ŞİİR bir düşünceden neşet etmese de ince bir düşünce ikliminde zemin bulur. Hassasiyetin kelime olmanın ötesine geçerek imge haline gelmesidir belki de. Bu yüzden şiire bir tür ‘ilmihâl’ diyebiliriz. Geçmişte şiirle yola çıkmış bazı arkadaşların bugün fıkıh alanında otorite olmaya çalışması gayet anlaşılır bir şey olsa gerek. Ebubekir Sifil, Mustafa İslamoğlu ve Bedri Gencer isimleri bu konuya en güzel örnektir. Zira fıkıh üzere kamuoyu önünde fikir beyan eden bu üç şahıs da bir zamanlar şiir yazıyorlardı. Mustafa İslamoğlu’nun şiir kitabı olduğunu biliyoruz. Prof. Dr. Bedri Gencer seksenli-doksanlı yıllarda çeşitli edebiyat dergilerinde şiir yayınlayan bir isimdi. Ebubekir Sifil’in de Dergâh gibi dergilerin eski sayılarında şiirini görmeniz sürpriz değildir. Bu isimlerin dışında şiirden, edebiyattan fıkha geçiş yapmış başka isimler de vardır kuşkusuz. Diyeceğim şu: Hiçbir şair yazdığı şiirle insanların dışa dönük davranışlarına ayar veremez. Çünkü şiirin uzaktan kumandaya gelebilir bir tarafı yoktur. Fıkıh ise inanmış insan davranışlarını değiştirmek üzere çaba sarf eder. Önce dokunuş, sonra harekete geçirme, en sonunda da silkeleme şeklinde kendini gösterir. Sanılmasın ki şiirde umduğunu bulamayan arkadaşları fetva dairesine yönlendiriyorum. Bilmez miyim ben fehvası olmayanın fetvası elbette olmaz.

GÜZEL ŞEYLERDEN DE HABER OLUR

İnsanın içini ısıtan, moralini düzelten, ümidini artıran haberleri okuyup izleyince keşke diyorum bu haberlerin sayısını on katına elli katına çıkarabilsek. Keşke televizyonların haber kanalları, ajanslar bu haberleri daha bir sıklıkla verseler. Üzülen umudumuzu yeniden sevindirmek için, ne iyi olurdu. Ankara’da sağanak yağış sonrası ıslanan kadına üstündeki montu çıkarıp giydiren güzel yürekli adam gibi. Durun, bitmedi! Adam sokakta yaşayan kadına montunu giydirirken bir başka vatandaş da elindeki yiyecek poşetini kadına veriyor. Bu millet bu güzellikleri konuşmaya layık millettir, tacizler, tecavüzler, cinayetler, katliamları değil. Topluma, özellikle çocuklara ve gençlere bu güzel, umut dolu haberleri duyurmalıyız. İyilik öyle bir şeydir ki onu yapan kişi yaptığı şeyin iyilik olduğunu bilmeden yapar. Organize ya da kurgusal bir tarafı hiç yoktur. İyilik seferberliği yapmayalım, iyilik için seferber olalım. İyi zaten kendisine sahip çıkacak iyileri ne yapar eder bulur. Bütün mesele fıtratı ve hilkati koruma meselesi. Değerler eğitimi de buradan geçer. Şeker dedirmekten değil, şeker yedirmekten.

ZIPÇIKTI

Dilimize ‘fırsatçı’, ‘görgüsüz’, ‘yeni yetme’ insanları anlatmak için girmiş bir kelime: Zıpçıktı. Sıklıkla kullanılmasa da dilimizdeki müessir yerini koruyor. Her istenmedik tipleme ve de karaktere ad olmak gibi bir fırsatçılığa soyunmadığı, yani zıpçıktılık yapmadığı için öyle uluorta herkes tarafından kullanılan bir kelime değil elbette. Lakin çevrenize baktığınızda o kadar çok zıpçıktı var ki saymakla bitmez. Bu kelimeyi geçen gün İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasimi’nin ağzından duyduk. Tabi ki Farsçadan Türkçeye çevirisi öyle. Behram Kasimi bu yakıştırmayı, “10-15 yıl içinde İran’la savaşabiliriz” diyen Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a karşı kullandı. İsrail’le flört etmek için şekilden şekle giren Suudi prensinin İran söz konusu olunca nasıl kurduğu cümlelerde savaş düzeni aldığını bütün dünya görüyor. Evet, evet, zıpçıktılık tam da böyle bir şey! Bu kelimeyi ait olduğu çekmeceden çekip çıkararak Behram Kasımi’nin sözlerine tercüman olan mütercime selam olsun! Bir sözcüğü bulmak kadar o sözcüğü muktezayı hâle uygun biçimde kullanabilmekte bir marifettir.

YANARDAĞIN ÜSTÜNDEKİ KUŞ UÇTU!

Ben onu ilk önce merhum Ahmet Kaya’nın bir şarkısından tanıdım.

Şöyle söylüyordu: “Bir ormanda tutup onu / Bağladılar ağaca / Yumdu sanki uyur gibi / Gözlerini usulca / Bir soğuk yel eser / Üşür ölüm ölüm bile / Anlatır akan kanı / Beyaz sesiyle”.

II. Yeni’nin Sezai Karakoç’la birlikte hayatta kalan ikinci temsilcisiydi.

Yanardağın Üstündeki Kuş şiir kitabını kaç kez okudum bilmiyorum. Ama şiirlerini hep sevdim.

Çok önemli kitapların çevirisini dilimize kazandırmıştı.

Bir ara köşe yazarlığı yaptı.

Birkaç kez görüşmek nasip olmuştu.

İyi bir insandı.

Sanki gökyüzünden bir el kendine doğru çekti

81 yaşında yüzlerce dize bırakarak geriye Bodrum’da hayatını noktaladı.

Ölüm seçen çocuklardan oldu.

Geçen hafta Gaziantep’e gittiğimde adını söylemiştim de ‘buralıdır’ demişlerdi.

Şimdi soğuk otların altına çekildi.

Kendi diliyle söyleyecek olursak: “O eski bir güvercindi, gittikçe hatırlanan / O eski bir güvercindi, uçması da iyiydi bana kalırsa”.

Ülkü Tamer öldü!

Türk şiirinden bir yıldız daha kaydı!

Toprağı bol olsun!