Fenerbahçe kazansa da kaybetse de bazı kesimleri mutlu edemiyor. Yıllardır TV’de spor programları izlerim, Fenerbahçe’yi öven yorumlara neredeyse hiç rastlamadım. Hani bazen över gibi gözüküyorlar ya fakat yanına bir “ama” ekliyorlar. İşte o “ama” beni benden alıp götürüyor. İster kabul edin, ister kabul etmeyin Fenerbahçe bu sezon en iyi futbol oynayan Türk takımı. Son dakika golleri bunun bir göstergesi çünkü son dakikaya kadar mücadeleyi bırakmayıp taraftarlarını karamsarlığa sokmuyor. Hatta son dakikalar oynanırken bile taraftarlar “bu maçta puan kaybedersek yazık olur” psikolojisinde. Son yıllarda Fenerbahçe’de bu baskı, bu azim yoktu. Bu heyecan yoktu. Geçen sene UEFA’da yarı final oynanmasına rağmen Fenerbahçe, birkaç maçı hariç, oynadığı futbol tat vermiyordu. Ersun Yanal’ın gelişi ile Fenerbahçe’de pozitif yönde çok değişiklik oldu. Takımda birliktelik oluştu. Kaleci Volkan bile gol sevincini takım arkadaşlarıyla yaşar oldu. Yani camiada bir hava oluştu. Taraftarlar da şampiyonluk heyecanını şimdiden yaşamaya başladı.
Eskiler hatırlar; son dakikalara kadar mücadele eden, kondisyonu iyi bir takım haline gelen Beşiktaş’ın Gordon Milne dönemindeki halini, zirve yarışı mücadelesi veren rakip taraftarlar dakika 85’ten sonra radyolarını kapatır maçın bitmesini beklerdi. Çünkü Beşiktaş 90 dakikada mutlaka golü atıp maçı kazanırdı. Son dakika golleri kazanan için büyük bir motivasyon olurken kaybeden için yıkım oluyordu. Kimse Beşiktaş’a çok şanslı, ballı takım demezdi. Çünkü Beşiktaş’ta bir kolej havası vardı ve maçın skoru ne olursa olsun mücadeleyi hiç bırakmazdı. Taraflı tarafsız herkes Beşiktaş’ın hakkını teslim ederdi.
Ersun Yanal dönemindeki Fenerbahçe bana o günleri hatırlattı. Antalyaspor maçını evimde arkadaşımla izlerken son dakikalara geldiğinde, “Fener ya atacak, ya yiyecek bu maç berabere bitmez” dedim. Keza Antalyaspor Diara ile mutlak bir gol pozisyonundan yararlanamadı, akabinde Fenerbahçe Sow’la golü bulup 4. kez deplasmanda 90. dakikalarda maç kazandı. Biz bunun böyle olacağını söylerken müneccimlik yapmıyoruz, sarı-lacivertli takımın bu seneki mücadelesini ve inancını gördüğümüz için böyle rahat yorum yapabiliyoruz. Bana kalırsa ilk yarıda 2. golü bulsa bu maç farka giderdi fakat futbol böyle bir oyun işte, son dakikada Antalyaspor golü atsaydı Fenerbahçe maçı kaybedebilirdi. O zaman fırsatçılar Fenerbahçe’nin ilk yarıdaki pozisyonları görmezden gelip farklı senaryolar üretirdi. Başta Ersun Yanal olmak üzere Fenerbahçe’yi eleştiri yağmuruna tutarlardı. İşte biz buna skor yorumculuğu diyoruz. Bilmem anlatabildim mi
EMEK HIRSIZLIĞI...
Cumartesi günü TT Arena’ya giderken maçın Galatasaray açısından rahat geçmeyeceğini düşünüyordum. Çünkü Roberto Carlos kendi futbolculuğunda bile defans oyuncusu olmasına rağmen defansif değil ofansif oynamasını seven bir yıldız idi. Teknik adamlığında da defansif bir yapı beklemek abeste iştigal olurdu. Nitekim Sivasspor’u futbolcu çirkinleştirmeyen, ofansif futbol oynatan bir takım olarak bizlere izlettiriyor. Sivasspor’un açık futbol oynayacağını düşünerek bu maçın zevkli mücadeleye sahne olacağını düşündüm. Fakat hakem Halis Özkahya’yı hesaplayamadım. Türkiye’de futbol hakemlerimizin “eyyamcılık” konusunda kimse eline su dökemez. Güzelim maçı resmen katletti. Son zamanlarda hakemlerimiz hemen hemen her maçta “eyyam”a başvuruyor. Gaziantepspor-Elazığspor maçında İvesa’ya gösterilmeyen kırmızı kart gibi. Geçtiğimiz hafta Caner’e gösterilmeyen kart gibi. Resmen “emek hırsızlığı” yapıyorlar. Bazı futbolcular da buna çanak tutuyor mesela Burak Yılmaz gibi. Sivasspor maçında Burak Yılmaz’ın kendisini yere atınca lifi attı falan sandık. “Allah göstermesin” fakat sonrasında top kendisine gelince 15–20 metre depar attı sonra pozisyonun kaybolduğunu anlayınca baldırını tutarak topu bıraktı. Akabinde Burak oyundan çıktı. Burak oyundan çıktığından itibaren yedek kulübesine oturana kadar kendisini izledim bir kere olsun baldırını tutma vs. yapmadı, hiçbir şey olmamış gibi yürüdü. Taraftarlarının tezahüratlarına alkışla karşılık verdi. Burak Yılmaz artık böyle işlerden vazgeçmeli, arkadaşlarının emeklerine ihanet etmemeli. Yoksa Burak gol kralı 100’ler kulübü futbolcusu diye değil “emek hırsızı” diye anılacak, bu böyle biline...