Uzun yıllar sonra IMF ye olan borcumuzun sıfırlanmış
olması elbette iyi bir gelişmedir ama, IMF ye borcun bitmesini dış borcun
bitmiş olması gibi takdim etmek siyasi bir göz boyamaca olsa gerek. Denebilir
ki siyasetin doğasında bu tür şeyler vardır, bunu yadırgamamak gerek.
Efendim hemen belirteyim ki, cari açığını sıfırlamış, her
yıl 60-70 milyar dolar kaynak girişine mahkum bir ülke olmaktan kurutulmuş bir
ülkede yaşamayı gönülden isterim. IMF ye olan borcun bitirilmesini Alan el
olmaktan kurtulup veren el olmak nitelendirmesinin gerçek olması da bu ülkede
yaşayan herkesin dileğidir. Böyle olması gerekir. Ancak, ülkemizin içinde
bulunduğu şartlarda IMF ye borcumuzun bitmesini zil takıp oynayacak şeklide
takdim etmenin de fazla bir anlamı yok.
Bugün borsamız büyük bölümü ile yabancıların
elindedir.Yani borsada oynayan yabancılar istedikleri an borsamızı tepe taklak
edebilmekte, istedikleri anda yapacakları alımlarla fırlatabilmektedir. Öte
yandan IMF e biten borcun yine dışarıdan alınan borçla kapatıldığını söylemek
yanlış olmaz.Nedenine gelince IMF ye borcumuz sıfırlanırken 10 yıl öncesine göre
dış borcumuzda bırakın gerilemeyi yerinde saydırılabilmiş olsaydı, dış borç
mahkumiyetinden kurtulma yolunda olduğumuzu söylemek mümkündü. Ne var ki,
Gazetemizin dünkü manşetinde de belirtildiği gibi dış borcumuz IMF ye olan
borç sıfırlanmasına karşılık- 10 yıl önce 118 milyar dolar iken bugün 336
milyar dolara çıkmıştır. Yani Türkiye geçen 10 yılda IMF ye olan 23 milyar
dolar borcunu sıfırlamış ama buna karşılık dış borç stokunu 218 milyar dolar
artırmıştır. Diyebiliriz ki dışarıdan aldığı 218 milyar doların 23 milyar
doları ile IMF ye borcunu kapatmış Yani, borcu borçla kapatmış. Hem de 23
milyar doları öderken 218 milyar dolar borçlanmış.
Bu duruma sevinmek mümkün ise hep birlikte sevinelim,
hatta zil takıp oynayalım.
Aslında fertlerin borçları ile devletlerin ekonomik
yapısı birbirine çok benzer. Fertlerde gelirleri giderlerini karşılamadığı
noktada imkan bulurlarsa borçlanırlar. Eğer bu borçlanma döndürülebilecek
durumdaysa ölmezler ama sürünmeye devam ederler. Bir de borçlu oldukları
kişiler karşısında boyunları hep eğik olur. Çünkü, borç istemek sanıldığı kadar
kolay bir şey değildir. Ümitle kıpısına gittiğiniz, borç istediğiniz kişi Bu
ay veremeyeceğim dediği anda sizin bütçe bir anda iflas bayrağını çekmiş
olacaktır. Bu bakımdan ister fertler planında ister devlet bazında her zaman
borçlanmak mümkündür. Ancak, bunun ölçüsü olmalıdır. Söz gelimi aldığınız borcu
zaman içinde gelirinizle azaltma imkanı bulabilirseniz o borç sizi fazlaca
sıkıntıya sokmayabilir. Ama, borç azalmıyor her ay ya da yıl yeni borç bulmak
zorunda kalıyorsanız bütçenizin sağlıklı olmadığını kesinlikle söyleyebiliriz.
Peki, borçtan kurtulmanın yolu nedir İster fert, ister
devlet bazında geliriniz arttığı takdirde, artan gelirinizi israf etmeden
borcun azaltılmasında kullanabilirsiniz. Bu devlet bazında büyüme ile
gerçekleşir. Ülke zenginliklerinin iyi kullanılması, her alanda üretime dönük
yatırımlarla sağlanabilir. Ne var ki, 10 yıllık iktidar boyunca AK Parti
devletin sahip olduğu fabrikaları, gelir getirici yatırımları satarak
giderlerini karşılamaya çalıştı. Bu arada sosyal devletin gereği olarak bazı
alanlarda üretime girmiş olan devleti o alanlardan çıkartarak ya dışa
bağımlılığı artırdı ya da toplumu iç ve dış sermaye sahiplerinin insafına terk
etti.
Halbuki işe başlarken iktidar ekonomik programlara sosyal
muhteva kazandırma vaadinde bulunmuştu. Bunu söylerken hiçbir alanda
sosyalleşme olmadı demek insafsızlık olur. Söz gelimi sağlık alanında
yapılanlar toplumu memnun etmişti ama borç stoku sebebiyle o alanda da geri adımlar
gündeme geldi. Yani, IMF ye borcun sıfırlanması Türkiye nin dış borç yükünden
kurtulduğu, yabancı sermaye bağımlığına son verdiği anlamına gelmiyor.