Seni okuduğun kitaplardan başka kimse adam yerine komadı.
Yıllarca ziyaretine gittiğin, seni biri sorduğunda biz yetiştirdik diyen,
senin de büyüğün bildiğin insanlar bile seni adam yerine komadı. İşte şimdi yapayalnız
kaldın. Şu koskoca balkon, şu önünde uzayıp giden şehir manzarası, şu gökyüzünü
gürültüsüyle rahatsız eden uçaklar, şu akşamın kederli bir şekilde binaların
üzerinden yavaş yavaş inmesi Taşındın ve kimsesizsin Eski dostlarından ses
seda yok Şimdi kim bilir nerelerdedirler Eskiden olsaydı hemen gelirlerdi ve
şu büyük balkonun tadını çıkarırdınız. Ülkenin edebiyat meselelerini konuşur
bitirir sonra siyasi ve sosyal gündeme geçerdiniz. Şimdi eski dostların olsaydı
ve eskisi gibi gece yarılarına kadar şiir konuşsaydınız, aşk konuşsaydınız,
yağmur konuşsaydınız, gelecek günlerden konuşsaydınız, umuttan konuşsaydınız
Olmadı, olmuyor Seni okuduğun kitaplardan başka kimse
adam yerine komuyor. Taşınırken, ev eşyalarının en ağırı kitaplarındı. Anlam ağırlığı
gibi fiziki ağırlığı da kayda değer mahiyetteydi. Ne kayda değeri; taşıma
şirketinin elemanları hiçbir eşyanı yüksünmedi, hiçbir eşyana ağır demedi,
hiçbir eşyana laf etmedi de kitaplarının dolu olduğu koliler için, Hocam buna
biraz az kitap doldursaydınız, hiçbir eşya bu kadar ağır değildi dediler. Oysa
seni bir o ağır eşyalar adam yerine koyuyor, bunu bilselerdi belki de onlar
da o ağır eşyalara söz etmeyeceklerdi. Ama olsun Sen seni adam yerine koyan
kitaplarına teşekkür et. Kolileri açarken onları incitme. Onlar da senin gibi
mahzun oldular. Onlar da mekân duygusunun ağırlığı altında melül mahzun bakışıp
duruyorlar
Mekân duygusu Demek insan alıştığı mekândan ayrılırken
böyle mahzun oluyor. Altı yılın yaşanmışlıkları bir sabah öksüz bir şekilde
arkandan bakışıp kaldılar. Hangi birini unutacaksın onca yaşanmışlıkların
Kapıyı son kez çekmeden önce, gittin pencereden baktın, bu pencereden altı
yılda kaç bin kez baktın Allah bilir ama bu son bakışındı, bu bakış, pencerenin
önündeki ceviz ağacına veda edişindi. Ceviz ağacıyla göz göze geldiniz;
sessizce ağlaştınız. Ceviz ağacıyla kurmuş olduğunuz altı yıllık dostluk, on
dakikaya sığdırılabilir miydi Ama on dakikada altı yıllık dostluğunuzda
aranızda geçen yaşanmışlıkları andınız kısa fakat bin yıl sürecek anlam
genişliğinde Hani insan bazen dostuna iki kelimelik bir cümle kurar da bir
milyon anlam hacminde konuşur ya aynen öyle. Konuşur dedim ama buna konuşma
denmez buna halleşme denir, gönül diliyle halleşme, bunu sevgili ceviz ağacın
anlamıştır... Çünkü ceviz ağacının mülkiyeti senin değildi ama gönül olarak
senindi... Sevgili ceviz ağacın şimdi yapayalnız kaldı orada rüzgâr dolu
yapraklarıyla
Yapayalnız, gökte bir yıldız gibi yapayalnız İçinde
tuttuğun yılların acısı ve öfkesiyle yapayalnız İçinde tuttuğun yılların
yoksulluğu ve o yoksulluklara karşı duyduğun isyanla yapayalnız Bir merhabaya
duyulan özlemle bir kelimeye duyulan özlemin insanı bu kadar kahredeceğini daha
önce hiç düşünmemiştin. Hiç düşünmemiştin dakikaların bile senin gibi
yapayalnız olduğunu Hiç düşünmemiştin eşyalardaki hatıraların böyle somut bir
şekilde karşına geçip mahzunlaşacaklarını Şu masada ilk şiir kitabındaki
şiirler yazılmıştı, şu masada ikinci ve üçüncü kitabındaki şiirler, şunda ise
henüz kitaplaşmamış hazır dosyandaki şiirler yazılmıştı Ayakta türkü söylüyor
gibi söylediğin şiirleri kâğıda geçmek için bu masalara otururken her bir masa
bende yaz, bende yaz diye sana ve şiire cilveleşiyorlardı. Aslında senin tek
masan var, o da gönül masası Sen hayatta her şeyi o masadan yaparsın. İşte şu
kitaplık; kaç çeşit ve kaç insanın sabahlara kadar konuşmalarını dinledi,
hepsini içinde tutuyor, saklıyor. Senin gözünde eşyanın bir kıymet-i harbiyesi
yok eşyada yaşanmışlıkların değeri var. Bir muhterem zatın eski koltuklarını
değiştiriyorlarmış, yerine yeni koltuğu koymak için eski kanepe ve koltuklarını
aldıklarında oturmuş çocuk gibi hüngür hüngür ağlamış. Oysa günümüz insanları
yeni eşya geliyor diye sevincinden uçar, o büyük zat ise eski eşya gidiyor diye
ağlamış. Bu, eşya için mi Hayır hayır, bu kesinlikle eşya için değil, yaşanmış
yaşanmışlıklar için, eşyaya sinmiş hatıralar için Yoksa içinde gönül olmayan
eşyanın ne kıymeti olur. Her şey hatırasıyla değerlidir.
Sen insanların insanlara anlattığısın Seni okuduğun
kitaplardan başka kimse adam yerine komadı. Sadece anlatıldın. Ama
anlaşılamadın Kimse seni anlamak için kendine dönüp bakmadı, kendinde herhangi
bir hata görmeyi bırak küçük bir yanlışlığı olduğunu bile fark etmeyi yüksündü.
Bu yalnızlığın, bu kimsesizliğin bunun sonucu Bu mahzunluğun bunun sonucu
Meğer insan taşınınca anlarmış mekânın konuştuklarını
Her bir hatıra orada öyle melül mahzun bakışıp kaldılar. Oğlun orada o
hatıraların içinde büyüdü, hayatının ilk altı yılını orada geçirdi. Eşinle evliliğinin
ilk altı yılını orada geçirdin. Bir yuva kurmanın hüzünlü telaşı, mutlu
stresiydi orada geçen günler Hem eşin hem oğlun melül mahzun oldular altı
yılda birikmiş hatıralardan ayrılınca. Altı yaşındaki oğlunun, Baba eski
evimize ne zaman gideceğiz sorusu içini tuhaflaştırıyor. Yeni eve alışamadın,
sen zaten dünyaya alışamadın Dünya sana yabancı sen dünyaya Sen şimdi şu
üçüncü paketi de aç, akşamdan beri sigara içiyorsun iki paket bitti ama hâlâ
hatıraların mahzunluğu gitmedi üzerinden
İnsan, dinmeyen bir hüzün mü Galiba