Bir devletin sınırlarına hâkim olmak asli görevlerinden
biridir. Sınırlarına hâkim olamayan, sınırları yolgeçen hanına dönmüş bir
devletin ülkesi her an saldırıya açık hale gelmiş demektir. Saldırıdan kastımın
bir savaş hali olmadığını, normal bir dönemi kastettiğimi sanıyorum izaha gerek
yoktur. Kanun dışı işlerle meşgul olanlar ülkenin sınırlarından hiçbir engelle
karşılamadan istedikleri zaman girip çıkabiliyorlarsa böyle bir durum o ülkenin
saldırıya açık hale geldiğini gösterir.
Yıllardan beri terör örgütü militanları komşumuz Irak ya
da Suriye topraklarında üstlenmiş ve bu ülkelerden gelerek eylemler
gerçekleştirmiş ve ciddi bir müdahale ile karşılaştıklarında emniyet
güçlerimizin takibinden zarar görmeden kurutulabilmek için sınırlarımızın
dışına aynı rahatlıkla çıkmışlardır. Başbakan ın ifadesiyle terör örgütü
militanları istedikleri an ülkemize geldikleri yoldan çıkmışlardır. Bu durum
açıkça emniyet zaafının olduğunu gösterir. Gelinen noktada varılan mutabakat
sonucu örgüt militanları ülkemizi terk edip Kuzey Irak taki kamplara gerçekten
yerleşeceklerse, yarın yine çıktıkları yoldan ellerini kollarını sallayarak
girebileceklerse sanıyorum terör olaylarının son bulması mümkün olmayacaktır.
Kaldı ki sınırlarımız terör örgütü militanları tarafından
rahatlıkla kullanılır olmanın dışında kanun dışı bir takım kişiler ve örgütler
tarafından kullanılmaya devam edilmektedir. Özellikle uyuşturucu ve akaryakıt
kaçakçılığı ile meşgul olanların kalabalık gruplar halinde sınırlarımızın
dışına çıktıkları ve aldıkları kaçak mallarla geri geldikleri biliniyor.
Uludere olayı da bu sebeple yaşanmadı mı
Bir başka deyimle bölge halkının geçim kaynağı uzun
yıllardan beri kaçakçılık olmuş, devlet de buna göz yummuştur. Bu bir devlet
politikası olabilir. Ancak böyle bir devlet politikası ülkemizin sınırlarını açık
kapı haline getirmiştir. Böyle olunca da sınır kapıları sadece normal
vatandaşların kullandığı yerler, kapların dışında kalan sınırlar ise kanun dışı
faaliyet gösterenlerin kapısız kapısı haline gelmiştir.
Sınırlarımıza sahip çıkılmasını isterken derdim hayatını
kaçakçılıkla kazanan insanların ekmek kapısını kapatmak değil. Buna devlet
tarafından bir çözüm bulunabilir. Özellikle bölge halkının hayatlarını
tehlikeye atarak kaçakçılık yapmak zorunda bırakılmaması için onların iş sahibi
yapılması bu yünde atılacak en önemli adımdır. Bu arada, özellikle akaryakıt
kaçakçılığını ortadan kaldıracak bir adım atılabilir. Söz gelimi sınır dışına
çıkan kamyonların dönüşlerinde beraberlerinde belli bir miktarda mazot ya da
benzin getirmelerine izin verilebilir. Aslında bu uygulama yıllardan beri devam
ediyordu. Böylece eşeklerin ve katırların sırtında kaçak yollardan yurda giren
akaryakıt önlenmiş olabilir. Bunun için sınır komşularımız İran ve Irak ile
devlet düzeyinde bir mutabakat sağlanabilir.
Kısacası, sınırlarımızın kanunsuzların cirit attığı bir
alan olmaktan kurtarılması gerekiyor. Bunun yolu da sınırlarımıza hâkim
olmaktan geçiyor. Her fırsatta Suriye sınırımızın 900 kilometre gibi çok uzun
olduğunu tekrarlamak devleti sınırlarına hâkim olmak sorumluluğundan kurtarmaz.
Kaldı ki, yıllardan beri terör örgütünün faaliyetlerini rahatça sürdürebilmiş
olmasının sebeplerinden birisi bu sınırlarımıza hâkim olamamak, bu sorumluluğun
gereğini yerine getirmemektir. Birileri çıkıp sakın ola ki, sınırlarımıza hâkim
olmanın zor olduğunu söylemesinler. O zaman askeri ve polisi ile yüz binlerle
ifade edilen güçlere niçin sahibiz Ordumuz ve polisimiz sınırlarımıza sahip
çıkmayacaksa/çıkamayacaksa varlığının sorgulanması gerekmez mi TSK sadece iç
politikayı belirlemek, canı sıkıldığı zaman halkın seçtiği iktidarları iş
başından uzaklaştırmak ya da balans ayarı yapmak için mi var
Son bir söz Başbakan ın sınırlarımıza karakollar
yapılmayacak yaklaşımını da gerçekçi bulmuyorum. Karakol olmadan sahip
çıkılabilecekse bir şey diyemem.