Dershaneler kapatılmalı mı kapatılmamalı mı şeklinde sürüp giden tartışmaların derde derman olacak nitelikte olmadığını düşündüğüm için bu konuda yazı yazarken sıkılıyorum. Ama bir tarafta iktidar diğer yanda dershanecilerin bir bölümü kapatırız kapattırmayız tartışması sürdürüyorlar. Kısacası dershane tartışmasında hükumet ve dershaneciler, daha doğrusu hizmet grubu yer alıyor. Halbuki dershane deyince işletmecilerden önce öğrencilerin ve velilerinin akla gelmesi gerekir. En azından dershanelerin kapatılması ile ilgili birinci derece ilgili olanlar öğrenciler ve veliler olması gerekirken onlara kimse fikrini sorumuyor, onlar da seslerini çıkarmamayı tercih ediyorlar. Böyle olunca da ortada sadece dershaneciler ile iktidar kalıyor. Sonuçta olay büyük bir rantın kaybedilmesi tartışması olarak görülüyor. Gerçek bu mu, diye sorduğumda bu soruya elbette herkes farklı cevaplar verebilir ama verilecek cevabın doğru ya da yanlış olması bu noktada önemini yitiriyor. Eğer dershaneler eğitim sistemimiz içinde vazgeçilmez kurumlar ise o zaman bu konuda dershanecilerden çok öğrencilerin ve velilerinin fikrinin gündemde, onların ne düşündüklerinin önemli olması gerekmiyor mu

Derdim lafa limon sıkmak, tartışmayı mecrasından saptırmak değil. Bir gerçeğe dikkat çekmeye çalışıyorum. Çünkü mademki dershanecilerin iddiasına göre eğitimin olmazsa olmazlarından birisi hatta başta geleni dershaneler ise buralardan yararlanan öğrenciler ile velilerinin ne düşündüğünü niçin kimse sormayı akıl etmiyor/edemiyor

Akıl ediliyor da girilmiş olan inatlaşma nedeniyle bu konu akla mı gelmiyor Çünkü karşılıklı olarak tartışmada taraflar sinirlerine hâkim olmaz hale geldiler. Öylesine açıklamalar medyaya yansıyor ki, sanki bir savaş söz konusu. Barış çağrılarında bile inceden giydirmeler, meydan okumalar söz konusu. Laf ‘Sizi iktidara biz taşıdık. Öyle ise bizi dikkate almak zorundasınız’ noktasına bile geliyor.

Böyle olunca, ‘Mademki bir partiyi iktidara taşıyacak güce sahipsiniz öyle ise kurun bir parti, verdiğiniz oyları geri alın ve iktidar partisinin burnunu sürtmüş olun’ demek akla geliyor. Böyle bir yaklaşım ise tartışmanın bir eğitim sorununa çözüm aramaktan çıkıp, siyasi bir mücadeleye dönüştüğünü kabul etmek anlamına geliyor. Bu ise bir hizmet grubunun siyasete dalmış olduğu, aba altında sopa göstermek anlamına gelir ki esas bunun üzerinde durulması gerekiyor. Çünkü bugüne kadar hiçbir cemaat ve hizmet grubu böylesine siyasi bir mücadeleye girmiş değildi. Genellikle pazarlıklar kapalı kapılar ardında yapılır varılan anlaşmalar gereği herkes üzerine düşeni yapardı. Ama şimdi yaşananlara bakıldığında bu konuda hizmet grubu kadar muhalefet partilerinin iktidara yüklenmediği görülüyor. Normal olarak da bunun izahını yapmak zorlaşıyor. Elbette karşılıklı açıklamalarda sergilenen üslup iki tarafın sorunudur. Ama dışarıdan bakanlar bu karşılıklı öfkenin altında yapan sebebi bilmek istiyorlar. Kapalı kapılar ardında yapılan bir takım değerlendirmeler kafaları karıştırmanın ötesine geçmiyor. Çünkü hizmet grubunu öfkelendiren hususun sadece dershanelerin kapatılması sebebiyle hizmetin aksayacağı ile izah etmek bana inandırıcı gelmiyor. Çünkü hizmetin tek yolu dershane işletmeciliği olamaz. Zaten işin başında hizmet grubu dershanelerden önce özel okullarla hizmeti sürdürüyordu. Şimdi hükumet ‘Dershaneleri özel okula çevirin size her türlü desteği verelim’ demesine rağmen, okullaşmaktan kaçınılarak ille de dershaneler devam etsin isteniyor. Böyle oluca da sanki söylenenden çok söylenmeyenler kavganın özünü oluşturuyor düşüncesi akla geliyor.