Gelibolu belgeselinde, 18 Mart, filmde sanki hiç yaşanmamışçasına hızla geçilmiş ve o efsanevi savunmaya yeterli vurgu yapılmamıştır. İkincisi de işgal edilen topraklardan çok işgale ve gaspa gelenlerin hayatları filmde daha fazla yer tutuyor ve sanki onların durumu trajikmiş gibi bizlere sunuluyor olmasıdır. Filmde ?haklı savaş , ?haksız savaş kavramları yok. Her iki tarafın hedefleri açısından Çanakkale, Tolga Örnek‘in ?bireylerine feda edilmiş. Bu filmde ıskalanan bir gerçek var; o da belgesellerde ?bireysel sahneler , toplumsal ve evrensel gerçeğe oturmuyorsa, onunla çelişiyorsa, bir örtü görevi görmekten başka hiçbir işe yaramaz. İlhan Efe / e-mail: [email protected] Dünya tarihine yön veren, uğrunda binlerce şehit verilen Çanakkale Savaşı nı siperdeki askerin gözünden anlatan ?Gelibolu belgesel filmi, Los Angeles ta düzenlenen 38. US Uluslararası Film ve Video Festivali nde ikinci oldu. ABD // NTV-MSNBC Gelibolu filminin galasına davet edilenlerden biriydim. Kolluk komutanları ve devletimizin üst düzey bir çok bürokratıyla beraber aynı salonu paylaşıyor ve ışıkların sönmesini bekliyordum. Ben de herkes gibi haklı bir gururu paylaşma adına oradaydım. Ve nihayet ışıklar söndü. Eski uygarlıklara yönelik ilgilerin zirveye taşındığı zamanlarda Türkiye, sinema salonlarında Hititler i yeniden keşfediyordu. Afganistan işgalinden hemen sonra Irak Savaşı ile Ortadoğu ya şekil vermek isteyen küresel faşizm karşısında, yükselen bir değer haline geldi; millicilik ve ulusalcılık. Bu serenatların boy gösterdiği ve devletimizin derin merkezlerinde toplu bir şova dönüştürülen 90. yıl Çanakkale Kutlamaları, tüm panoları doldururken; hepimiz yabancısı olduğumuz ama o kadar da aşina olduğumuz bir kelimeye odaklanıyorduk: GALLIPOLI. İşte tam bu günlerde, ‘Atatürk‘, ‘Tanrıların Tahtı: Nemrut‘, ‘Hititler‘ gibi uluslararası belgesellerin hem yönetmeni, hem senaristi, hem de yapımcısı olarak Sinema ve TV sektöründe genç biri, adından hayli söz ettirmeye başlamıştı. ‘Çanakkale Savaşı‘nı bugüne kadar anlatılanlardan farklı bir bakış açısıyla ele alan Gelibolu belgeseli; dini, dili, uyruğu ne olursa olsun siperde savaşan askerlerin duygularını, acılarını, içlerinde barındırdıkları endişeleri, geride bıraktıklarına olan özlemlerini, çok zor koşullarda hayatta kalmak için gösterdikleri kahramanlıkları ve mücadelelerini anlatıyor? Ve bütün tanıtımlarında dengeli bir yapım olma özelliğinin vurgulanması bir yana, garipsenmeden geçilemeyecek centilmenlikten de söz etmekten geri durmuyor. Türkiye, Tolga Örnek i Çanakkale Savaşları‘nın 90. yılında Gelibolu belgeselinin gösterime girdiği bu günlerde tanıdı. Ne yapıyorsa tutkuyla yapıyor hissi uyandıran ama entellektüel camiaya kendini ispat etmek için bin kere uğraşan, sırtında ?komutanın oğlu yüküyle ve milletin önyargılarıyla, uykusuz ve yorgun görünen ama sanki siyasete girse ortalığı epeyce silkeleyecek genç bir adam olarak ekranlarda boy gösterdi. Bir de kendileri(söylemeden geçemeyeceğim) bütün basının bir tane bile erkek muhabir göndermediği röportajların arzu nesnesiydi... Aslen Avustralyalı ya da Yeni Zellanda lı olduğunu düşünmek bile istemediğimiz ama Sayın Örnek in Gelibolu filmini neden kendi ulusunun gözünden çekmeyi uygun göremediğiyse hala bir muamma? Gelibolu filmiyle ilgili konuşmalarında ve tanıtımlarda Tolga Örnek, özellikle; "Objektif ve