Avrupa nın Roma oryantasyonlu daimi jeopolitik (perpetual

geopolitics) öngörü anlayışı, Osmanlı da Divan-ı Hümayun u oluşturan ilmiye,

kalemiye ve seyfiye sacayağının seyfiye ayağına Batılılaşma adına 1826 da II.

Mahmut tarafından neşter vurulması, Yeniçeri Ocağı nın lağvedilmesi ve akabinde

1839 da Tanzimat Fermanı nın ilan edilmesi Batılılaşma yolunda sorunları çözmeye

kâfi gelmedi.

Cumhuriyet sonrası Avrupa da yaşanan siyasi gelişmeler,

Türkiye nin Batılılaşma serüvenini öteleştirdi. Türkiye, dar bir alanda Balkan

Antatı (Pacte d Entente Balkanique) ve Sâdâbat Paktı ile Batı ve Doğu arasında

köprü olmaya çalıştı. Aslında Balkan Paktı, 1933 te iktidara gelen Nazilerin

tehdidi ve İtalyan Benito Musoluni nin Akdeniz ve Balkanlardaki yayılmacı

emelleri sonucu ortaya çıkmıştı. II. Dünya Savaşı ndan sonra ise, I. Yalta

Anlaşması ile ortaya çıkan yeni durum Türkiye yi ister istemez yeniden Batı ya

ve dolayısıyla NATO ya yakınlaştırdı.

1926 yılında Clare Sheridan, A Turkish Kaleidoscope

adlı yapıtında; çağdaş uygarlığa giden yolda genç Türkiye Cumhuriyeti

vurgusunun üzerinden onca yıl geçmesine rağmen, Türkiye nin hâlâ Avrupa ile

uyum sorunu oluşturan yasalarla cebelleşmesi ilginçlik ortaya koymaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanı, Avrupa Birliği nin Uyum Anlaşması

çerçevesinde terör ile ilgili maddenin değiştirilmesi konusundaki ısrarlı tavrı

karşısında, Türkiye yi yönetmeye ne zaman başladınız Bu yetkiyi size kim

verdi babından serzenişte bulunması sadece iç politika tüketimine yönelik

palyatif bir söylemden ibaret olsa gerek.

Şöyle ki; Sayın Erdoğan Başbakan iken, 2004 yılında İslam

ülkelerinin Davos u olarak kabul edilen 5. Cidde Ekonomik Forumu nda yaptığı

konuşmada; Avrupa Birliği üyeliğinin Doğu ile Batı nın buluşmasında,

kaynaşmasında, diyalog kurmasında, en önemlisi Doğu ile Batı arasındaki ön

yargıların giderilmesinde Türkiye nin üyeliğinin hayati öneme haiz olduğunu

biliyoruz ifadesi, aslında Avrupa Birliği ne yönelik, Türkiye yi yönetmeye ne

zaman başladınız sözüyle tamamen zıt bir çelişki ortaya koymaktadır.

Çünkü Türkiye, iç politik söylemlerin aksine, Avrupa

Birliği ne üye olmak ve uyum anlaşması çerçevesinde yapılan mutabakata uygun

birçok değişikliğe gitmektedir. Türkiye nin Avrupa Birliği ne kabulü için

sürekli yasal değişiklikler için baskı altında tutulmaya çalışılmaktadır. Bu

bile Avrupa nın dolaylı müdahalesi anlamına gelmektedir. Kısacası Avrupa Birliği nin,

Türkiye ye vize serbestliği karşılığında Uyum Anlaşması bağlamında yetmiş iki

şart ortaya koyması başka ne ile izah edilebilir.

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2004 yılındaki 5. Cidde

Ekonomik Forumu nda katıldığı yemekte, D-8 e vurgu yaparak, İslam Ortak

Pazarı düşüncesinin yanlılığına işaret etmişti. Sayın Cumhurbaşkanı, Etnik,

dini, coğrafi kökenli birlikler kamplaşmaya sebep olur şeklindeki ifadesinin

de gerçeği ne kadar yansıtmakta olduğu hâlâ tartışma konusudur.

Sayın Cumhurbaşkanı, D-8 i  etnik, dini, coğrafi kökenli anlayışa göre

değerlendirirken ve İslam Ortak Pazarı fikrinin yanlışlığını ortaya koymaya

çalışırken, Avrupa Birliği, eski adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu nun 27 Mart

1957 den önce Roma Katolik Kongresi nde karar altına alınmış olması ve  De Gasperi, Schuman ve Adenauer tarafından

Avrupa daki Katolik devletlerin birliğini amaçladığını, daha sonra ise

Avrupa daki Protestan ülkelerin de kabul edilmesiyle Avrupa Birliği yapısının  ortaya çıkmış olmasını ise göz ardı

etmektedir.

Türkiye nin AB üyeliğini, hayati öneme haiz olarak

gören Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliği ne şu anda terör yasası

üzerinden yüklenmesi ise aslında sadece iç politikada gündem değiştirmeye

yönelik adımlar kabilinden olsa gerek.

Sayın Erdoğan, Cidde konuşmasından da açıkça anlaşılacağı

gibi, sırf Batı ile entegrasyon için dini ve coğrafi bir birlik olan Avrupa

Birliği ne, Türkiye nin üye olması için ön ayak olurken, D-8 i ise dini bir

birlik olarak ortaya koymaya çalışması ise son derece düşündürücü bir yaklaşım

olsa gerek.

D-8 in gelişmesi için şimdiye kadar somut hiçbir adım

ortaya koyamayan AKP iktidarı, ne yazık ki, AB ve İsrail ile olan ilişkileri

ise en üst düzeye çıkartmak için büyük çaba göstermektedir. El car, kebil el

dar (komşu evden önce gelir) anlayışını sürekli dillendiren yetkililer, ne

yazık ki, Ortadoğu da İsrail ile her alanda işbirliğine giderek, El car, kafel

el dar (komşu evi kilitledi) söylemiyle değiştirerek, Ortadoğu da İsrail ve

Batı için tüm komşulara kapıları kapatmış oldu. Böylece, sıfır sorun yerine

sıfır komşu söylemi fiilen gerçekleşmiş oldu.