Öteden beri olayların mesajlarından bahsederim. Olayların kahramanlarının mesajlarını da yazdım. “Namaz Dua ve Surelerinin Mana ve Mesajları” diye bir yazı serim de oldu. O yazılarım kitap halinde çıkacak inşallah. Ama şimdi masajların da yeterli olmadığını görünce çığlıktan bahsedeceğim bu yazıda.

Her sene İstanbul’un fethini kutluyoruz; ama bir türlü o fetih ruhuna genelde uygun bir yaşantı göremiyoruz. Bu nedenle de rahat etmek şöyle dursun huzur bile göremiyoruz. Sevgili okurlar! İstanbul fethedilirken ecdadın ahlak ve faziletine bir bakınız. Bir de şimdiki halimize.

Edirne’den kalkarak İstanbul’u fethetmeye gelen ordu Çatalca bağlıklarından geçmesine rağmen bir salkımdan başka üzüm koparmamıştı. Onu koparıp yiyen, bir başka deyişle içen asker de salkımı kopardığı bağın dalcığına bir bohça asmış, içine de bir pusula bırakmıştı. Pusulada “Ey bağ sahibi ben Sultan Mehmed’in askerlerindenim; bağlığınızdan geçerken çok susamıştım. Oradan bir salkım koparıp su niyetine yedim. Parasını da burada bırakıyorum. Hakkını helal et” diyordu. Demek ki bir salkımın bile parasını koymuş, üzerine hak geçirmemişti.

Şimdi ise değil millet için fethe gidenlerin kendi keyfi için pikniğe gidenler bile uğradıkları yerlerde ne rast gelirse hiç aldırış etmeden tar-u mar ediyorsa başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere onun beraberindeki fetih ordusu: “Eyvah! Neslimiz ne hale gelmiş” diye feryat etmez, çığlık atmaz mı İşte ben maddi olarak değil fakat manevi olarak atılan bu çığlığı duyar gibiyim.

Fatih ordusunun bir kısmını da Galata sırtlarına yerleştirmişti. Onları denemek için Lala’sından genç Rum kızlarının geceleyin asker çadırları arasında dolaştırılmasını tembih edip tebdil (tanınmayacak kıyafetle) gezerek askerlerin alaka gösterip göstermeyeceklerini tespit etmesini istemiş. Lala’sı da emrini aynen yerine getirmiştir. Sonra da Fatih’in “askerler Rum kızlarına alaka gösterdi mi” sorusuna: “Hayır; aksine kızları gören askerler çadırlarına çekilip onlara bakmaktan bile sakındılar” deyince Sultan Mehmet: “Ben bu ordu ile değil İstanbul’u dünyayı bile fethederim” demiş ve bu askerlerle İstanbul’u fethetmiştir.

Şimdi ise yabancı kadınlara, açık saçık bayanlara bakmaktan sakınmak şöyle dursun genç kızları ayartmaya çalışan, onlarla flört yapan gençlere sıkça rastlama talihsizliğiyle karşılaşıyoruz. Masonik gazetelerden birinde köpek gibi dilini çıkarmış bir ses zayiatkarının (Sanatkar diyemem) dikkat çektiği bir haberde “İstanbul Yıldızların Altında” başlığı fetih ruhuna ne kadar ters bir hale geldiğimizi gösteriyordu.

İşte her Cuma günü Alem-i Berzah’ta (1) bu manzaramızı gören Fatih ve onun askerleri “Ey vah! biz bunlar için mi şehit; bunlar için mi gazi olmuştuk ” diye feryad ettiklerini, hatta çığlık attıklarını duyar gibiyim. Akl-ı selim her vatandaşın da aynı çığlığı duyduğu veya duyacağı kanaatindeyim.

Geliniz hep beraber mukaddesatçı yayınları destekleyerek, gerçekleri yazmaktan milli ve dini düşmanlarımızı eleştirmekten çekinmeyen gazeteleri destekleyerek bu kötü gidişe dur diyelim.

Peygamber efendimiz: “Sizin her yaptığınız Perşembe günleri Allah’a, Cuma günleri ise başta Peygamberiniz olmak üzere baba, anne, akraba ve dostlarınıza arz edilir” uyarısında bulunmuştur.