tarafsız bir bağımsız" film çektiğine vurgu yapılıyor. Oysa, yeryüzü sinema tarihinin hiçbir savaş belgeseli veya dramasında tarafsız davranılmamıştır. "Savaşın olduğu yerde tarafsız olamazsınız", eğer bundan kaçarsanız, gerçeklerden koparsınız. Görüntüler arasında yabancı ülkelerden yetkililer ve üniversite hocaları konuşurken ülkemizdeki o kadar tarihçiden hiçbirinin görüşleri yer bulmuyor. Sadece bir Türk konuşuyor. Bütün film boyunca sürekli İngiliz, Avustralyalı ve Yeni Zellandalı tarihçi ve akademisyenlerine söz verilen belgesel filmde, bizden Gürsel Göncü konuşuyor; o da yaklaşık iki dakikayı geçmiyor. Yani insan ilk elde şunu düşünmeden edemiyor; tamam konu fazla netameli. Türkiye cephesine başvurmak ‘hamasi bir milliyetçiliği‘ de beraberinde getirebilir ama ne bileyim yaklaşımlarına ve objektifliklerine saygı duyulabilecek İlber Ortaylı, Halil İnalcık veya Mete Tunçay gibi isimlerden görüş almak o kadar zor mu? ‘Gelibolu‘, kanaatimce geneli itibarıyla dışarıya seslenen, Avustralya ve Yeni Zelandalı izleyiciler için ilginç yanları olan bir çalışma olmuş. Zaten bu noktada iki temel itirazım var. Birincisi, 18 Mart, filmde sanki hiç yaşanmamışçasına geçilmiş ve o efsanevi savunmaya yeterli vurgu yapılmamıştır. İkincisi de işgal edilen topraklardan çok işgale ve gaspa gelenlerin hayatları filmde daha fazla yer tutuyor ve sanki onların durumu trajikmiş gibi bizlere sunuluyor olması. Ve filmin tanıtımlarında özellikle vurgulanan bir alıntı: "Tarihler 1915 yılının Mart ayını gösterirken Mısır da izin günlerini bitiren İngiliz ve Anzak askerleri, hoş bir macera düşüyle Gelibolu kıyılarına geldiler. (National Geographic Türkiye) Tolga Örnek‘in ?Gelibolu su, "Geçek bir vatanseverlik destanı"ndan, "kötü savaş"a bir kaçışı anlattığını varsaysa da, Çanakkale‘de kaçılan gerçek ?vatanseverlik tir. Bu gerçekten de kaçmak demek filmin konusunu, savaşa bakış vb. herşeyi değiştirmek anlamına geliyor. Ve üzücü tarafı da; filmin bütününe İngiliz, Avustralyalı ve Yeni Zellandalı unsurların damgasını vurmuş olması. Ne güzel, Tolga Örnek‘in kamerası arada bir Türk siperlerine ve Mustafa Kemal‘e de uğrayıp geçiyor. Yani "Gelibolu"da, "Türk‘ler ve Mustafa Kemal nerede" diye soracaklara verilecek cevap da hazır. Avustralyalı askerlerle, şehit Mehmetçiklerin üst üste yatan cesetleri ve her ikisini de aynı anda yiyip bitiren sinekler vb... ?Vatan savunması gerçeğinden kaçışı saplantı haline getiren filmde sığınılan yer, ?Çanakkale‘deki birey olmuş. Burada önemle vurgulanması gereken üzerinde sineklerin uçuştuğu cesetlerin ve isimsiz askerlerin görsel sinemajı değil, savaşta iki taraf varlığının olduğu gerçeğidir. O iki tarafın "bireyleri" niçin oradaydı? Biri Çanakkale‘yi geçip İstanbul‘u işgal etmek ve Osmanlı yı parçalamak, diğeri ise, vatan ve namus savunması için. Ama ?Gelibolu belgeselinde ?haklı savaş , ?haksız savaş kavramları yok. Her iki tarafın hedefleri açısından, belki de tarihin en ?toplumsal , hatta ?evrensel devinimlerinin tepe noktası gibi duran Çanakkale, Örnek‘in ?bireylerine feda edilmiş. Bu işlerden anlayan biri olarak söylüyorum, Tolga Örnek in ıskaladığı veya özellikle kaçındığı bir gerçek var; belgesellerde ?bireysel sahneler , toplumsal ve evrensel gerçeğe oturmuyorsa, hatta onunla çelişiyorsa, bir örtü görevi görmekten başka hiçbir işe yaramaz. Evet, "Müthiş efektler", "müthiş