İngiltere, köklü eğitim geleneği, uluslararası akreditasyona sahip dil okulları ve kültürel çeşitliliği ile İngiltere dil okulu denince ilk akla gelen ülke. Her yıl binlerce genç, bavulunu umutla hazırlayıp İngiltere’ye doğru yola çıkarken aslında hayat hikâyelerinin yeni bir bölümünü yazmaya başlıyor

Fakat bu heyecan verici sürecin perde arkasında önemli kararlar da bulunmakta. Hangi şehir bana uygun? Hangi dil okulu eğitim hedeflerime en çok katkıyı sağlar? Ne kadar süreyle eğitim almalıyım? Konaklama tercihim günlük yaşamımı nasıl etkiler? Ve en önemlisi, bu süreçte yaptığım seçimler hayallerime ulaşmamı kolaylaştıracak mı, yoksa zorlaştıracak mı? Öğrenciler ve aileler için bu sorular, kimi zaman cevabı kolay olmayan birer yol ayrımı anlamına geliyor.

İşte bu noktada deneyim, güvenilir bilgi ve doğru yönlendirme çok büyük bir değer kazanıyor. Biz de tüm bu sorulara yanıt bulabilmek için ELT Yurtdışı Eğitim Danışmanlarından Mesut Demirci ile görüştük. Yıllardır sayısız öğrencinin doğru tercih yapmasına rehberlik eden Demirci, bu sürece yalnızca bir danışman olarak değil, öğrencilerin yol arkadaşı ve rehberi olarak yaklaşmasıyla öne çıkıyor.

Bu röportajda, klişe soru ve cevapların ötesine geçerek İngiltere dil okulu deneyiminin bilinmeyen yönlerini, öğrencilerin en çok zorlandığı noktaları ve süreci başarıya dönüştürmenin püf noktalarını masaya yatırıyoruz. Eğer siz de İngiltere’ye uzanan bu dil okulu yolculuğunu düşünüyorsanız, şimdi en doğru bilgileri edinmenin tam zamanı.

 

İnternette her türlü bilgiye ulaşılabiliyorken, bir öğrencinin İngiltere dil okulları konusunda internette bulamayacağı, sizden öğrenmesi gereken konu nedir? Öğrenci neden danışmanlık hizmeti almalı?

Harika bir soru, çünkü bu soru tam da bizim işimizin kalbine, yani "değer" ürettiğimiz o ince çizgiye dokunuyor. İnternet, bilgiye ulaşmak için dipsiz bir okyanus, bu doğru. Ancak bu okyanusta pusulasız kalmak çok kolaydır. Bir öğrencinin saatlerce araştırsa da bulamayacağı, bizim ise yılların tecrübesiyle edindiğimiz en kritik bilgi; İngiltere dil okulu seçiminde okulun “görünmez karakteri” ve öğrencinin kişiliğiyle kuracağı uyumdur.

İnterneti, her markanın en güzel takım elbiselerini sergilediği devasa bir vitrin gibi düşünün. Hepsi parlak, hepsi şık, hepsi en iyi özelliklerini öne çıkarır. Bizim işimiz, sadece, o vitrindeki ceketin yaşınıza, ten renginize, katılacağınız etkinliğe uygun olup olmamasıyla sınırlı değil; ceketin sizin omuzlarınıza tam oturup oturmayacağını, kumaşının dokusunun sizi gün boyu rahat ettirip ettirmeyeceğini bilmektir. Google size standart beden ölçülerini verir; biz ise sizin kişisel terziniz oluruz.

Örneğin, kağıt üzerinde birebir aynı görünen iki okul düşünelim: İkisi de Manchester'da, ikisi de British Council onaylı, fiyatları bile neredeyse aynı. Fakat deneyimli bir danışman bilir ki, okullardan biri 30 yaş üstü, kariyer odaklı profesyonellerin tercihi olup akademik bir ortam sunarken, diğeri 18-24 yaş arası gençlerin enerjisiyle dolu, sosyal etkinlik ve kültürel aktiviteleri ön planda tutan daha dinamik bir yapıya sahiptir. Yanlış okul seçimi, öğrencinin motivasyonunu ve öğrenme deneyimini doğrudan etkiler; ne kadar çabalarsa çabalasın, mutlu ve verimli bir süreç yaşayamaz.

İşte bu nedenle bir öğrenci, İngiltere dil okulları konusunda yalnızca internetteki bilgilerle yetinmemeli; deneyimli danışmanlarla çalışarak hem doğru okulu seçebilir hem de yatırımının karşılığını en verimli şekilde alabilir.

 

Öğrencilerin İngiltere dil okulları konusunda en sık düştüğü yanlış nedir? Doğru zannedilen ancak tamamen yanlış olan "İngiltere'de dil eğitimi efsanesi" nedir?

Öğrencilerin zihnine en çok yerleşmiş, ancak başarılarının önündeki en büyük engel olan efsane: "İngiltere'ye adım attığım an, İngilizce bana adeta havadan sudan bulaşacak." Yani, sadece orada bulunmanın, o havayı solumanın, bir kafeden kahve almanın sihirli bir şekilde dili beyinlerine işleyeceğine dair o romantik ama tehlikeli beklenti.

