Suudi Arabistan gündemden düşmüyor. Suudi Arabistan’ı Ortadoğu merkezli yeni oyunun içine daha “aktif” bir şekilde çekme gayretleri ve bu noktada iç ve dış politikasında yaşanan olağanüstü gelişmeler önümüzdeki günlerde tırmanarak devam edeceğe benziyor. Sağlı sollu “algı operasyonları” ya da “algı çakışları” açıkçası buna işaret ediyor.
Düne kadar “Ilımlı İslam” adı altında yutturulmaya çalışılan “ ABD İslam’ı” ve onun “Alman İslam’ı” gibi türevleri çalışmasında bir adım daha ileri gidilmek suretiyle İslam dünyasının başına kontrollü bir halifelik sisteminin inşa edilmeye çalışıldığı görülüyor.
“Sünnilik-Şiilik çatıştırması”, Sünniliği kendi içerisinde Vahabi/Selefi akımlarla bölme çabası istenilen çabayı vermeyince, İslam dünyasındaki güç boşluğunu ve bu noktada yürütülen güç mücadelesini/rekabeti bir kez daha gündeme taşıyacak eski bir projeye hız kazandırıldığı anlaşılıyor. Aşağıda biraz daha detaylı bir şekilde ele alacağım bu planla İslam dünyası bir kez daha kendi içinde “böl-yönet-çatıştır” prensibine uygun bir şekilde yeniden dizayn edilmek isteniliyor.
Bu şekillendirmeyle birlikte, bir taraftan “Yükselen İslam Jeopolitiği” sabote edilirken, diğer taraftan İslam dünyasında liderlik sorununa son verecek hilafet makamı sulandırılmak ve kendi kontrollerinde kurulan bu makam, “İslam Vatikan’ı” üzerinden Müslümanlar perde arkasından yönetilmek, yönlendirilmek isteniliyor.
Daha da ötesi, İslam; yörüngesinden çıkartılarak “tahrif edilmiş dinler” kategorisine sokulmak isteniliyor. Buradaki en temel motivasyonlarını ise Müslümanların kendi içine düştükleri, düşürüldükleri durum oluşturuyor. Nitekim tarihin her döneminde olduğu gibi günümüzde de bazı “din adamları”, “kutsal yerlerin imamları” bunun bir parçası olarak bir kez daha rollerini oynamaya çalışıyorlar.
Hakla batıl arasındaki bu kirli, kanlı, pis savaşta tüm Müslümanları zan altında tutmak elbette mümkün değil, doğru da değil! Dolayısıyla sapla samanın birbirinden iyice ayırt edilmesi gerekiyor. Buna Suudi Arabistan ve diğer ülkelerde yürütülen değişim-dönüşüm süreçleri ve ortaya çıkan bir takım iddialar ve kendini “sözcü” sayanlar da dahildir.
Hangi Suudi Arabistan?
Bu da bizi bir kez daha Suudi Arabistan merkezli oyuna götürüyor. Suudi Arabistan “Büyük Ortadoğu Projesi”nin (BOP) bu bağlamda son adresi olarak karşımıza çıkıyor. Bu ülke üzerinde oynanan oyun ve icra edilen planın özü şu: Kontrolden çıkmaya başlayan Suudi Arabistan bir taraftan kendi içinde çatıştırılmak, diğer taraftan da İran ile bir savaşa sürüklenerek Ortadoğu’daki kirli savaşın doğrudan bir parçası haline getirilmek ve BOP haritasında öngörüldüğü şekilde yeniden dizayn edilmek isteniliyor.
Yeniden dizayn ile ilgili harita ise, yine bu köşede defalarca belirttiğimiz ABD Silahlı Kuvvetleri’nden yarbay rütbesiyle emekli olan RalphPeters’in “ArmedForces” adlı dergide yayınlanan ve Türkçeye de “Kanlı Sınırlar” olarak da tercüme edilmiş olan makalesinde yer alıyor. Siz buna “Neo-Con Harita” da diyebilirsiniz.
Bu haritada Suudi Arabistan dörde bölünüyor. Arzu edenler haritaya bakabilirler, fakat şu kadarlığını söyleyelim: “Ilımlı İslam Projesi”nin ruhuna uygun olarak Mekke ve Medine’yi merkez alan bir “İslam Vatikan’ı” inşa ediliyor. Diğer kesimler ise yine birer istikrarsızlık alanı olarak ön plana çıkıyor; aynen Sykes-Picot’nın vaat ettikleri gibi… Peki, bu haritanın gerçekleşmesi ya da en azından bir “İslam Vatikan’ı” mümkün mü? Elbette değil! Zira köprünün altından çok sular geçti ve şu an yaşananlar da bunun, Suudi Arabistan’ı kaptırmamanın mücadelesi.
