Önceki yazımızın başlığındaki kelimelerden de anlaşılacağı üzere, ‘şeriat düzeni, tarikat ve daha ötesi’ diyorduk; yazının sonunda dediğimiz üzere, kaldığımız yerden devam…
Şeriata yani şeriat düzenine yani hukuk düzenine gelmek herkesin görevidir.
Bu sebeple kişi eğer kendisi şeriatı taşıyamıyorsa bir tarikata intisap etmelidir. Kişi maneviyatta daha üst dereceye yükselmek için de yine bir şeyhin yardımlarını almalıdır. Bu şeyhin keramet sahibi olmasından doğan bir şey değildir, bir eğitim usulüdür.
Bizde de bu eğitim usulleri bulunmaktadır. Kur’an’da “ve’murehleke” denmektedir. Buradaki ‘ehl’ ehlibeyt değildir. Dayanışmaya (dayanışma ortaklığına) katılanlara salât emredilir. Salata devam edenler o eğitimlerini yapmış olurlar.
Tarikata intisap edip onların içinde kaldığınız müddetçe şeyhin size verdiği görevleri yerine getirmekle yükümlüsünüz. Bu emirler bazen şeriata aykırı da olabilir. Siz bir mürit olarak kendinizde bir gelişme hissediyorsanız o tarikatta kalmaya devam edersiniz yahut ayrılıp gidersiniz. Kendinizi nasıl kontrol edersiniz?
Şeriatta hasenatı amel etmek nefsi zorlama ile olur. Nefsiniz onu ister ama imanınız onu yapmaya mani olur yahut istemez ama imanınız sizi onu yapmaya zorlar.
Tarikatta durum bunun tam tersidir. Artık kötülüklerden tiksinirsiniz, nefret edersiniz, iyiliklere ise sevdalı olursunuz. Kendinizde bu hisler doğuyorsa şeriatın üstüne çıkıyorsunuz demektir. Gelmiyorsa, sizin yeteneğiniz tarikatta kalmaya uygun değildir demektir.
Canlılar arasında çatışma üzerine kurulu denge vardır. Bir de dayanışma üzerine kurulu denge vardır. İnsanlar arasında da barış üzerinde oluşmuş birliktelikler var, savaş üzerinde kurulmuş birliktelikler vardır. Tarikatlar barış üzerinde kurulu birliktelikleri yürütürler. Bir de bugün olduğu gibi bunların güvenliği sağlanmaktadır.
Bunlar, Meryem Suresi’nde Hazreti Yahya’nın kıssasından yola çıkarak yaptığımız yorumlardan derlenmiştir. Burada önemli olan baba mirasının devam etmesidir. İnsanlar buluğ çağına gelince evlenir, aile kurar, iş kurarlar ve kazançları ile yaşarlar. Artırdıkları varlıklarla bir iş kurarlar, işyerleri olur. Sonra bunlar çocuklara intikal eder. Kur’an iki türlü mirası teşri etmiştir. Biri yararlanma mirasıdır ki vârislere verilir. Parçalanır ve kime ne düşerse ona sahip olunur. Bir de işletme mülkiyetidir ki bu parçalanmaz. Bir kişiden fazla sorumlusu da olmaz.
Bir örnek verelim: Benim bucağımda bu yararlanma mülkiyetine sahip olan kimse en küçük erkek oğul olur. O evde kalır ve anne babasına da o bakar. Diğerlerinden kızlardan evlenenler kocalarına giderler, erkekler ayrılır ve kendileri yeni ev kurarlar. Nebi Hazreti Yahya’nın kıssası ile köylümün uyguladığı sistemin şer’i olduğunu gösteriyor. Bir vakıf veya bir dayanışma ortaklığı (kuruluşu) da böyledir.
‘Adil Düzen nedir?’ sorusuna verilecek bir cevap için de yerinden yönetim ve hicret demokrasisi, genel hizmet ve dayanışma ortaklıklarıdır diyebiliriz. Kur’an tefsirine devam edilecek. Bugün haftada bir seminer yapabiliyoruz. Her gün seminer yaparsak, başka işimiz olmamalıdır. En az on kişilik ekip olmalıyız. Yüz lojmanlı işyeri apartmanında bunu bir katta yapacağız. Böylece Kur’an’ın tamamı iki senede biter. On kişilik ekip genel hizmet yapacak ve her gün yarım sayfa Kur’an’ı on sayfa olarak yorumlayacak. Bir cemaat bize ortak olsa, imkânları ve ilmî çalışmaları ile bize katılsa, iki sene sonra, Medine benzeri ilk site kurulur...
Toplayıcılık döneminde aile öğretmeni vardı, işlere ailece giderlerdi. Avcılık döneminde kadınlar ve çocuklar ava gidemediler. Toplayıcılık zamanında görenek eğitimi yeterli olduğu halde, avcılık dönende görenek eğitimi yeterli olmadı, tedris dönemi doğdu, mağaralarda resimler çizilerek ders verildi. Hazreti İdris işte bu dönemin peygamberidir. Avcılık döneminde birlikte üretme başladı. Semt kooperatifleri ile şimdi onu yapmaktayız...
Ahlaki düzenin iki yanı vardır. Biri, şeriatın müdahale etmediği yanı vardır. Şeriatla ilgisi de yoktur. Diğeri ise ahlaki hayat şeriat düzeni içinde yaşanacaktır. Şeriatla ahlak arasında beraberlik olmalıdır. Yoksa yönetimle halk arasında boğuşma olur. Diğer taraftan şeriat ahlaka baskı yapmamalıdır, ahlak da yönetimin işlerini bozmamalıdır... Ve’s-SELAM mea’d-DUA…