Fransız İhtilali’ni cihan harplerine kadar taşımayı başaran akıl, modern zamanda bir üst adıma geçip Arapların bahar sandığı mevsimi, bölge insanının bir başka ülke topraklarında soluk alacakları hale getirir. Sorgusu tam da şimdiki zamana denk düşer ki Batı’nın herhangi bir cihetten mülteci kabul etmeyip geleni gideni alıkoymayı başarması halinde taşeronlarına belli belirgin ücret teklif etmesi yahut ödemesi, ilgiyle izlenen bu TV dizisini andırır yapımın bir bölüm öncesinde olup biten senaryonun nedenlerini ve sonuçlarını imler. Şahit olunan görüntü kimseyi dehşete düşürmez, paniğe sevk etmez; tipik izleyici yönelişiyle gaza gelip vura vura ilerleyen, can alıp kan döken oyuncular dolayısıyla heyecan duyan kitleler görülür. Mafya hesaplaşmaları kadar olmasa da birilerinin toprağından koparılıp bir yerden bir yere taşınması, yolda izde telef olması, birtakım istismarcıların ticaretini oluşturması, devrilen uyduruk kanolarda dram yaşaması, nehirde boğulması günün insanı için hep seyirlik malzemedir. Taşeronların başına sardığı geçici sığınmacılar için ensar muhacir edebiyatına soyunan pek misafirperver insanlar, zor duruma düşünce elde balta kendi kiracısını kovalar. Meselenin sadece bu kesitinde ev sahibi kiracının, kiracı ev sahibinin uyruğuna, dinine, diline, mezhebine bakmaz. Konu değişince hassasiyetler güncellenir.
Beynelmilel alanda lüzumundan fazla ilgi ve yankı uyandıran her toplumsal kıpırdanış, içinde değilse de içeriğinde bit yeniği barındırır. Bit yeniği denen şey de pek seyirlik bir malzeme olmadığından durumun mağduru ve müsebbibi hariç kimsenin dikkatini celp etmez. Araplara zamansız bir bahar uydururlar; hamasete teşne olan halklar anında gaza gelir, ortalık bir anda toza dumana keser. Sonra o bahar birkaç ay bile sürmez. Kış da gelmez ardından, yaz da. Birbirini takip eden mevsimleri olabildiğince birbirine geçirip halkların yüzüne çarparlar. Ki o sözünü ettikleri mevsimsiz bahara değin halkın maruz kaldığı sömürünün pay sahipleri, zalimleri, en oligarşik yapılarıyla yerli yerinde durur. Yerinde duramayan garibandır. Güçsüz düşen canından olmazsa malından, vatan diye avunduğu toprağından, akrabalarından, tanıdıklarından edilir. Bir başka gaddarlığın karasularına girip mülteci diye tanımlanmak kaçınılmazdır. Bahara tav olanları pohpohlayıp tutuşturulan ateşe odun taşıyanlar, taşlar yerine oturunca zalim dedikleri darbecilerle kucaklaşır. Neticede nedenleri düşünmeden sesini yükselten halkın sesi kesilir.
Yaşanamayan baharların bir yansısı olarak Gezi Parkı denen yerde olup biten de toplumsal kutuplaşmanın bahşettiği gerilimi derinleştirmek dışında bir şeye yaramaz. Belki de sadece gerilimin netlik kazanması adına sistem tarafından kontrollü olarak oynatılıp bıraktırılır. Zira hareketin neticesinde kârlı çıkan da, düşman ilan edilen de bellidir. Birileri müebbetle yargılanır, hayatı yalan edilir; birileri sanki bir isyan bastırmışçasına mutlaklaşır, yerini berkitir. Kanun tanımazlar derdest edilmiş, anarşiklerin haklarından gelinmiş gibi bir şey olur! Günah keçileri de mahpus damları da hazırdır. Sol diye bilinen tüm örgütlerin o zamana kadar sokaklarda, köprü altlarında, metruk binaların duvarlarında görülen sloganları görünmez kılınır. Bir dahi afişe, pankarta, boyaya çıkana rastlanmaz. Hatta en bilinen müzik gruplarının müzisyenleri, bir açlık grevinde canından edilmemişse soluğu Avrupa’da alır. Dahası protestolar yasaklanır, eylemler bitirilir, üç beş kişi bir araya gelip hafif muhalif tavırlar sergilese bir zamanların Suriye’si gibi aralarından ikisi devlet memuru zannedilir. Gayrı herkes konuştuğu ve yuttuğu her bir şey hususunda tedirgindir. (Yaz ortasında kalkışma diye anılan şeyler bu tür hareketlerin tamamen dışında bir şey olarak anlaşılabilir, zira orada olan bir toplumsal hareket özelliği taşımadığı gibi ona toplumsallık bahşedebilmek için bunca yıldır devlet dersinde okutulan, müfredata giren, hatta müfredatın alanını baştan sona işgal eden, oradan taşıp dört bir yana sirayet eden her yanıyla ilginç serencamdır ki, bir nevi duruma tamamen Fransız kalan toplumu güç etrafında kenetlemeye dönük girişimdir. Susurluk dosyası diye bilinen dosyasızlığın yahut dosya imhasının ortaya saçılması dolayısıyla önceden devlet görevinde olanların tasfiyesi gibi bir uğraş da denebilir. Haliyle bu tür olaylara toplumsal başkaldırı, hareket, bahar falan denemez.)
Bir asır evvel, milletin yönetimsel anlamda söz sahibi olmasını arzulayan kimi ittihatçılarının çabaları bu türden harekete örnek verilebilir ama o dahi yarım kalır. Sistemlerin ve devletlerin elbirliği etmesiyle nefesleri kesilir, tıpkı şimdikiler gibi soluğu farklı ülkelerde alırlar. Oralarda dahi nefes aldırılmaz, infaz edilirler. O meseleleri de pek üsteleyen olmaz, geçmişin devrik padişahı badem gözlü, cennetmekân; devrik sistemi revize edip yeni bir rejim diye satan kahraman olur.