Ana konumuz yazımızın başlığından belli.
Biz, teşhis ve tedavi, çare ve çözüm açısından her şeye ama her şeye “ADİL DÜZEN” penceresinden bakıyoruz; birinci iddiamız budur.
Bir iddiamız daha var: Deizmden kapitalizme, bütün ‘izm’lere karşı başka alternatifi veya çözümü olan varsa, buyursun, beri gelsin, değerlendirip tartışalım...
KUR’AN VE İLİM üzerine yarım yüzyıldan beri uygulamalı olarak yürütmekte olduğumuz çalışmalarımızın ana temeline dayanmaktadır bu iddiamız; bu da üç olsun.
Dördüncü olarak diyeceğimiz şudur: Hem ülkemizde hem de bütün dünyada hayatın dört bir yanı yani ilmî-dinî-iktisadî-idarî her yönü tamamen çökmüş durumda, biz bu durumu ‘SOSYAL TUFAN’ olarak tanımlıyoruz, tek çare ve çözüm de ‘ADİL DÜZEN’ diyoruz…
Gerisi teferruat! Önceki yazımızda teferruata Murat Bardakçı ile başlamıştık. Bardakçı, “Deizm bir modadır, zamanla geçer, gider! Bizim gençliğimizde ‘Marksizm ve ateizm’ modaydı, şimdi de ‘Deizm’ veya benzeri modalar olabilir” diyordu…
Ocak Medya yazarı Sinan Eskicioğlu ise 4 Nisan tarihli yazısında, “Tehlike çanları ‘Deizm’ diyor, gerisi de gelecek…” demişti. Yazarımız ‘gerisi de gelecek’ derken, ‘daha başka sorunlar da çıkacak ve zaman geçtikçe bu sorunlar çözülmediği için daha da artacak’ demeyi de ihmal etmemişti. Bu konuda altı maddeden oluşan uzun açıklamaları var.
Önceki yazıda birinci maddeye muttali olduk, bugün diğer gerekçelere bakalım…
2. Geçen zamanda yaşananlar açısından.
‘Gerisi de gelecek’ dememin sebeplerinden biri de yaşanan acılı günler. / Neler yaşadık. / İktidara gelen inançlı kadrolar birlikte olma adına cemaatlerle çok yakın çalışmalar içinde oldular. Müslümanlar baktılar ki, her şey yolunda gidiyor. İşte bu zaman aralığında ‘yanlış olan şeyler var’ dendiğinde, abartılı itirazla karşı çıktılar. Ve sonrasında yıllar yılı ‘kutsal cemaat’ olan yapı bir anda ‘Fetö terör örgütü’ oluverdi. Bununla da kalmadı, bu terör örgütü ile yapılan savaş, kutsal savaş olarak adlandırıldı. Suçlu-suçsuz demeden tutuklamalar yapıldı. Bu kutsal savaş o hale geldi ki, konunun konuşulması-irdelenmesi-çözülmesi iyice imkânsızlaştı. / Bu süreci yaşayan genç kuşaklar şok üzerine şok yaşadılar. / En tepe kutsallıktan en aşağıdaki terör örgütü’ne giden uç duyguların yaşandığı bu dönem, insanları ve özellikle gençleri dinden-dini duygulardan fazlasıyla uzaklaştırdı.
3. Korku imparatorluğuna dönüşen baskıcı din/İslam algısı ve yaşantısı.
‘Allah yakar’, ‘cehennemde yanarsın’ gibi cümlelerle başlayan baskıcı din/İslam anlayışı, kapalı toplum halinde yaşayan Müslümanlar için bir nebze olsun yolunda gitmişti. Ama internetin ortaya çıkmasıyla iş değişti. Buna zamanla sosyal medya ve farklı türevleriyle internet alemi de eklenince, genç kuşaklar bunun ne kadar yanlış olduğunu yaşayarak gördüler ve bu baskıcı din/İslam anlayışından soğudular... (Başka detaylar da var; geçiyorum. RNE)
4. Daha İslami olsun diye aktarılan Arap kültürü merkezli din anlayışı.
İlahiyat fakültelerinde İslami kaynaklarda anlatılan derslerde eski eserler kullanılır. Yeni çağa, modern hayata dair eserler müfredatta bulunmaz. Olsa da, kesinlikle belli cemaatin ya da grubun fikirlerini içerir. / Eski eserler dediğimiz de bin yıl öncesinin yazılmış eserleridir. Arapçaya vakıf olanlar bu eserleri okuturlar ve bu kişiler de Arap ülkelerinde bulunmuşlardır ve doğal olarak Arap ülkelerindeki kültür ve hayatı önemserler. Bu tarzdaki eğitim klasik eğitime yakındır ve baskıcıdır.
5. Dengeleme düşüncesiyle Batı kaynaklı eserlerle beslenen din algısı.
Bu da ne demek şimdi, diyeceksiniz. / Açıklayayım. / Baskıcı ve korku imparatorluğuna dönüşen İslam anlayışı o kadar yaygındı ki, bunun yanlışlığı toplumda konuşulmuyordu. Bunun yerine ilahiyat fakültelerinde daha insancıl, daha özgürlükçü, daha akla önem veren bir din anlayışı anlatılmaya başlandı. Olması gereken buydu ama yanlış olan tepki olarak abartılı hale gelmesi oldu. / Nasıl mı? (Yazar nasılın detaylarıyla anlatmış. RNE)
Yazarın ‘Adil Düzen’ çözüm içerikli görüşleri gelecek yazıya kaldı.