Bu efsaneyi çürütmek için adaylara her zaman bir spor salonu üyeliği örneğini anlatırım. İngiltere'ye bir dil okuluna gitmek, İstanbul’un en donanımlı, en modern spor salonuna yıllık üyelik satın almak gibidir. Evet, tüm aletler en son model, hocalar alanlarında profesyonel, ortam motive edici. Her şey sizin gelişmeniz için mükemmel bir şekilde tasarlanmıştır. Ancak, siz o salona gidip sadece kenarda oturur, diğerlerini izler, telefonunuzla uğraşır, sosyal medyada gezinir ve terlemeden, yorulmadan, kas ağrısı çekmeden “baklava dilimi” beklerseniz, bir yılın sonunda başladığınız yerden bir milim bile ileri gidemezsiniz. Oysa o aletleri kullanan, ağırlıkların altına giren, hocanın programına harfiyen uyan ve "acı yoksa, kazanç da yok" düşüncesine sahip kişi, bambaşka bir bedene sahip olur.

İngiltere'de de durum farksızdır. Ders biter bitmez Türk arkadaşlarıyla buluşup saatlerce Türkçe konuşan, bilgisayarından Türk dizileri izleyen, kendini konfor alanına, bir nevi görünmez bir Türkiye fanusu içine hapsetmiş bir öğrenci, o mükemmel spor salonunda sadece seyirci kalmış demektir.

 

Yapay zeka ve online eğitim platformları bu kadar gelişmişken, neden bir öğrenci İngiltere dil okullarına gitmeli?

Bu, sık karşılaştığımız ve zekice sorularından biri. Gerçekten de, cebimizdeki telefonlar bize anında çeviri yapabilirken, yapay zeka ile 7/24 pratik yapabiliyorken neden bu büyük yatırıma girişelim ki? Cevap, aslında dil öğreniminin doğasında saklı. Ben bu durumu şöyle açıklıyorum: Yapay zeka size dilin iskeletini mükemmel bir şekilde öğretebilir; yani kelimeler, gramer kuralları, kısmen doğru telaffuz... Ama İngiltere'ye gitmek, o iskelete ruh, kan ve can kazandırmaktır.

Teknolojiyle asla doldurulamayacak boşluk, öngörülemez ve çok duyulu gerçekliktir. Online bir platformda, her şey kontrollü bir senaryodur. Oysa dil, yaşayan bir organizmadır ve ancak kendi doğal habitatında, yani hayatın kaosu içinde tam anlamıyla öğrenilir. İngiltere'ye gitmek; sadece bir dil kursuna değil, milyonlarca anlık ve plansız derse kaydolmaktır. O dersler; aksanını anlamak için kaşlarınızı çattığınız bir otobüs şoförü, size ince bir İngiliz esprisi yapan bir barista, yağmurdan sığındığınız bir dükkanda "lovely weather" diyerek sohbet başlatan yaşlı bir teyzedir. Bunlar, hiçbir algoritmanın size yaşatamayacağı, beş duyunuzla birden deneyimlediğiniz anlardır. Yağmurlu bir Londra sokağının kokusunu içinize çekerken "damp" kelimesini öğrenmekle, bunu bir uygulamada ekranda görmek arasında dağlar kadar fark vardır.

Ve en önemlisi, teknoloji size bilgi verir ama cesaret vermez. O ilk adımı atıp bir yabancıyla konuşma korkusunu yenmenin, yanlış bir şey söylediğinizde bile gülümseyip devam edebilmenin ve sonunda anlaşıldığınızı görmenin verdiği o inanılmaz özgüven patlaması... İşte bu, teknolojinin asla kopyalayamayacağı kazanımdır. Kısacası, online platformlar size bir dilin nasıl çalıştığını öğretir; İngiltere'de yaşamak ise size o dili gerçekten öğretir.

 

Öğrenciler dil eğitimine bu kadar para ve emek harcıyor. Bu yatırımın kariyerlerine ve kişisel gelişimlerine en hızlı ve en verimli şekilde geri dönmesi için İngiltere'deyken mutlaka yapmaları veya yapmamaları gereken 3 şey nedir?

Bu, tüm bu serüvenin özeti aslında… Öğrencilerime her zaman söylediğim, adeta bir yol haritası olan 3 maddelik bir başarı formülüm var. Bu formül, yapılacak ve yapılmayacak şeyleri net bir şekilde ortaya koyar.

1. YAPMA: Konfor Alanına Sığınma. İngiltere'ye vardığınızda yapacağınız en büyük hata, ders biter bitmez soluğu Türk arkadaşlarınızın yanında almak, Türkçe konuşmak ve kendinizi o sıcak ama gelişim-düşmanı konfor alanına hapsetmektir. Bu, dil eğitimi sürcini adeta bir tatile çevirmektir.

