Yarın 28 Şubat Türk demokrasisinin kara dehlizi Korku

tüneli Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en başarılı hükümetinin alaşağı edilmesi

sürecinin başlangıç noktası. Eğer toplumsal hafızamız varsa ve bu hafıza

geçmişe yönelik başımıza gelen tüm kötülükleri hatırlama noktasında bizlere

yardımcı oluyorsa, 28 Şubat ı hiç unutmayacağız. Medyanın bu süreçteki rolünü,

toplumu nasıl dönüştürmeye çalıştığını, zihinleri nasıl biçimlemeye uğraştığını

ve oluşturulan korku dehlizlerinde algıların nasıl yok edildiğini hiç

unutmayacağız. İnsanın hafızasından asla silinmeyen, bir paslı çivi gibi

zihninin tam orta yerine çakılmış, asla yok olmayan bazı görüntüler vardır. 28

Şubat sürecinde Reha Muhtar ın Show TV ekranlarında, Her an darbe

yapılacakmış, yarın darbe olacakmış hissiyatını uyandıran tarzda yaptığı

sunumlar, benim hafızamın bir köşesine hiç çıkmamacasına yerleşmiştir.

28 Şubat ile ilgili davalar hâlâ devam ediyor Peki,

yeterli mi

Bu dönemde militarist iradenin siyaset zeminine müdahale

etmesini kolaylaştıran, çanak tutan medya organları, gazeteciler,

televizyoncular, sivil toplum örgütü başkanları ve darbeyi arkalayan

açıklamalarıyla toplumun zihinlerini bulandıranları ne yapacağız

Askerler üzerinden bir gözaltı dalgası var Peki,

medyanın bu süreçteki rolünü nasıl analiz edeceğiz Türkiye nin bu karanlık

döneminde toplumu ahtapot kollarıyla sarıp sarmalayan, örümcek ağlarıyla

vatanın her karış toprağında postmodern 28 Şubat ı sevimli göstermeye

çalışanları ne yapacağız Geçtiğimiz aylarda vefat eden usta televizyoncu ve

gazeteci Mehmet Ali Birand, bu meş um süreci konuştuğumuz röportajında, Bu

süreçte çoğumuzun yatacak yeri yok diyordu. Siyasiler, gazeteciler, aydınlar,

bu karanlık dönemde kimin safında yer tutmuştu Herkes başını kuma gömerek,

militarist iradeyi arkalayarak ve güce itaat ederek, Türk demokrasisinin rafa

kalkmasına bilerek seyirci kalmışlardı. 28 Şubat süreci, toplumsal olarak bir

bataklığa itilişimizin, bu bataklıkta meşru siyaset zemininin yok olduğu bir

dönemin adıydı. Demokrasi elbirliğiyle duvara vurulmuştu Özellikle medyanın bu

karanlık dehlizdeki rolü çok büyüktü. Medya isteseydi, militarist iradenin

arzularına karşı durabilir, toplumun bilinç ve algı düzeyinin yükselmesine

katkıda bulunabilir ve dimdik ayakta kalarak, yalpalamadan toplumu düze

çıkarabilirdi. Bu süreci en yumuşak geçişle atlatmayı başarabilen Milli Görüş

Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan için ise, Birand ın söyledikleri daha da

manidardı: Hoca yı hiç birimiz anlamadık. Anlamak için de çaba harcamadık. Ne

asker, ne medya Hoca nın amacı bağcıyı dövmek değil, üzüm yemekti. Yani kalkıp

da askerle kavga edip, askere diz çökertip, devleti irtica hukukuna sokmak gibi

bir niyeti yoktu. Müthiş nazik bir insandı, hakikaten çok kibardı. Hiçbir zaman

karşısındakinin fikirlerinden hiç hoşlanmasa bile, kabalık etmeyen, görüşlerini

uzun uzun ikna etmek için uğraşan, bambaşka bir dünyada yaşayan bir insan

görürdüm ben Erbakan hocayla görüşürken. Refah Partisi ve Fazilet Partisi nin

kapatıldığı o sancılı süreç Erbakan Hoca nın liderliği söz konusu olmasa çok

daha zor atlatılırdı. Milyonlar sokağa dökülürdü. Başka birisi olsa milyonları

sokağa dökerdi. Erbakan bu olaylar sırasında herkesi içerde tuttu. Bu onun

siyasi liderlik karizmasının ve dehasının göstergesidir.

Türkiye, demokratik, insan hak ve hürriyetlerine saygılı,

militarist iradenin etkin olmadığı bir tabloya kavuşabildi mi

Sorulması gereken asıl soru bu!