Bulgaristan’da eski komünist rejimin Türk ve Müslümanlara uyguladığı asimilasyon politikası, "Leyla'yı Hatırlıyor Musunuz" kitabıyla bir kez daha hafızaları sızlattı. Tanıtıma damga vuran Nihal Özergan’ın "Adımı bir değil, iki kez değiştirdiler. Önce Nihala, sonra Mihaela oldum" itirafı, 36 yıllık yaranın hala kapanmadığını gözler önüne serdi.
Sofya’da düzenlenen etkinlik, tarihin tozlu sayfalarına hapsedilmek istenen bir insanlık dramını yeniden gün yüzüne çıkardı. Bulgaristan Bilimler Akademisi’nde (BAN) gerçekleştirilen tanıtımda, 1989’daki o karanlık günlere ait fotoğraflar ilk kez kamuoyuyla paylaşıldı. Salondakiler, asimilasyonun soğuk yüzünü yansıtan siyah beyaz karelere bakarken duygusal anlar yaşadı. Etkinlikte, dönemin tanıklarının anlattıkları ise salonda buz gibi bir hava estirdi.
36 YILLIK ACI 450 BİN KİŞİ SÜRGÜN EDİLDİ
Folklor ve Etnografya Enstitüsü Başkanı Doç. Mila Maeva, rejimin Türk ve Müslümanların dilini, dinini ve kültürünü nasıl yok saydığını bir kez daha hatırlattı. Maeva, 1989 yılında bu baskıyı kabul etmeyen 450 bin kişinin Türkiye'ye göçe zorlandığına dikkat çekerek, yaşananların basit bir göç değil, bir travma olduğunun altını çizdi. Kitapta yer alan her bir fotoğraf karesinin ardında parçalanmış ailelerin ve yarım kalmış hayatların olduğu vurgulandı.
"HAFIZALARDAN ASLA SİLİNMEYECEK"
O dönem Bulgaristan-Türkiye sınırındaki Kapitan Andreevo Gümrük Kapısı'nda ve göçmenlerin trenlere bindirildiği istasyonlarda deklanşöre basan İvan Grigorov, konuşması sırasında gözyaşlarını tutamadı. Kitabın kapağında yer alan ve elinde oyuncak bebeğiyle hafızalara kazınan 9 yaşındaki Türk kızı Leyla ile yıllar sonra Türkiye'de buluştuğunu aktaran Grigorov, rejimin "büyük seyahat" adını verdiği bu sürecin aslında acı dolu bir sürgün olduğunu ifade etti. Grigorov, "O acılar, zorunlu seyahate katılan yüz binlerce insanın hafızasından asla silinmeyecek" sözleriyle yaşanan dramın boyutunu özetledi.
"TÜRKÇE DÜŞÜNMEK BİLE YASAKTI"
Kitaptaki metinleri Türkçeye kazandıran ve ailesiyle birlikte asimilasyonun tam ortasında kalan Nihal Özergan’ın anlattıkları ise dinleyenlerin yüreğini burktu. O dönemde Türkçe konuşmanın, hatta Türkçe düşünmenin bile yasaklandığını belirten Özergan, isminin nasıl sistematik bir şekilde değiştirildiğini şu sözlerle aktardı:
"İsmim bir değil, iki kez değiştirildi. Babam Pomak olduğu için Nihal olan adımı önce 'Nihala' diye değiştirdiler. Daha sonra annem Türk olduğu için 'Mihaela' diye bir kez daha değiştirdiler. Biz hala acısını yaşıyoruz."
ARŞİVDEKİ TÜRK İSİMLERİ BİLE HEDEFTEYDİ
Bulgaristan Devlet Arşivleri Başkanı Mihail Gruev, komünist rejimin nefret politikasının ulaştığı boyutu gözler önüne serdi. Rejimin, arşivlerdeki tüm belgelerde geçen Türk isimlerini silme kararı aldığını belirten Gruev, "Bu kapsamlı plan tam olarak gerçekleşemedi ama yapılsaydı, milyonlarca evrakta tek bir Türk ismi kalmayacaktı" ifadelerini kullandı.
Kitabın tasarımcısı Mariya Borişeva ise bu insanlık suçunu işleyenlerin cezalandırılmadığına, aksine geçmişte devlet nişanı aldıklarına dikkat çekti. Bu eserle birlikte, sadece Bulgaristan’da değil, uluslararası kamuoyunda da "adalet" arayışının ve tarihle yüzleşme çağrılarının daha gür bir sesle yankılanması bekleniyor.





