Soma da yaşanan felaketin ardından yaklaşık 5 gün boyunca

çok şey söylendi ve yazıldı. Söylenmedik ve yazılmadık bir şey kalmadı. Bundan

sonra da söylenmeye ve yazılmaya devam edilecek. Çünkü 301 insanın hayatını

kaybettiği bir felaketin birkaç günde unutulmaya terk edilmesi mümkün değildir.

Elbette, geçen zaman tepkileri nispeten hafifletecek, geride kalanlar hayatla

mücadelelerini sürdürecekler. Sürdürmek zorundalar. Bu noktada yöneticilere ve

toplumumuza geride kalanların hayata kısa zamanda tutunmalarını sağlamak

hususunda elden gelenin yapılması sorumluluğu düşüyor. Şahsen toplumumuzun bu

hususta üzerine düşeni yapacağına inanıyorum. Bu demek değildir ki, tüm acılar

silinip gidecek. Bu mümkün değil. Kazada hayatını kaybedenler geride

bıraktıklarına bir ömür boyu yaşayacakları acı bırakıp gittiler. Sadece geride

bıraktıkları yakınlarını acıya boğmadılar, toplum olarak bu acıyı yüreğimizde

hissettik. Bu noktada yaşanan acı şiddetinden hiçbir şey kaybetmemişken

gazetelere yansıyan bir haber üzerinde durmak istiyordum. Bu habere göre

Zonguldak Taşkömürü İşletmesi nde 115 işçi alımı için yapılan duyuruya 3 bin

987 kişi, yani yaklaşık 4 bin kişi müracaat etmiş. Soma daki kaza söz konusu

olmasaydı bu müracaat fazlaca dikkatimizi çekmeyebilirdi. Çünkü artık 100

kişilik işe binler, on binlerce insanın müracaat etmesine alışmıştık. Ama maden

kazasında hayatını kaybedenlerin cenazeleri tam olarak defnedilmeden, acılar

biraz olusun küllenmeden ölüm kuyuları olarak nitelendirilen kömür ocağına

inmek için 4 bin kişinin müracaat etmiş olması dikkat çekici değil midir

Böylesine yüksek bir müracaatı çaresizlik mi, yoksa cesaret olarak mı

nitelendirmemiz gerekir sorusunun cevabını araştırmamız gerekmez mi

Olayın bir kadere olan inanç ve cesaret boyutu olsa bile

insanımızın ailesine ve çevresine karşı taşıdığı sorumluluk duygusu ile

çaresizlik ve mecburiyet sonucu bunca olaya, bunca ölüme rağmen aynı ocaklara

inmeye hazır binlerce insanımızın bulunduğunu düşünüyorum. Eğer, maden ocağına

inmek için kuyruğa girmiş bu 4 bin kişi dışarıda bir iş bulma ümidine sahip

olsalar yine müracaat ederler miydi Şahsen bu soruya evet diyemiyorum. 301

kişinin hayatını kaybettiği bir kazanın ardından ortaya çıkan bu durumu

işsizliğin hangi boyutlara ulaştığının bir göstergesi olarak görmek gerekiyor.

Hiç kimse kömür ocaklarına girip orada çalışmaktan bir kısım insanımızın zevk

aldığını, sırf bu zevk ve heyecanı yaşamak için toprak üzerinde değil de yerin

yüzlerce metre altında çalışmak için sıraya girdiğini söyleyemez. Bazı

bölgelerimizde insanlar için maden (kömür) ocağı hayatın tabii bir parçası

haline gelmiş olabilir. Nesilden nesle insanlar maden ocaklarını birbirlerine

devretmişlerdir. Evlatlar babalarından gördükleri yolda hayatlarını

sürdürmüşlerdir. Böyle olunca da onlar için kömür ocaklarının dışında bir iş

hayatı düşünmek imkânsız hale gelmiş olabilir.

Bu sebeple de kömür ocaklarında yaşanan kazalara rağmen,

bazen bize bir şey olmaz, bazen kendisine duyduğu güven sebebiyle ocaklar hiç

boş kalmamıştır. Aslında kömür ve maden ocaklarında çalışanlar sadece bizim

ülkemizde değil, dünyanın her köşesinde bu işi yapmaktadırlar. Bundan sonra da

bu iş devam edecektir. Özellikle kömür ocaklarına pırıl pırıl giren yüzler

mesai sonunda kömür tozuna bulanmış yüzlerle çıkacaklardır. Ama sadece ülkemizi

değil, dünyayı üzüntüye boğan bir kazanın ardından kömür ocağına inmek için 4

bin insanımız müracaat ediyorsa bu durumu cesaret ya da başka bir duyguyla değil,

işsizliğin ulaştığı boyut sebebiyle yaşanan çaresizlikle izah etmek yanlış

olmaz diye düşünüyorum.