CUMHURİYETİ kuran elit kadronun Kur an meali üzerine
yoğunlaşmasının temel mantığı batılı bir eğitimden yetişmiş olmaları, batı
sosyal ve dini değerlere bakarak kendi ülkelerini anlamaya çalışmalarından
kaynaklanmaktadır.
Onlar, Fransız ihtilali ile siyasi yapıyı değiştirme
ilhamını alırken, reform hareketiyle de dini yapıyı düzenleme ilhamını
almışlardır. Onlar, batıdaki gibi dinde yapılacak bir reformla kitleleri geri
bırakan unsurların ortadan kalkacağını ve ülkelerinin batıdaki gibi bir
terakkiye geçeceğini hayal etmektedirler. Bu arada batının reform sürecine
coğrafi keşifler ve Rönesans tan sonra geçtiğini de unutmuş gözükmektedirler.
Bu nedenle Martin Luther in incili nasıl Almancaya
çevirip de dinin egemenliğini yok etmişse, Kur an ın da Türkçeye çevrilerek
aynı şekilde dinin egemenliği yok edileceği gibi, geri bırakan unsurlar da
ortadan kalkacaktır.
Onlar, Arapça olan Kur an ın Türkçeye çevrildiğinde
insanların büyük bir hayal kırıklığına uğrayacağını ve dinin kötü olacağını
görüp bundan uzaklaşacağını hayal etmişlerdir. Onlar, din adamlarının halkın
dinin kötülüklerinden ve gerçeklerinden haberdar olmaması için özellikle
Türkçeye çevirmediklerini düşünmüşlerdir.
Onlar, Kur an ın Türkçeye çevrilmesi ile sorunların
sihirli değnek değmiş gibi çözüleceği hayaline kapılan bir avuç hayalperest
kişilerdir. Onlar batı etkisinde kalmış, batılı gözlüklerle doğuyu yani kendi
anayurtlarını çözümlemeye çalışan insanlardır.
Ama Kur an Türkçeye çevrilmiş olsa da mucizeliğini ve
insanları etkilemeyi sürdürmüştür.
Kazım Karabekir (öl.1948) hatıralarında
1. İslamlık terakkiye manidir.
2. Arapoğlu nun yavelerini Türklere öğretmeli
3. Hocaları toptan kaldırmalı
Şeklinde üç maddelik bir programdan söz eder ve bu
programın her maddesini de tek tek kişisel gözlem ve tanıklarına dayandırır.
İSLAMİ REFORM
İslam ın millileştirilmesinin can damarı ibadet dilinin
ve Kur an ın Türkçeleştirilmesiydi. Çünkü Türkçeleştirilmeyen bir ibadet dili
millileşmemiş olacaktı. Cumhuriyet elitinin aslında yapmak istedikleri
Avrupa daki Reform hareketlerini Anadolu da ve İslam içinde yapmaktı. Çünkü
onlar, batının dinde yaptığı reform hareketinden sonra büyük bir gelişme
kaydettiğini görmüş ve okumuşlardı. Aynı süreci kendi dinimizde yaptığımızda
aynı şekilde terakkiye ulaşacağımızı düşünmüşlerdi. Özellikle Martin Luther in
İncili Almancaya çevirmesini örnek alarak Kur an ı Türkçe ye çevirmeye çalışmışlardı.
Halbuki burada gözden kaçırdıkları bazı noktalar vardı.
Öncelikle Hristiyanlarda İncil Latinceydi, ibadet dili Latinceydi ve bu dil ölü
bir dil olduğundan din adamlarından başkası anlamıyor, onlarda İncil ayetlerini
istedikleri gibi yorumluyorlardı. Martin Luther in İncil i Almancaya çevirmesi
bu sömürüyü ortadan kaldırdığından kilisenin gücü ve otoritesi sarsıldı.
Halbuki Kur an dili Arapçaydı ve Arapçayı geniş bir
Müslüman kitle anadili olarak konuşuyordu. Ayrıca, aydınlar tarafından Arapça
iyi biliniyor eğitim sisteminde Arapça öğretiliyordu. Bunun dışında Kur an
metinlerinin manaları tamamen halktan gizli değildi. Yani Kur an tefsirler
aracılığıyla zaten izah edildiği gibi, Osmanlılar döneminde de meal çalışması
yapılmıştı. Bir de İslam dininde bir ruhban sınıfı yoktu. Göreceli gözüken din
adamları sınıfımız aslında gerçek anlamda din adamları olmayıp ulemaydı. Yani
dini konularda uzman olmuş bilginlerdi. Onların dini bir otoriteleri,
yaptırımları yoktu. Müçtehitlerin yorumları ve içtihatları da Hristiyan
kültüründeki gibi kendi yorumları olmayıp, Kitap ve Sünnetteki nasların izahı
ve günün ihtiyaçlarına çözüm üretmeydi. Dolayısıyla yıkılması sağlanan bir
kilisemiz veya dini ruhban kurumlarımız yoktu.
Kaldı ki Martin Luther ve diğer reformcular incili kendi
milli dillerine çevirmelerine rağmen ibadet ve dua dilleri Latince olarak
kalmıştır. Yani kilisenin dili değişmemiştir. Sadece insanlara incili
anlamaları için kendi dillerine çevirmişlerdi. Fakat Cumhuriyeti kuran elit
kitle ibadet dilini de millileştirmeye çalışmıştır ki bu dinin dokusuna
müdahale olduğu gibi, diğer müntesipler arasındaki ortak duygunun ve dokunun
yok olması anlamına gelmektedir. Bu aslında bilinçli bir tercihtir. Çünkü
Cumhuriyeti kuran elitin asıl amacı da budur. Onlar, Türk milletini ve yeni
kurulan devleti geleneksel mecrasından ve kadim dostlarından ayırıp, batı
mecrasına yerleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu çalışmanın ileriki aşaması dilde
yapılan reform ve alfabe değişimi şekilde kendisini gösterecektir.
İslam ın millileştirilmesi için Cumhuriyeti kuran
kadronun önündeki başlıca sorun ve hedefler şunlar olmuştur:
1. İbadetleri Türkçeleştirme
2. Hutbenin Türkçe Okunması
3. Ezanın Türkçe Okunması
4. Salavatların, Tekbirlerin Türkçe Okunması
5. Alfabenin Değiştirilmesi
Onlara göre bütün bu değişimler yaşandığında Türk milleti
kendisine gelecek ve batının ulaşmış olduğu noktaya ulaşacaktı. Halbuki her
milletin kendi yapısı farklıydı. Ama onlar, tüm sorunun kaynağını dinde
görüyorlardı. Dinde yapılacak düzenleme ile tüm sorunların çözüleceğine
inanıyorlardı. Tıpkı Tanzimat aydınlarının siyasi yönetimde yapılacak bir
düzenleme (meşrutiyet, anayasa, parlamenter sistem) sonucunda tüm sorunların
çözüleceğini düşünmesi gibi