Oyun Farklı!
Ne mi demek istiyorum? Bir süredir demeye çalıştığım şeyi… Ve bu söylediklerimi, söyleyeceklerimi sizlere şimdi somut bir gelişmeyle ortaya koymaya çalışacağım. Hangi gelişme mi? Rus Radyo ve Haber Ajansı Sputnik’te 13 Kasım 2017 tarihinde yer alan haberden bahsediyorum.
Sputnikte yer alan haber aynen şöyle: “Rusya’nın askeri ve teknik işbirliğinden sorumlu federal servisi FSVTS’nin direktörü DmitriyŞugayevRossiya 24 televizyonuna verdiği demeçte, ‘(Suudi Arabistan’la) hava savunma alanında ve başka alanlarda malum anlaşmalar imzalandı’ dedi. Fakat Şugayev, Suudi Arabistan’la imzaları atılan hava savuma siteminin modeline ilişkin bilgi vermedi. Daha önce FSVTS yetkilileri, Rusya ve Suudi Arabistan’ın S-400 hava savunma sistemleri konusunda anlaşmaya vardığını, sözleşmenin de yakında imzalanacağını söylemişti.”
Haber bu kadar. Ama anlayanlar için, içinde çok fazla mesajı birden barındırıyor; başta Suudi Arabistan’da yaşanan iç gelişmelerin dış politika boyutunu ve bu ülkenin gerçek manada nereden bir tehdit algısı içerisinde olduğunu göstermesi boyutlarıyla… Burada eminim ABD’yi fazlasıyla çıldırtan örtülü mesaj da şu: “…başka alanlarda malum anlaşmalar imzalandı.” Ve bir şey daha var; Suudi Arabistan’daki gelişmelerin Türkiye ile paralellik arz ettiği ve “Türkiye Modeli”nin asıl bu noktada ön plana çıktığı görülüyor. Türkiye deneyimi tüm bölge açısından büyük bir önem arz ediyor.
Türkiye: Değişim-Dönüşüm
Sürecinin Motor Gücü…
Önem arz eden bir diğer husus ise, Türkiye’nin ortaya koyduğu güvenlik sigortası. Bu sigortanın ne anlama geldiği Katar ’da test edildi. Bu test sonrası ABD’ye yönelik diğer restler önünüzdeki süreçte daha da artacağa benziyor. Bunu sadece ben söylemiyorum. Rus uzmanlar da aynı şeyi ifade ediyor. Misal mi?
Örneğin Rusya merkezli Pasifik Ulusal Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. İldusYarulin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında gerçekleşen görüşme için şu tespitlerde bulunuyor: 1) Ortadoğu’daki güç dağılımında ciddi değişiklikler var. Rusya’nın yanında diğer bölgesel aktörlerin de rolü ağırlık kazanmış durumda. 2) Ortadoğu’da şimdi durum değişiyor. Bölge çok aktif bir şekilde hareketlendi. ABD ağırlığını kaybediyor, yeni bir grup oluştu. 3) Rusya ile Türkiye arasındaki iyi ilişki Ortadoğu’daki birçok sorun için olumlu hava oluşturdu. Türkiye-Rusya ikilisi yeni bir grup oluşumuna yol açtı, örneğin İran’ın bu sürece dahil olması/edilmesi gibi…
Şimdi ne demek istediğim sanırım daha iyi anlaşılmıştır.
Sözün özü: “Yeni Ortadoğu” gerçeği ve Suudi Arabistan’ın bu yeni güç oluşumuna dahil olması bir türlü hazmedilemiyor; aynen “Yeni Türkiye” sürecinde olduğu gibi. Temel sorun da zaten burada. “Yeni Ortadoğu” ve “Yeni Suudi Arabistan” inşa süreci eski statüko tarafından kabullenilmek istenilmiyor. Dışarıdan verilen tepki ve içeride gösterilen direncin altında da bu husus yatıyor. O yüzden süreci çok daha soğukkanlı bir şekilde takip etmekte ve değerlendirmekte fayda var; Katar-Suudi Arabistan krizi ve diğerlerinde olduğu gibi…
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.