İnsanlık tarihi, hakkı üstün tutan medeniyetlerle kuvveti üstün tutan medeniyetlerin birbirlerini takip eden serencamına sahip olarak ilerler. Bu medeniyetler seyrinde ve özellikle de geçiş evrelerinde her zaman insanlığı etkileyen tarihi dönüm noktaları ve beraberinde cereyan eden çift yönlü “değişim” ve “dönüşümler” olur. Bundan dolayıdır ki insanlık kimi dönem barış ve huzurun zirvesini tatmış kimi dönem de savaş ve krizlerin meşakkatini çekmiş.

Zamanın ruhu itibari ile kadim dönemlerde değişimler kısmi ve uzun yılları bazen de yüzyılları kapsayan bir niceliğe sahipken dönüşümler belirli ve göreli olaylar çerçevesinde nitel farlılaşmalara karşılık gelirdi.

Günümüzde ise değişimler sürekli ve erken yılları bazen de yılı kapsayan bir özelliğe sahipken dönüşümler ilişkili/korelatif olaylar çerçevesinde keskin ve özsel yol ayrımlarına karşılık geliyor. İyi mi, kötü mü tartışılır. Geçmişin yumuşak ve zor geçişleri, çağımızda yerini travmatik ve küresel etki biçemlerine bıraktı.

Sanayi devrimi ve beraberinde gelişen sömürgecilik mantalitesi, yeni siyasal ve kültürel hinterlant, dünya savaşları, küreselleşme, kapitalizm, medya ve enformasyon araçları, teknolojik tahakküm gibi bütün olgular çağımızın temel biçemleri olarak insanlığı çevreledi. Bu çevrelemeden ortaya çıkan yeni durumlar ise metot olarak çağımızı topyekûn bir şekilde geçmişten farklılaştırdı ve medeniyetleri paradigmal bir mücadeleye itti.

Artık insanlığın gelmiş olduğu bu evrede büyük krizler çok kısa zaman dilimlerinde bütünü etkileyecek şekilde yaşanıyor. Bu durum, temsil ettiği konum itibari ile kuvveti üstün tutan Batı Medeniyeti’ne insanlığı daha da kötüye götürecek olanaklar verdiği kadar, hakka ve adalete dayalı medeniyetimize de bütün insanlığı saadet ulaştıracak asli temel imkânları sunuyor.

Değişim ve dönüşümler bundan dolayıdır ki insanlığın doğal bir gerçekliği olduğu kadar hak, hukuk ve ahlakın evrenselleşmesi ve bunların bütün insanlığa mâl olması bakımından değerli fırsatlara da sahip.

Batı medeniyeti, insanlığın bu evresinde değişim ve dönüşümlerin mihmandarı olarak görülüyor. Fakat ele aldığı konuların hüviyeti bakımından bu öncülük şehirli değil, dağlıdır. Batı; insan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü gibi temel konuları işledi ancak insanlığa mâl edemedi. Çünkü Batı’nın kuvveti, çoğunluğu, imtiyazı ve menfaati üstün tutan barbar mantığı bu mefhumların hakikatiyle ele alınmasına engelliyor.

Roma’da insan haklarını, Strasburg’da özgürlüğü, Lahey’de hukuku yeniden tanımladılar. Bu yolda epey yol da aldılar. Ama Basel’i, Balfour’u, Yalta’yı akıllarından hiç çıkarmadılar. Ellerindeki kavramlara kendilerinden gayrisini layık görmediler. Kendilerine has birlik kurup dışında bıraktıklarını sömürmeye “caiz” hükmü verdiler.

Daha sonra Batı; imanına, aklına bezenmiş bir “put” yaptı. İçine evrenselliğe dair hangi nosyon varsa koydu. İhtişamlı da durdu. Mamafih zaman ilerledi, put arza sığmaz oldu. Emellerine giden yolda ayak bağı oldu. Dağlı kafası işte. Zora kalınca, iştahı kabarınca ilk putlarına bakar oldu. Yediler zavallıyı! Ülke ülke, fevç fevç, hapishane hapishane, hücre hücre gönüllerince yediler.

Neden mi? Çünkü bu dünya, Batı’nın dağı…

İmdi şehre ait olanlara şehirliler sahip çıkmalı. Dünyayı dağdan şehre indirmeli. Ne put yapmalı ne de yemeli! Hakikate sadece hakikat olduğu için hürmet edilmeli, peşinden gidilmeli. Ne alet etmeli ne de alet olmalı.

Dünyaya barış kodları yeniden girilmeli. Öteki, beriki fark etmez, diyalog kanalları açılmalı. Çifte standart ve ikiyüzlülük hangi koşulda olursa olsun bertaraf edilmeli. İnsanlık için çabalıyorsak “insanda uzlaşmalı”. Hakça paylaşım ilmek ilmek işlenmeli. Baskı ve zulmün düşünce ve eylem kategorileri kısırlaştırılarak yeni döneme kâmil ve şamil manada hazırlanılmalı.

Sömürüye tezat, hak hakikatiyle tesis edilmeli. Arzın altındakilerden üstündekilere değin, hukuk hakikatiyle üstün tutulmalı. Bütün köle sistemlerine karşın, özgürlük hakikatiyle eylenmeli. İnsanları şehre davet etmeli. Birlikte olmaya. Komşu olmaya. Yoldaş olmaya. Ait olmaya. Sahip olmaya. Ortak olmaya…

Neden mi? Çünkü bu dünya bizim şehrimiz…