görsellik" var belgeselde... Filmin sonunda, izleyicilerin çoğunun aklında herhalde içerikten çok bu özellikler kalmıştır. Çanakkale‘deki top atışlarının adeta sinema salonunun ortasında patlaması güzel de, acaba izleyiciyi nereye götürüyor? Neyse ki, en büyük ve güzel yapıtın, ?haklı , ?doğru insanın ürünü olduğunu yine Çanakkale Savaşı‘ndan biliyoruz. O günkü en modern silah gücüne sahip düşmana karşı, insanımız, bütün olanaksızlıklara karşın, haklılığından aldığı güçle ve inançla Çanakkale‘yi kazandı. Bunu başarabilmek için, düşman kayıplarının misli kadar insanımızı şehit vermek de olsa... Gelibolu Belgeseli nin yönetmeni Tolga Örnek:"Bu filmi yapabilmek için çok para lazımdı ve bunun için en güçlü sponsor desteğini de bulduk"diyor. İngiliz, Avustralya ve Yeni Zellanda sermayesiyle bütünleşmiş büyük sermayenin; Kıbrıs, Kuzey Irak gibi milli sorunlardaki tutumları düşünülürse, bunların özlediği Çanakkale filmi de ancak böyle bir objektiflikte(!) olurdu. Bütün fragmanlarında centilmence(!) bir savaş diye pazarlanan Çanakkale Savaşı nın Türkiye‘den sonra Mayıs ayından itibaren Yeni Zelanda, Hollanda, İngiltere ve Avustralya sinemalarında ve bu yazıyı okuduğunuz sürede de Amerika da vizyonda olacak. Belgesel film, siperdeki insanların çektiği ıstırabı vurguluyor ve baştan sona bu karakterlerin hikâyesi olarak da izlenebilir. Ama belgeselde, savaşın neden çıktığı, neticesi ile harekâtların aşamaları gibi askeri, stratejik unsurlara hiç vurgu yapılmıyor. Nedeni gayet basit: ?Parayı veren düdüğü çalar olduğu kadar, ucu efsanelere çıkan kahramanlık labirentlerine hiç girmek istememenin dışavurumu? Çünkü, gerçek kahramanlık anlatımlarını yaşayanlardan dinleyerek büyümüş bir nesil böyle bir centilmenliği hiç beklemiyordu. Çünkünün dahası herkes o dev beyaz perdede bir efsanenin bittiğine üzülerek şahit oluyor ve ışıklar sönünce koltuğu terk edememenin o büyülü uzamında beklerken en basit ErRayn‘ı Kurtarmak filmi dahi herkesi Amerikalı yapmaya yetebiliyorken; Gelibolu gibi bir yapımda işgalcilerin trajedisini izlemek herkese hayal kırıklığı yaşattı. Filme ağlasak mı gülsek mi bilemiyorum; aslında Anzaklar, İngilizlerden fazla değil filmde. Hatta en çok alıntılanan iki karakter İngilizler. Yeni Zelanda ve Avustralyalılara gelince daha azlar ama alıntıları uzun. Türklerde okuma yazma oranının düşüklüğünden dolayı "malzeme tamamen kısıtlı" diyor ve ekliyor Sayın Örnek: "Dengeyi matematiksel olarak kurmadım." Oysa Selahaddin Adil gibi binlerce Selahaddin hikayesinin yaşandığı bir efsane acımasız kurgulara feda edilmiş. Basında yer aldığına göre komutanlar; "Politikacılar savaşa karar vermeden önce bu filmi mutlaka izlemeliler" demişler. Asker de Çanakkale için böyle düşünüyorsa, film amacına ulaşmış demektir. Düşman Çanakkale‘ye gemilerini yığmış. Bütün orduları dağıtılmış, tersanelerine girilmiş ve o günün insanları, vatan savunmasından başka neye karar verebilirlerdi? Bugün Irak‘ta halk, ABD işgaline direnmekten başka neye karar verebilir? İşte bütün sorun da, bugün bu soruya bizim vereceğimiz cevapta düğümleniyor: Biz Türkiye olarak, emperyalizm ile mücadele edecek miyiz, etmeyecek miyiz? Gelibolu belgeselini izlediğimizde tek tesellimiz, filmin sonunda sahneye davet edilen şehit torunlarının, yani Çanakkale‘nin canlı tanıklarının, filmden de, film ekibinden de daha çok alkış almasıydı.
