Bölgemiz, Türkiye’yi de içine alan ancak şimdilik Irak ve Suriye’yi kapsayan bir plan dâhilinde yeniden şekillendiriliyor, harita yeniden çiziliyor. Ne yazık ki, bu gerçek görülmek istenmiyor. Yapılanlar ABD’nin yanlışı olarak izah edilmeye çalışıyor. Halbuki ABD attığı adımları yanlış hesap sonucu atmıyor, belirlediği hedefe ilerlerken atılması gereken adımlar olarak atıyor. İki farklı başlıkla medyaya yansıyan Başbakan Davutoğlu’nun konu ile ilgili konuşmasında iki husus ön plana çıkıyor; birincisi ABD’nin Esad’ın gitmesini istememesi, ikincisi ise Türkiye başından beri Özgür Suriye Ordusuna (ÖSO) destek verilmesini ısrarla savunurken gelinen noktada ABD’nin ÖSO’yu bir kenara iterek PYD’ye destek vermesinin Türkiye tarafından yanlış olarak değerlendirilmesi. ABD, PYD’yi tercih ederek gerçekten yanlış mı yapmış oluyor yoksa bu bilinçli bir tercih mi sorusunu doğru cevaplandırmak gerekiyor. Hemen belirtelim ki, Başbakan Davutoğlu’nun da belirttiği gibi ABD Esad’ın gitmesini istemiyor. Esad kalsın ama Suriye’de parçalansın isteniyor. Çünkü ÖSO Suriye’de çatışmaların başından itibaren Esad’ın uzaklaştırılması mücadelesi verdi ama yeterli destek gelmeyince başa çıkamadı. Bu kargaşa içinde ortayla farklı gruplar çıktı. Bunların başında da IŞİD geliyor. IŞİD’in ortaya çıkışı, ardından Irak ve Suriye’de bazı yerleşim yerlerini ele geçirmesi aslında Irak ve Suriye’nin parçalanmasına giden yolu hızlandırmıştı. Bu da ABD, İsrail ve koalisyonun işine geliyordu. Ne var ki, IŞİD Irak’ın belli bir bölgesini ele geçirmekle yetinmeyerek Suriye’nin de bir bölümü içine alan bir devlet oluşturmayı seçti. Özellikle Irak ve Suriye’de Kürt bölgelerine yönelik saldırılar ABD’yi telaşlandırdı. Çünkü Irak ve Suriye’nin parçalanması ABD planında vardı ama parçalanacak iki ülkede radikal İslamcı güçlerin hâkimiyet sağlaması yoktu.
Bunun içindir ki, 4 yıla yaklaşan bir süreden beri Suriye’de akan kan ABD ve müttefiklerini ilgilendirmezken Kobani’ye yönelik saldırı ve bu şehrin düştü düşecek noktaya gelmesi ABD ve müttefiklerini harekete geçirdi. Bu bakımdan şunu kesin olarak söylemek mümkün, ABD Esad gitsin istemiyor ama Suriye’nin bölünmesi hedefinden de vazgeçmiş değil. Gelişmeler ve ABD’nin attığı adımlar bunu gösteriyor. Bu arada Peşmergeler ile PYD arasında yapılan görüşmelerde Suriye’de özerk Kürt bölgelerinin ilan edilmesi hususunda mutabakat sağlanmış olması ve bu mutabakatın ardından Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin ABD’nin de onayı ile Kobani’ye özel eğitimli ağır silahlarla donatılmış Peşmergeler gönderme kararı alması sanıyorum gelişmeleri doğru okuma hususunda yeterli olacaktır. Bu arada ABD’nin Erbil’de askeri üs kurma kararı alması ve bu hususta Peşmergelerle anlaşmaya varılmasının da Büyük Ortadoğu Projesi’ne dahil olduğunu unutmamak gerekiyor. Erbil’de kurulacak bir üs ile ABD hem başta İncirlik olmak üzere Türkiye’deki üslere bağımlı olmaktan kurtulacak hem de bölgedeki gelişmelere anında müdahil olabilecektir. Sözün özü Irak’ın işgali ve Suriye’de çatışmaların başlamasından bu yana geçen zaman içinde Büyük Kürdistan’a giden yolda ciddi ilerlemeler oldu. Bu arada ABD’nin Kobani sevdasını, Amerikalı generalin, “Kobani düşerse zafer ilan eden IŞİD binlerce yeni militan kazanır” şeklindeki sözleri de aslında tek hedefin IŞİD olduğunu gösteriyor, Bu izahların ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kobani’ye Peşmergelerin gelmesini ben teklif ettim” sözleri üzerinde de yeniden düşünmek gerekiyor.