Yunus Emre ermişlik makamındadır ve dünyalık hiçbir şeye
metelik vermez. Adeta yağma makamındadır. Ganimet toplamaz, varlığını ganimet
olarak armağan eder, dağıtır. Ve bunu sadrından satırlara dökmüştür:
Ballar balını buldum kovanım yağma olsun
Canlar canını buldum bu canım yağma olsun
Assı ziyandan geçtim dükkanım yağma olsun
Ben benliğimden geçtim gözüm hicabın açtım
Dost vaslına eriştim günahım yağma olsun
İkilikten usandım birlik hanına kandım
Derdi şarabın içtim dermanım yağma olsun
Varlık çün sefer kıldı dost andan bize geldi
Viran gönül nur doldu cihanım yağma olsun
Geçtim bitmez sağınçtan usandım yaz u kıştan
Bostanlar başın buldum bostanım yağma olsun
Yunus ne hoş demişsin bal u şeker yemişsin
Ballar balını buldum kovanım yağma olsun..
Niyaz-ı Mısri ilginç fikirleri ve düşünceleri olan bir
sufidir. Batini, Heterodoks yönleri de vardır. Bu yüzden zaman zaman sürgünlere
de gönderilmiştir. Rodos a sürgüne gönderildiğinde arkada bıraktığı
kitaplarının yağmalandığını öğrenir ve bu duygularını Yunus un ökçelerinin
peşinden şöyle terennüm eder.
Sevdim seni hep vârım yağmadır alan alsın,
Gördüm seni efkârım yağmadır alan alsın.
Aldı çü beni benden geçtim bu cân u tenden,
Aklım dahi her vârım yağmadır alan alsın.
Ben varlığımı attım dost varlığına yettim,
Her usluya bazârım yağmadır alan alsın.
Bu, yağmalanan kitaplar karşısında bir kalenderin
tepkisidir. Geylani, Bağdat a gelirken uğruların saldırısına maruz kalır ve
eşkıya kitaplarına el koyar. Eşkıya reisinden kitaplarının iadesi için istirhamda
bulunur. Lakin eşkıya ona bir hakikat dersi verir ve bilgileri deftere değil,
zihnine nakşetmesi gerektiğiniz söyler. O da öyle yapar. Niyaz-ı Mısri ise
kitaplarının yağmalanmasından dolayı gamlı ve mağmum değildir. Zira o satırları
sadrına veya gönlüne nakşetmiştir. Satır bilgisi onda deruni bilgi haline
gelmiştir. Buna mukabil, Hasan el Benna nın babası Abdurrahman el Benna tevsik
ve belgelendirmeye dayanan çalışmalar yapmakta ve hadis şerhleri üzerine
çalışmaktadır. Bundan dolayı kitapları konusunda titizdir. Bu vesile ile
kütüphanesine, kendisinden ödünç kitap istenmemesiyle ilgili bir rubai asar:
Rubai aynen şöyledir:
Ela ya müstaire l kütübi da ni,
Feinne iareti lülkütübi arun
Femahbubi mineddünya kitabun
Hel ebsarte mahbuben yüaru
Ödünç kitap isteyen nadan, bırak beni!
Kitap ödünç vermek namustur, ardır
Dünyadaki tek tutkum ve sevgilim, kitaptır
Hiç gördün mü ki, sevgili ödünç verile
Cahız ın eşi de kitapları kuma olarak görmüş ve
kitaplarını eşinden kıskanmıştır. Bu şiirler üzerinden muhaddis ile kalender
farkını görüyorsunuz. Elbette makam farkı vardır. Yunus veya Niyaz-ı Mısri hali
veya makamı, han-ı yağma halidir ve bu makamda yağma caizdir. Lakin ehli zahir
ve şeriat nazarında kitaplar yar ve sevgili makamınadır. Ödünç vermek bir yana,
namus makamında olduklarından istenmesi bile caiz değildir.