Şairler birbirlerinin ağzından kelimeler daha tatlanmadan sözü alırlar. Kimileri buna frekans tutması der, kimisi aynı çağda yaşamanın zorunlu sonucu, bazısı da müşterek bir şarkıya tempo tutmak diye yorumlar. Mustafa Uçurum 2021’de çıkan kitabına “Boyumu Aşan Ömür” demiş. İnsanın ömrü boyunu nasıl aşar? Yıllar önce ben de bu duyguyla burun buruna gelmiş ve şöyle demiştim: “Susunca tam şurama geliyor akranım olup/ Konuşunca nasıl da boyumu geçiyor hayat.” (Sulusepken)

 İşte bu tam da şairin anlatamadığıdır. Dize dizeyi konuşturur, şiir şiiri açıklar. Şair kendi söyleyemediğini şiire söyletir. Kanaatimce şu dizeler böyle bir misyonu yüklenmişlerdir: “Ben kendimde kaldım geç kâğıdım yaka cebimde.” (Çatı Katı) “Yanılmadan her gece aynı yokuşu tırmanıyorum.”, “Nereye kaçarsam kaçayım bütün toplamlar üstüme kalıyor.” (Annemle Aramızı İyice Açıyor Dünya.), “Yaşamak bir tekrardan ibaret görüyoruz.” (Baş Ağrısı), “Hangi dağa yaslansam üşüyor öbür yanım.” (Bir Müjde Gibi Gelen) “Alnımın çatından derin bir yazgı çıktı.” (Biriktirdiğim Uçurum)…

Bir şiirde şairin sesi dönüp dolaşıp yine kendine geri geliyorsa rüzgârda titreyen bir yaprak gibi kendine söz geçiremiyor demektir. Şairler yaşama özürlüdürler. Kimi zaman sığ sularda boğuluverirler. Hayat, şairin ayağının altına derin bir kuyu kazar. Bundan sonrası ne yerin ne de göğün taşıyabileceği bir ömürdür:

“İdrakimi zorlama hayat

Şiir zorluyor zaten bütün yokuşlarımı

Şuna bağırmak diyelim sesimi duyurmak biraz

Buna tel tel dağılan bağışlanma diyelim

Mızrak bir kez daha girdi çuvala.” (Boyumu Aşan Ömür)

Mustafa Uçurum’un şiirinde hem deniz var hem uçurum. İkisi de aynı noktaya varıyor, bir akıntıya ve sürüklenişe. Uçurumdaki akıntıyı ise sadece şair fark eder. Bunun da bir cevabı var sonu şiire varan:

“Boğulmak şimdi hüner değil kalabalıkta/Bu çok oluyor artık, dünya büyük bir curcuna.” (Sivil Bir Sevdalık)

Bir şiirde herkes kendi cevabını bulur, zira okur her şiiri kendine göre okur.

Mustafa Uçurum, velut bir kalem. Şiirinde atılmamış bir enerji, büyük acılara dair dökülmemiş bir gözyaşı ve çözülmemiş bir düğüm ve de gerilim var. Boyu aşan duyguları uzun boylu düşünmek de sahile çıkmaya fayda sağlamıyor.

Acıların birbirini tamamladığı 48 şiirden oluşuyor kitap. Acıların bölünmezliğine gizli bir gönderme olsun diye bölümlere ayrılmamış şiirler. Şiiri ve şairini daha yakından tanımak istiyorsanız bu kitabı okuyun.

(Boyumu Aşan Ömür-Mustafa Uçurum-Şule Yayınları)

İSMET ÖZEL 79 YAŞINDA

“Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Fotoğrafın Arkasındaki Son Satırlar” kitabı İmge Yayınları’ndan çıktığında 19 yaşımın eşiklerindeydim. Sarı rengin de yıllarla beraber sarardığını bu kitapta gördüm. İnce ama kırk yıllık bir şair ömrünü içerisine sığdıran bir kitaptı. Kitabın kapağını açıp ilk sayfayı araladığımızda sesi uzaklardan gelen, uzun yola hüküm giymiş bir şairin “Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında” diye sürüp giden şiirini kaç kez okumuştum bilmiyorum. Bu şiiri okuyalı neredeyse kırk yıl oldu. O şair şimdi 79 yaşını geride bırakıp 80. yaşının ilkbaharına adım atıyor. “Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar” diyordu. Dünyanın tarihi dünyayı yaşayanın tarihidir, herkesin tarihi sorumluluğu dünyada yaşadığı kadardır. Bizim kuşak ne vakit “Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında” diye şiire başlasa sözün bir ucu kendi sivrilmiş yanlarına dokunurdu. Bir sabah kalktık ki ihtiyarlamışız. Bu birdenbireliği bu şiir kadar okuyana dokunarak anlatabilen kaç şiir vardır şunun şurasında. İsmet Özel’in kimlikteki yaşı değil fotoğrafın arkasındaki satırlarda yer alan yaşıdır esas olan. Bu erbain’e -kırk yaşa- vasıl olmak ömrü o yaşa sabitlemek gibi bir şeydir sanki.

 Şairimize daha nice hayırlı ve bereketli ömürler diliyoruz.