Allah-u Teâla nın Sevgili Habibi; İki Cihan Güneşi

Efendimizi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bagrında taşıyan Medinet-ün Nebi yi

hakkıyla tanımaya tanıtmaya kimse güç yetiremez....

İki seneye yakın mücaviri olmakla şereflendigimiz, şimdi

de her fırsatta gidip geldigimiz Medine-i Münevvere de öyle güzellikler, öyle

mutluluklar, öyle harikulade haller, öyle sırlar müşahede ettik ki, bu cennet

nimetlerini anlatmaya güç yetiremeyiz...

Medine-i Münevvere de ikamet ettigim sürede her sabah

güneş dogduktan sonra şehrin etrafında bir kere arabayla dolaşmadan güne

başlamazdım....

Bu nurlanmış şehrin dağlarının kenarında oturur; şu

topraklara ayaklarının izini sultanların başına taç yaptıgı Allah ın

Sevgilisi nin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ayakları degmiştir diye düşünür,

gözyaşlarım ırmak olurdu...

Her gece altında Allah ın Habibi nin istirahat buyurdugu

Yeşil Kubbe nin karşısında oturur, saatlerce salavatlarımı Efendime takdim eder;

bütün ümmeti Muhammed e dua ederdim...

O Yeşil Kubbe nin karşısında geçirdigim zamanlarda gönül

bahçemde açan çiçekleri tanıtmaya, anlatmaya ne bu kalem takat getirebilir, ne

bu sayfalar güç yetirebilir....

Bir güzel düşünür ki O na Allah Tealâ Habibim demiştir.

Bir sevgili düşünün ki O nun mübarek Ravzasından her an

misk kokuları yayılıyor...

Güllerden güzel kokan O Nebiyyi Zişan ı o Ahvenül

Alemin i anlatmak mümkün müdür ..

Onun anlatılmadıgı sadedinde size bir misal vereyim

sevgili mümin kardeşlerim...

Medine-i Münevvere ye kendimizi attıgımız zaman ne aile,

ne ev bark, hiçbir şeyimiz yoktu... Sana geldim Ya Rasûlullah, senin için

evlad-u iyalden, anadan babadan vazgeçtim diyerek kendimizi Yeşil Kubbe nin

huzuruna bıraktık.

Rasûlullah ın huzurundayken öyle bir saadet deryasına

daldık ki ne vatan, ne eş, ne evlat aklımıza geldi...

Sonra anladık ki Vatan Medine dir... Asıl yurdumuz

orasıdır... Biz müminler o Allah Sevgilisi nin nurundan yaratıldık. Aslımız

odur onun için asıl yurdumuz Medine dir...

Evet anayurdumuz Medine dir... Allah Teâlâ Peygamber

müminlere canlarından kıymetlidir ve onun zevceleri müminlerin anneleridir

buyuruyor...

Ayşe annemizin, Hafsa annemizin Allah onlardan razı

olsun yurdu Medine, analarımızın yurdu Medine bizim de anayurdumuzdur...

İşte şimdi anayurdumuz Medine den uzakta, oranın

hasretiyle bagrımız yanarken; süt çocugunun annesinin memesini aradığı gibi

Medine yi arıyor, süt çocuğunun annesinden ayrı ağladığı gibi Medine den

ayrılık acısıyla ağlıyoruz...

Uhud Sevgili Muhammed imizi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

çok severdi... Buyurdu ki Nebiyy-i Muhterem Uhud cennet dağlarından bir

dağdır. Biz onu severiz, o bizi sever.

Uhud dağının bağrında Efendimizin misafir eden bir mağara

vardır... 1425 sene geçtiği halde o mağaradaki taşlardan güllerden güzel kokan,

gül yüzlü Muhammed in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kokusu gelir...

Biz Medine deyken o mağaraya gider, peygamber kokusunu

sinemize çeker, bağrımızdaki hasret ateşinin üzerine gözyaşlarımızı dökerdik. O

koku 1425 senedir taşlardan gitmeyen peygamber kokusu...

Bu zat nasıl sevilmez .. Nasıl bu zata aşık olunmaz ..

Uhud dağının âşık olduğu Peygambere biz nasıl âşık olamayız ..

Medineliler bu nur şehre Medinet-ün Nebî derler... Yani

Peygamberin Medinesi. Evet bu şehir peygamberin şehridir...

Medine, mübarek, nur saçan belde

Allah ın Habibi yatıyor sende.

Her caddesine, her sokağına Allah ın Habibi nin

ruhaniyeti sinmiş olan Medine gerçekten bir yeryüzü cennetidir... O şehrin

ahalisi Peygamber hemşehrileridir...