Bu önemli hutbe, önce miligazete.com.tr’de manşete taşındı daha sonra da Millî Gazetemizde manşet oldu.
Devamında ise hem sosyal medyada gündem oldu hem de yazılı ve görsel medyada.
Aile kavramını temelden sarsan, sapkınlık ve zina gibi ahlaksızlıklar artık hayatımızın tam ortaya yerine gelip kurulup yer edinmiş vaziyette.
Başta Amerika olmak üzere birçok Avrupa ülkesi ise özellikle LGBTİ olarak da adlandırılan sapkınlık adımlarına karşı sert adımlar atıyor.
Elbette bizim dinimizce kesin olarak yasaklanan ve bir ümmetin helak olmasına neden olan sapkınlık bizler için lanetlenecek bir durum ama farklı inanca mensup kesimler de bu rezilliği onaylamıyor.
Ülkelerin ve toplumların sağlıklı bir şekilde ayakta kalabilmesi için sağlıklı aile yapılarına ihtiyaç var.
Aslında aklı başında her insanın kökten reddetmesi gereken bir ifsat türü.
Sapkınlıktan sonra zina da ailelerimizin kapısına kadar dayanmış durumda.
Siz kapınızı sıkı sıkıya kapatsanız da pencerenizden, olmadı bacadan sızıyor.
Böylesi sıkıntılı bir durumda ilk harekete geçmesi gereken kurum da şüphesiz Diyanet İşleri Başkanlığı’dır.
Başkanlık da yerinde bir kararla Cuma hutbesinde açık ve net bir şekilde zinanın zararlarını anlatmıştır.
Yani, yapması gerekeni yapmıştır.
Elbette başka yapması gerekenler de vardır.
Öncelikle ülkemizde acilen zinanın suç sayılması gerekmektedir.
Ama “zinayı anlattınız ama kul hakkından torpilden, yolsuzluktan niçin bahsetmiyorsunuz” demek de doğru olsa da ayrı bir tartışma konusudur.
Elbette Diyanet İşleri Başkanlığı toplumu ilgilendiren her tehlikeye dikkat çekmeli ve açık bir şekilde de tavır koymalı.
Ama “niçin zina konusunu gündeme aldınız” demek en azından dindar kesimin söyleyeceği bir söz değil.
“Evet bu haftaki hutbe gayet güzel oldu haydi şimdi diğer tehlikeleri de konuşalım” demeliyiz.
Bir de hutbeyi dinleyenlerin, yani Cuma namazı kılanların dışında kaldığını düşündüğümüz kesim var onların itirazı ise bam başka!..
Hatta biraz da komik...
Hutbede geçen ve tamamı Allah’ın emri olan kuralları Diyanet’in şahsi görüşü zanneden cahiller dahi gördü bu gözler.
Ama hutbede anlatılanlar, hayatını dini değerler çerçevesinde yaşamak isteyenleri bağlıyordu. Bunu dahi anlamamışlardı.
Bunlardan en ilginci uzunca bir açıklama yayınlayan, yani kendi hutbelerini yayınlayan “Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu”nun sözleri..
Ne zaman dini bir mesele konuşulsa ellerinde bir “laiklik” kılıcı bir “Mustafa Kemal Atatürk” kılıcı.
Oysa konuşulan aile ve zina.
Açıkça söyleyin, bizim tercihim başka deyin.
Biz ise açıkça söylüyoruz. Hutbede söyleyen sözleri noktasına virgülüne alıp benimsiyoruz.
Ayrıca girip baktığımızda da derneğin sitesinde ilk göze batan bağış çağrısı… Ama zinanın en önce kadına karşı suç olduğunu belirten tek satır yok.
Artık bu durumdan kim ne anlarsa anlasın.
İlgilisine, okumak isteyene bu federasyonun açıklamasını aşağıya ekledik.
Dedik ya herkes hayatını istediği hutbe ışığında yaşar artık…
"Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle, 3 Mart 1924 tarihinde “din hizmetlerini düzenlemek ve toplumu aydınlatmak” amacıyla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, anayasal bir kurum olarak görevini laiklik ilkesi doğrultusunda yürütmekle yükümlüdür. Ancak 2 Mayıs 2025 tarihinde yayınlanan hutbede geçen “Kadın erkek arkadaşlığı kişileri zinaya sürükler” ifadesi hem Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde güvence altına alınan laiklik ilkesine, hem de kurumun kendi varlık sebebine aykırıdır.
Kadın ile erkeğin yalnızca cinsellik üzerinden tariflenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef almakta, cinsiyetler arası sağlıklı sosyal ilişkileri “günah” ya da “suç” olarak kodlayan bu dil, yalnızca çağ dışı değil, aynı zamanda tehlikelidir
Bu yaklaşım, kadınları ötekileştirir, şiddeti körükler ve genç kuşakları baskı altına alır” denilen açıklamada, “Atatürk’ün Diyanet’i kurarken ortaya koyduğu toplumu çağdaşlık, akıl ve bilimle aydınlatma vizyonunu yok saymaktadır. Diyanet, Atatürk’ün mirasına sadakat göstermek yerine, halkın yaşam tarzına müdahale eden ve özellikle kadınları hedef gösteren söylemlerle anayasal suç işlemeye devam etmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, anayasal sınırlarına, kuruluş ilkelerine ve toplumsal sorumluluğuna geri dönmeye; kadınların ve gençlerin yaşam hakkına ve özgürlüklerine saygı göstermeye çağırıyoruz. Kadınların, gençlerin ve tüm yurttaşların arkadaşlık ilişkileri üzerinden ahlaksızlıkla yaftalanmasını reddediyoruz.
Diyanet, anayasal bir kurum gibi davranmalı; cemaat diliyle değil, Cumhuriyet diliyle konuşmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, anayasal görev sınırlarına dönmeye, gençleri ve kadınları töhmet altında bırakmayı durdurmaya ve bu hutbeye ilişkin kamuoyundan açıkça özür dilemeye çağırıyoruz. Laik Cumhuriyet ilkelerine sadakat, hepimizin ortak sorumluluğudur."