Geçen haftaki yazımızda “düşünün” demiştik ve düşünmek için bazı ipuçları vermiştik: Neyi, niçin, niye, nasıl ve neye göre yapıyoruz diye.

Bir okurumuz: “Hocam, zaten herkes düşünüyor ama mesele yapmak” diye şerh düşmüş. Kendisine “Madam Su” diye hitap etmemizi rica eden okurumuzun yazısını burada alıntılamak istiyorum. Zira yazı, ona ait ve bize emanet.

İşte Madam Su’dan gelen o yazı:

“Düşünüyorum dediğinde neyi kastediyor insan? Zihnini meşgul eden kontrol edebildiği edemediği her şeyi olabilir mi?

Kırılsa mesela zihni, kırıldığı konuyla ilgili olarak birçok şeyle meşgul... Üretiyor... Neden... Niye... Nasıl...

Tekrar tekrar en baştan alıp vermeler... Sorsan düşünüyor... Üzülse yine düşünüyor... Kaybetse düşünüyor... Beyin durmaz, zihin üretken. Ve evet üretmeye, meşgul etmeye devam ediyor. Bütün bunlar olurken aslen olay yoktur. Bir şeyler olmuştur bitmiştir ve muhtemelen yeni bir şeyler başlamıştır. Fakat akıl, beyine bu sinyali vermediği sürece beynin bundan haberi olmaz.

İşte tam da beyin nerede, ne düşüneceğini akıldan öğrenmeli. Akıl üzücüydü tamam fakat konu kapandı. Şimdi sayın beyin; “yeni başlangıçları yeni işleri nasıl planlayacağız, ona konsantre ol” demeli.

Herkesin beyni, aynı hızla kabul etmeyecek belki ama beyin dediğimiz asker akıl komutanına er geç teslim olacaktır. Bazen şımarıklık asilik yapsa da... Beyni, yeniden ve sağlıklı bir şekilde şartladık ve üretmeye başladık mı? İstediğimiz buydu ve şimdi bize düşen yine akıl başkanlığında bu güzel askerin en faydalı düşüncelerini bedene yaymak. Elimizle kolumuza dilimizle düşünceye can vermek. Hayata geçirmek.”

Okurumuza aynen katılıyoruz. Zira önceki yazımız, diğer yazılardan bağımsız olarak düşünüldüğünde yanlış anlaşılma ihtimali fazla.

O yüzden bu haftaki yazımızda, düşünme ve bilmenin ne olduğuna dair birkaç hususu tekrar etmek istiyoruz.

Birçok ayet-i kerimede; “itibar, tefekkür, taakkul, tezekkür, tedebbür” ifadelerine yer verilmekte. Bu kavramların hepsi, ayrıntıda bazı farklılıklar içerseler de özetle hepsi “akletme” anlamına geliyor.  İtibar; ibret almak demek. Ya da güncel anlamda dikkate almak anlamına da geliyor.

Tefekkür; genel olarak neden-sonuç ilişkisi kurma; daha doğru ifade ile hakikati anlama ve bilme diyebiliriz. Ya da güncel tabirle delile dayanarak konuşma.

Tezekkür; kelime olarak hatırlamak olarak anlaşılsa da aslında itibar ile aynı anlamda ama bir anlamda tedebbürü de içeriyor.

Tedebbür ise önemli bir kavram. Yaptıklarımızın sonucunu önceden görebilmeyi ifade ediyor bu kelime. O yüzden özellikle dikkat çekmek istiyoruz bu kavrama. Yani tedebbür, bedel ödemeyi göze alarak karar verme anlamına da geliyor diyebiliriz. Tabi ki insan, gaybı ve uzak geleceği bilemez ama yine de bildiklerini hayata geçirmek ve sonucunu da takip etmekle mükellef.

Ayetlerde nazar ve re’y gibi kavramlar da kullanılmıştır ki bu iki kavram da aşağı yukarı akletmenin içerdiği anlamları içermektedir.

Taakkul ya da akletme; aslında tüm yukarıdaki anlamları içeriyor. Zira akıl, insanın;

  • Bilme,
  • İsteme,
  • Ve yapma gücünü ifade etmektedir.

Bilme ise;

  • Delili bilme,
  • Sonucu bilme,
  • Yani dolayısıyla yapma ve takip etmeyi de içermektedir.

Yapmak yani amel ise bir anlık bir hareket değildir. Gerçek anlamda amel;

  • Bilmeyi,
  • Planlamayı,
  • Hayata geçirmeyi,
  • Ve sonucu takip etmeyi içeren bir sürecin adıdır.

İrade yani isteme ise;

  • Tüm süreci bilmeyi,
  • Gayrete devam etmeyi,
  • Sonucu hesap etmeyi ve dolayısıyla bedel ödemeyi göze almayı da içermektedir.

Tabi ki bilme ile yapmak, ayrı şeyler. Zaten bu yüzden iman ile ameli ayırıyoruz. Fakat bilginin, ameli; amelin de bilgiyi gerektirdiğini; yani bir başka ifade ile bilmenin sorumluluk gerektirdiğini, yapmanın ise bir bilgiye dayanmayı zorunlu kıldığını hatırlatmak istiyoruz.

Zaten insanın temel vasfı halife oluşu yani imar ve salih amel ile mükellef olması değil midir?

Ve dahası bu vasfı yerine getirmesi de “isimleri öğrenmiş olması” yani bilmesi ve irade sahibi olması olarak ifade edilmemiş midir?