YAP: Meraklı Bir Kaşif Ol. Kendinize bir kural koyun: Her gün, özellikle ilk ay, tanımadığınız birine bir soru sorun. Okulun panosundaki her ilana bakın; satranç kulübü, yerel bir hayır kurumu için gönüllülük... Sizi korkutan, "Ben orada ne yaparım ki?" dediğiniz ne varsa, direkt onun üzerine gidin. Çevrenizi yerel halkla genişletin. Bu, size sadece dil pratiği değil, ömür boyu sürecek bir network ve kültürel sermaye kazandırır.

2. YAPMA: Dili Sadece Bir "Ders" Olarak Görme. Eğer İngilizceyi sadece sabah 9 akşam 5 arası öğrenilen, ödevleri yapılıp bitirilen bir ders gibi görürseniz, potansiyelinizin yarısına bile ulaşamazsınız. Bu, en verimsiz öğrenme biçimidir.

YAP: Dili Bir "Araç" Olarak Kullan. Asıl sır budur. İngilizceyi amaç değil, kendi hedeflerinize ve tutkularınıza ulaşmak için bir araç haline getirin. Kariyeriniz pazarlama üzerine mi? O şehirdeki ücretsiz pazarlama seminerlerini, Meetup gruplarını bulun ve onlara katılın. Tek kelime anlamasanız bile gidin, o atmosferi soluyun. Fotoğrafçılığa mı meraklısınız? Yerel bir fotoğrafçılık kulübüne üye olun. İngilizce, kariyerinize veya hobinize hizmet etmeye başladığında, onu nasıl öğrendiğinizi bile fark etmezsiniz. Bu, yatırımınızın kariyerinize en hızlı geri döndüğü yöntemdir.

3. YAPMA: Turist Gibi Gözlemci Kalma. Sadece Big Ben'in fotoğrafını çekip, Fish & Chips yiyip "İngiliz kültürünü gördüm" demek, okyanusa ayağını sokup "dalgıçlığa merakım var" demeye benzer. Sürekli şikayet eden, yemekleri, havayı, insanları yadırgayan bir turist modunda kalmak, sizi kültürün dışında tutar.

YAP: Yerel Gibi Katılımcı Ol. Onlar gibi yaşamaya çalışın. Bir Pazar sabahı yerel bir gazeteyi alıp parkta okuyun. Anlamasanız bile bir kriket maçı izlemeye gidin. İngilizlerin o meşhur ince mizahını anlamaya çalışın. Kültürel kodları çözdüğünüzde, sadece dili değil, o dilin arkasındaki zihniyeti de öğrenirsiniz. Bu, sizi herhangi bir uluslararası iş ortamında bir adım öne taşıyacak olan "kültürel akıcılık" becerisidir.

Unutmayın, oradan alacağınız en değerli sertifika, kağıt üzerine basılmış olan değil, karakterinize işlenmiş olan yeni vizyonunuz, cesaretiniz ve küresel bakış açınız olacaktır. Yatırımınızı kağıda değil, kendinize yapın.

 

Piyasada çok sayıda danışmanlık firması varken, bir öğrenci neden ELT'yi tercih etmeli? Sizin danışmanlık felsefenizi diğerlerinden ayıran en temel özellik nedir?

Bu çok haklı bir soru ve aslında bizim işimize neden tutkuyla bağlı olduğumuzu özetliyor. Piyasada gerçekten değerli birçok danışmanlık firması bulunuyor. Ancak ELT’yi diğerlerinden ayıran temel özellik, yaklaşımımızın öğrenci odaklı ve kişiselleştirilmiş olmasından kaynaklanıyor.

Piyasadaki pek çok firma, öğrenciye hazır bir daire planı sunan bir müteahhit gibi hareket eder; ellerinde belirli okullar vardır ve öğrencinin bütçesine veya hedeflerine uygun olanı bu standart seçenekler arasından önerirler. Güvenli bir yöntemdir ama sınırlıdır. Biz ELT’de kendimizi bir “eğitim mimarı” olarak görüyoruz. Öğrencimizi dinlemekle başlıyoruz; hayallerini, öğrenme stilini, karakterini ve bütçesini analiz ediyoruz. Örneğin, İngiltere dil okulu fiyatları gibi konular da bu analiz sürecinde şeffaf bir şekilde ele alınıyor; böylece öğrencinin hem ekonomik hem de akademik açıdan doğru tercihi yapmasını sağlıyoruz.

Bu değerlendirme sürecinden sonra, öğrenciye özel adeta “ısmarlama” bir plan çiziyoruz. Bazen bu, herkesin bildiği popüler bir okul olur; bazen de kimsenin duymadığı, özel bir butik dil okulu olabilir. Bizim hedefimiz, öğrencinin kişiliğine tam oturacak ve potansiyelini en üst seviyeye çıkaracak doğru seçimi sunmak. Sadece temeli atmakla kalmıyor, öğrencinin eğitim süreci boyunca yanında oluyoruz.

Kısacası, diğerleri size bir dil okulu satabilir. Biz ise sizinle birlikte bir gelecek tasarlıyoruz. Farkımız, sadece bir anahtar vermek değil, o anahtarın açacağı kapıyı sizinle birlikte, tamamen size özel olarak inşa etmek. Aslında bu sadece bir danışmanlık değil, bir yol arkadaşlığı.

Kaynak: elt.com.tr

Kaynak: elt.com.tr