzuları birbirine karıştırma alışkanlığının devam etmiş olmasının kısır tartışmaların sebebi olduğunu vurgularken özellikle bir cümlenin altını belirgin biçimde çizdim: Eğitimin asli unsuru kitap değil, öğretmendir! Müfredatın inşai  –teorik, kâğıt üzerinde-bir çalışma olduğunu, asıl olanın uygulama olduğunu dikkate aldığımızda öğretmenin kendisinin canlı, yürüyen bir kitap olması gerektiği ortaya çıkar. Eğitsel olanın harekete yansımasıdır asıl olan. Çok nasihat, bıktırırcasına bol öğüt değil, az ve devamlı bir vurgu her zaman daha etkilidir. Alparslan Durmuş’un dediği gibi, ‘Az yeterlidir’.