KUR’AN VE İLİM haftalık çalışmamızdan aktaracaklarıma geçmeden önce, geçen haftaki yazılarımızın sadece başlıklarını -elbette bilahare esbabı ile birlikte- hatırlayalım:
- Evet, İslami nİzam yani ADİL DÜZEN…
- Şehitler… III. Dünya Savaşı… Kur’an ve ilim…
- ‘Bu Da Geçer Ya Hû’ deyip çalışmaya devam…
- Bizim işimiz Adil Düzen’i getirmek olmalıdır
- Ey zulmedenler… Bir gün hesap vereceksiniz...
- Sağlıklı olanları hasta etme düzeni; hastaneler…
- Sağlıklı olanları hasta etme düzeni; ilaç, gıda vs.
Başlıklardaki konular bile yaşamakta olduklarımızın kronolojisi mahiyetinde.
Geçen haftaki iki ana yorumumuzun başlıkları da şöyle:
İSLAM DÜZENİ
SAVAŞ OYUNU
İSLAMİ NİZAM yani ADİL DÜZEN ile başlamış, devamında “Bizim işimiz Adil Düzen’i getirmek olmalıdır ” demiş; “Sağlık…” üzerinden süren savaşa değinmişiz…
Ana yorumlarımızın başlıkları da İSLAM DÜZENİ ve SAVAŞ OYUNU yani biz önce çare ve çözümü TEDAVİ olarak sunarken, TEŞHİS yapmayı da ihmal etmemişiz…
İSLAM DÜZENİ demişken; önemine binaen, çok önemli hatırlatmalar yaptığımız o yorumumuzun önemli bir bölümünü aktarmam gerekecek:
Bizim Adil Düzen dediğimiz aslında İslam düzenİ’dir. Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın başkanlığında Akevler ekibi olarak Adil Düzen çalışmalarını yaparken adına İslam Düzeni demedik de Adil Düzen dedik.
Neden?
Bunun iki sebebi vardır.
Birincisi, yanlış anlaşılma endişesidir. Bugün İslam kelimesi tahrif edilmiştir. Önce, İslâm düzeni demek sadece Kur’an düzeni demek değildir, Hazreti Âdem’den kıyamete kadar sürüp gidecek olan peygamberler düzenidir.
Diğer sebebi ise; o günkü anlayışa göre İslam düzeni laikliğe aykırı idi, söyleyemezdiniz, parti olarak söyleseniz kapatılırdınız.
Oysa laikliğe aykırı olan İslam düzenini değil, İslam dinini istismardır, kötüye kullanılmasıdır. Biz Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde davalarımızda bunu savunduk ve beraat ettik. Bugün artık laikliği savunan bile kalmadı. Dolayısıyla artık rahatlıkla Adil Düzen’i İslam düzeni olarak takdim edebiliriz.
İslamİyet şerİat (HUKUK) düzenİdİr. Kanunların yerini içtihatlar alır, yerel icmalar alır. Herkes kendi çalışma ve yaşama kurallarını kendisi koyar. Kişi içtihadı ile koyar; ocak, bucak, il, ülke ve insanlık kendi sözleşmeleri ile koyarlar. Devlet kurallar koymaz, kanunlar yapmaz. Kuralları halk kendisi koyar, sözleşmelerde anlaşır. Devletin görevi halkın koyduğu kurallarına uymayan olursa onu yola getirmedir, yargı kurallarını uygulamadır. Kur’an’da buna “şerİat” veya “şir’a” deniyor. Batılılar “demokrasi” diyor.
İslamİyet barış (SİLM) düzenİdİr. Kişiler aralarında çıkan ihtilafları hakemler yoluyla çözerler. Yargı üstünlüğü sayesinde aralarında savaş olmaz. Kimse kimseye düzen baskısını yapmaz. Batılılar buna “laik düzen” diyorlar, biz “İslam düzenİ” diyoruz.
İslamİyet hak düzenİdİr. Görevler ehliyete göre dağıtılır. Yetkiler göreve göre verilir. Kişiler yetkilere göre sorumludur. Sorumluların hakları vardır. Batılılar buna “sosyal düzen” diyorlar, biz “HAK DÜZEN” diyoruz.
İslamİyet lİberal düzendİr. Denge düzenidir. Arz ve talep kanunları ile denge kurulmuştur. Her işte arz ve talep kanunlarını çalıştırır. Batılılar “denge düzeni” diyorlar, biz “ADİL DÜZEN” diyoruz.
(KUR’AN VE İLİM haftalık çalışmamızdan aktaracaklarımla devam ederiz…)