Haziran ayının kederli bir yanı var. Baharın bitimi

ve yazın başlangıcı olmasından mı kaynaklanıyor, bilemiyorum...

Önemsediğim şairler, Haziran ayında bu dünyadan ebedi âleme göçmüşler,

belki de benim kederim daha çok bundan kaynaklanıyor. Geçenlerde, beni

az çok tanıyan bir büyüğümüz 45 yaşamayacağımı söylediğinde aklıma 47

yaşında vefat eden Cahit Zarifoğlu geldi.

Modern Türk şiirinin öncü isimlerinden Cahit Zarifoğlu, 1970

Kuşağına mensup bir şairdir. İkinci Yeninin Türk şiirine hâkim olduğu

bir dönemde İkinci Yeni şiiri ekseninde kendine has bir şiir dünyası

kuran Cahit Zarifoğlu; şiiriyle hem kendi kuşağını hem de kendinden

sonra gelen kuşakları etkilemiştir. Türk şiirinde geniş bir Cahit

Zarifoğlu caddesi var. Şiiri üzerine daha önceden yazmış olduğum

müstakil bir yazım (eleştirel deneme) olduğu için burada Cahit Zarifoğlu

ismiyle olan ünsiyetimi anlatmak istiyorum.

Cahit Zarifoğlu 01 Temmuz 1940ta Ankarada doğmuş, 07 Haziran

1987de İstanbulda dar-ı bekaya irtihal etmiştir. Ben henüz on

yaşındayken Zarifoğlu vefat etmiş. 47 gibi genç diyebileceğimiz bir

yaşta vefat etmesi hiç görmemiş bir seveni olarak beni kederlendiriyor.

Kahramanmaraşlıdır. Türk edebiyatında seçkin bir yeri olan Mavera

dergisinin kurucularındandır. Hayatı yazılı, sözlü ve görsel olarak

çeşitli iletişim araçlarıyla (dergi, gazete ve televizyon) anlatıldığı

için ben burada tekrar anlatmayacağım.

Cahit Zarifoğluyla nasıl tanıştım Şahsen tanışmadım elbette.

Ortaokul ikinci sınıftaydım. Öğretmenler günü dolayısıyla okulumuz

yöneticileri bir şiir yarışması düzenlemişlerdi. Benim öğretmen konulu

şiir birinci olduğu için bana, o zamanın parasıyla 20 bin lira (yanlış

hatırlamıyorsam) para ile birlikte Cahit Zarifoğlunun Serçekuş,

Ağaçkakanlar ve Motorlu Kuş isimli çocuk hikâye kitapları verilmişti.

Cahit Zarifoğlu ismini ilk kez çocuk kitabıyla tanıdım. Ama şair

olduğunu bilmiyordum.

Lise ikideydim. Maraş radyolarını dinliyorum. Radyolardaki

reklâmlarda bir market reklâmı veriliyor adres olarak Cahit Zarifoğlu

Caddesi belirtiliyordu. Bir gün çarşıda geziyorum. Bir kitapçı dükkânına

girdim. Şiirler yazan kitap dikkatimi çekti. Baktım yazarı (şairi)

Cahit Zarifoğlu Caddesinin Cahit Zarifoğlusu. Kitabı alacağım yalnız

cebimde lokantada bir yemek yiyecek kadar param var. Kitapla mide

arasında kaldım. Ama hiç düşünmeden kitabı tercih ettim. Çünkü sular

seller gibi şiir okuyorum. Şiirler yazıyor diye hemen aldım. Cebimdeki

parayı Şiirlere verdim. Kaldım aç! Aç karnına çarşıda dolanıyorum;

içimden de Necip Fazılın açlık günlerini okumuş biri olarak şimdi

karşıma bir arkadaşım veya bana yemek ısmarlayacak biri çıkar diye

geçiriyorum. Gerçekten de epey gezdikten sonra bir arkadaşımla

karşılaştım...

Akşam eve varınca kitabı hemen açıp okudum. Benim -o zamanın bilgisi,

algısı ve hissiyatıyla- şiir diye bildiğim şiirlere hiç benzemiyor.

Şiirler kitabını o hızla bir gecede tam üç kere bitirdim. Ama hiçbir şey

anlamadım. Bunların adına şiir demişler ama galiba yanlış yazmışlar

dedim. Bunlar şiir değil. Eee şiir değilse nedir o zaman beyefendi diye

de çıkışıyorum kendime. Nesir desek, ne nesri Hikâye mi Değil. Roman

mı Değil. Kendi kendime, ne bu o zaman diyorum. Kitabın üstüne şiirler

yazmışlar demek ki şiir diyorum. Hayır, belki de yanlış yazmışlardır,

olamaz mı, olur olur.

Sabah kalktığımda "ya sen kuş olur gidersin bir trenle" dizesi

kafamda dönüyor. "Ya sen kuş olur gidersin bir terenle" diyerek okula

varıyorum. Sınıfta gayri ihtiyari söylemişim ki sınıf arkadaşlarım

"Keklikçi kafayı yedi galiba" demeye başladılar. Biri yanıma sokulup bir

daha söyle diyor; "ya sen kuş olur gidersin bir terenle" diyorum. Lise

ağzıyla "sen kime âşıksın oğlum" diyor. Ben "lan oğlum kimseye âşık

filan değilim. Bunu bir şiir kitabından okudum. Dilime takılmış. Sen kuş

olur gidersin bir trenle"

Cahit Zarifoğlu şiirinden hiçbirşey anlamadığımı sanmamın yanlış

olduğunu o gün anladım. Eğer şiirlerden bir şey anlamamış olsam bir

dizesi bile aklımda kalmazdı. Dahası hissi olarak bu kadar

etkilenmezdim. Sadece, bilmeyen için kendini hemen ele vermeyen bir şiir

olduğundan dolayı anlamakta zorlanmışım. Tabi daha sonra Cahit

Zarifoğlu şiirini anlamakla kalmayacak, bu şiirin Türk şiirindeki yerini

tespit etmeye kadar varacaktım...

Benim, Cahit Zarifoğluyla asıl tanışmam yani Zarifoğlunu şair

olarak tanımam bir cadde vesilesiyle oldu; Maraştaki Cahit Zarifoğlu

Caddesi.

Haziran ayı uzun bir şiirmiş gibi gelir bana... Her yıl Haziran

boyunca uzun bir şiirden evin içinde yaşıyorum; kederden yapılmış

odalarını geziyorum, duvarlarına bakıyorum, perdelerini aralıyorum,

pencerelerini açıp kapatıyorum, kapı eşiklerinde oturup bir türküyle

sesimi yontuyorum, sokakları duyuyorum aydınlanmış bir zaman

aralığından. 45 yaşında evet kırkbeş yaşında mı diye düşünürken bir

şiirin ilk tohumları çıkageldi, şöyle;

Anladım kederli rüyalar var keder bahçesinde

haziran masraflarına katamayacağım şekilde

haziran deyince nazım hikmet geliyor akla

haziran deyince cahit zarifoğlu geliyor

haziran deyince bir tabut düşüyor önüme