Diken diken oldum ama...Bu arada, bir hatırlatmayı yapmadan geçemeyeceğim Gallipoli filmi, Peter Weir adlı yönetmene aittir. Yönetmen Peter Weir in ?Gallipoli deki rolüyle Mel Gibson, En iyi Aktör dalında Avustralya Film Enstitüsü ödülünü kazanmıştı?Mel Gibson ve Mark Lee nin önemli rollerde oynadıkları bu film, 1981 Avustralya yapımıdır. Türkiye de oynadığı dönemde ise filmin sonunda Anzaklar sapır sapır vurulurken sinemadaki seyircilerin tam bu esnada ayakta alkışladığı gerçeğidir. Amerika da 38. US Uluslararası Film ve Video Festivali nde ödül alan Gelibolu Belgeseli bana bambaşka bir şey anımsattı. "Türk kadını niçin Amerika‘da, Avrupa‘da kendi milletinin güzelliğini göstermesin?" salgınını. O zamanlar (1929) Türkiye‘nin, yani Osmanlı‘nın yarattığı doğulu imajından sıyrılması adına yalnız genç kızlar arasında değil, toplumsal gelişmeye önem veren tüm kurumlar arasında da bir telaş başlamış. Anlatılanlar doğruysa, ilk Türkiye güzeli Keriman Halis Ece, 31 Temmuz 1932‘ de, Belçika‘ da yapılan yarışmada dünya güzeli seçilmiş. Dünya Güzellik Yarışmasında birinci seçtiren jüri başkanı ayağa kalkar ve şöyle der: ‘Bugün Avrupa Hıristiyanlığının zaferini kutluyoruz!.. Müslümanların geleceğinin böyle olması temennisiyle, Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz fakat kadehlerimizi bütün Avrupa‘nın zaferi için kaldıracağız!‘ der. Türk kadınının örtüsünün sıyrılmasına mı sevindiler, ahlâkının ‘üryan‘ bırakılmasına mı bilemeyiz, ama herhalde bizi ‘birincilik kürsüsü‘ ne çıkaran; başımıza eski Yunanlı fahişelerin tacını konduran şey, kara gözümüz, hilâl kaşımız değildi. 18 Mart akşamı gurur duymayı ve tüylerimin diken diken olmasını umut ederek gittiğim belgeselin galasında, gerçekten diken diken olmuştum ama sinirden.
İzleyici EleştirileriYönetmen Örnek, verdiği söyleşilerde özellikle ‘objektiflik‘ kelimesinin altını ısrarla çiziyor. ‘Gelibolu‘ bence gerçekten fazla objektif olmuş hatta bu objektiflik, rahatsız edici bir hal alıyor belgeselde. İzleyen kişilerin eleştirilerini internetten okuduğunuzda karşımıza ilginç ve hayli haklı eleştiriler çıkıyor: * "Aslında dünya çapında bir filme konu olması nedeni ile tarafsız bir şekilde anlatılmasını bekliyordum ama adeta bir Anzak belgeseli?" * "Onca tanıtımı yapılan Gelibolu Filmi nin kahramanları Anzaklar.. Hatta Anzaklar için yazılmış ve hazırlanmış. Anzaklar ın ön saflarda savaşmak için parayla diğer askerlerden yerlerini satın aldıkları söyleniyor. Ayrıca Türk askerlerinin düşman askerlerinin futbol oynamaları üzerine bahis oynadıkları iddiaları da çok saçma. Tek kelimeyle iyi bir senaryo hazırlanmış ve bu milleti uyutmaya çalışmışlar. Çanakkale ruhunu Bir Türk olarak kesinlikle hissedemedim. Ancak yabancılar Gelibolu yu nasıl görmek istiyor diyorsanız bu filmi izlemekte fayda var derim." *İzlediğim kadarıyla Anzaklar sürekli bize kayıp verdirmişler ama onlardan hep çok az kişi ölmüş. Taraflı tutum şehit mezarlarının gösteriminde de sırıtıyor. Filmde mezarlık görüntülerinde nedense hep Anzak mezarları gösterildi. Bu arada Anzaklar ın çekilme sebebi muhteşem(!): Türk askerinin üstün direnişinden dolayı değilmiş de, zorlaşan doğa koşulları, hastalıkların yayılması vb. sebeplermiş.




