Suriye, Irak ve Afganistan başta olmak üzere, birçok
çatışma bölgelerinden kaçarak kitleler halinde Türkiye, Lübnan, Ürdün gibi
ülkelere sığınan mültecilerin yaşamakta oldukları dramları yansıtan haberler
göç siyasetinin dramatik veçhesini tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.
Özellikle Suriye deki mevcut patrimonyal yapının, öz
kıymet (self-esteem) olgusu içerisinde ayrıcalıklı ve kayırıcı bir politik
çizgi ortaya koymaya çalışması ve dış güçler vasıtasıyla muhalefete yönelik
uygulanan sistematik dışsallaştırma, diaspora göçünü tetikleyen önemli
unsurların başında gelmektedir.
Özellikle Suriye de, çözümün gecikmesi ve dış kaynaklı
saldırganlık (agression), göçün psikodinamiğini temelden etkilemekte ve bunun
sonucu olarak sığınmacıları yeni arayışların içerisine itmeye sevk etmektedir.
Suriye savaşında, yaklaşık 7,6 milyon kişi Suriye
içerisinde yer değiştirirken, 4,5 milyon Suriyeli ise Türkiye, Ürdün ve Lübnan
gibi bölge ülkelerine sığındı. Türkiye, 2,5 milyon sığınmacı ile Cumhuriyet
tarihinin en dramatik olaylarından birisini göğüslemekle karşı karşıya kalmış
bulunmaktadır.
2015 yılında, Kuzey Afrika üzerinden Avrupa ya sığınmaya
çalışan sığınmacılardan 3.770 kişi Akdeniz sularında boğulurken, Türkiye den
Yunanistan a geçmeye çalışan sığınmacılardan ise 800 kişi Ege sularında
boğularak hayatını kaybetmiş olu.
AB ne bağlı 37 Avrupa ülkesine şimdiye kadar 897.645 kişi
iltica talebinde bulunmuş olup, ABD ise, 2016 sonlarına kadar sadece 5000-8000
arası Suriyeli sığınmacıyı kabul edebileceğini beyan etmiştir.
Avrupa Birliği, sığınmacı sorununa kalıcı çözüm konusunda
izlediği politikalarda kendi çıkarlarını gözetlemeyi ön planda tutmaya
çalışmaktadır. Avrupa ya yönelik yeni sığınmacı akımıyla birlikte, Pegida
benzeri hareketlerin, yabancı düşmanlığına yönelik yeni potansiyel
gerginliklere başvurma istidadına karşı başta Almanya olmak üzere bazı ülkeler,
Türkiye kartının yeniden karılmasına ve Avrupa da etanol-demografik dengeyi
bozabilecek olan bu göç dalgasının durdurulması ve Geri Kabul Anlaşması
çerçevesinde sığınmacıların yeniden Türkiye ye geri iadeleri öngörülmektedir.
AB, Türkiye ye vize muafiyeti karşılığı öngörülen Geri
Kabul Anlaşması ile sığınmacı krizini atlatmaya çalışırken, krizin insani
boyutunu politik hesaplara bir kez daha feda etmekte olduğu gözden
kaçmamaktadır.
Uzun yıllar, IRA, RAF-Baader Meinhof, Brigate Rosse, ETA
gibi iki yüze yakın örgüt tarafından ortaya konan ideolojik ve siyasi şiddeti
görmezden gelen Avrupa ülkeleri, son zamanlarda özellikle Pegida hareketiyle
birlikte yükselen İslamofobia (İslam karşıtlığı) olgusu ile yeni sığınmacıları
da Avrupa yı istikrarsızlaştırmaya namzet potansiyel suç unsurları kabilinden
dikkate almaya çalışmaktadırlar.
Anlaşılan o ki, AK Parti Hükümeti, eski İngiliz İşçi
Partisi nin Dışişleri Bakanı, Ernest Bevin in 1950 yılında Fransa ile imzalanan
Dunkirk Anlaşması sonrası; Bir gün Londra nın Victoria Garı ndan bilet alıp
tüm Avrupa yı serbestçe dolaşmayı düşlüyorum ifadesiyle dile getirdiği
serbest dolaşım ve vize muafiyeti benzerini hayata geçirebilmek adına Geri
Kabul Anlaşması ile vize muafiyeti ne kavuşmayı hedeflemektedir.
Eğer ki AK Parti Hükümeti, bu yılın sonuna kadar, Geri
kabul Anlaşması çerçevesinde ön görülen maddeleri yerine getirir ve vize
muafiyeti hakkını elde ederse, Avrupalıların deyimiyle Türkiye de siyasi bir
curcuna (razzle-dazzle) kopması söz konusu olabilir.
Ama unutulmaması gerekir ki, vize muafiyeti bir bedel
sonucudur, bu bedelin karşılığı da hiç kuşkusuz Suriyeli sığınmacılar
olacaktır.