Günümüzde Hanbeli Mezhebi, Vahabilik ve Neo Selefilik ile özdeşleştiğinden ve bu hareketler de genelde tasavvufa mesafeli olduğundan insanlar bu mezhebi yanlış değerlendirmişlerdir. Hâlbuki Hanbeli mezhebi son derece zahit bir mezheptir. En büyük mutasavvıf olan ABDULKADİR GEYLANİ BİR HANBELİ'DİR. Hatta oldukça koyu bir Hanbeli olduğu rivayet edilmektedir.

Onun döneminde Hanbelî düşüncesine tesir eden en önemli isimlerden biri Abdülkādir-i Geylânî’dir. Bağdat’ta Ebü’l-Hattâb el-Kelvezânî, İbn Akil ve İbn Ebû Ya‘lâ gibi hukukçulardan fıkıh dersi alan Abdülkādir Geylani, başlangıçta Şâfiî mezhebine mensupken daha sonra kendi mizacına daha uygun bulduğu Hanbelî mezhebini benimsemiş ve bu arada Muhammed b. Müslim ed-Debbâs vasıtasıyla tasavvufa intisap etmiştir. Eserlerinde Ahmed b. Hanbel’in itikadî ve fıkhî yaklaşımlarını hararetle savunur. Horasanda hanbeliliği yayan da mutasavvıflardan Muhammed Takī es-Sicistânî›dir.

Yezidilerin kendilerini nisbet ettikleri Sufi Adiy b. Musafir de Hanbeli›dir. İbni Teymiye sufileri eleştirirken bu iki şahıstan övgüyle söz etmektedir.

Abdülkadir-i Geylânî, Bağdat’a gittiği zaman mensup olduğu Şâfiî mezhebini bırakarak mizacına daha uygun gelen Hanbelî mezhebine girmiş, bununla birlikte hayatının sonuna kadar her iki mezhebe göre fetva vermiştir. Rivayete göre rüyasında Ahmed b. Hanbel Abdülkadir-i Geylani’den, o sırada zayıf durumda bulunan Hanbelîliği canlandırmasını istemiş, o da Hanbelî mezhebine girerek bütün gücüyle bu mezhebi ihya etmeye çalışmıştır. Yaşadığı dönemde Hanbelîlerin imamı olmuş ve bundan dolayı kendisine “Muhyiddin” (dini ihya eden) unvanı verilmiştir. Abdülkadir-i Geylânî Hanbelî mezhebine sarsılmaz bir şekilde bağlıdır. Bütün eserlerinde, özellikle el-Gunye’de bu mezhebe bağlılığı açıkça görülür. “Mezheplerin en iyisi İmam Ahmed’in mezhebidir” diyerek amel ve itikat da Ahmed b. Hanbel’i hararetli bir şekilde savunur.

Hanbelîliği, “İmam Ahmed’in akîdesi üzere bulunmayan evliya var mıdır?” sorusuna,

“Ne şimdiye kadar olmuştur, ne de bundan sonra olacaktır” diye cevap verecek kadar çok yüceltir.

Kelâmdan ve kelâm âlimlerinden nefret eder. Nitekim Sühreverdî’ye, “Bu ilim ahiret azığı değildir” diyerek onun kelâm okumasını câiz görmemiştir. Abdülkadir Geylani’nin Hanbelî mezhebine bağlı olması, başta İbn Teymiyye olmak üzere pek çok tasavvuf tenkitçisinin takdirini kazanmasına sebep olmuştur. Mutasavvıfları tenkit eden İbn Teymiyye onun bu tür sözleri karşısında ya susmak veya bunları te’vil etmek zorunda kalmıştır. Meselâ, “Bizim için bir şeyi terk edene, Allah terk ettiğinden çok fazlasını verir” ifadesini çeşitli şekillerde yorumlayarak şeriata uygun olduğunu ispat etmeye çalışır. Şerhu kelimât min Fütûhi’l-gayb adlı eserinde şathiye türünden daha başka örnekler veren İbn Teymiyye, onun Cüneyd-i Bağdâdî ve Muhâsibî gibi şer‘î hükümlere hassasiyetle bağlı, büyük ve saygı değer bir şeyh olduğunu söyler; hatta İbn Akil’in hücumuna uğrayan şeyhi Debbâs’ı da savunur. Kerametlerinin tevatürle sabit olduğunu iddia eder ve bunların doğruluğuna inanır. İzzeddin b. Abdüsselâm da bu konuda aynı fikirdedir. Meşhur Hanbelî âlimi İbn Kudâme 1166’da Bağdat’a geldiği zaman Abdülkadir-i Geylânî ile görüşerek ona hayran olmuş, meziyetlerini öve öve bitirememişti. Nevevî, Süyûtî ve İbn Hacer gibi âlimler de onu takdir edenlerdendir. Aslında Abdulkadir Geylani’nin bu kadar saygınlığının yayılmasında Hanbeli âlimlerinin ve propagandacıların ciddi etkisi olmuştur ve bu konu ayrıca incelenmelidir. Çünkü Hadis ilmi Hanbeli âlimlerinin elindeydi ve onların cerh ettiğini kimse düzeltemiyordu. Güçlü bir kalem ve ikna kabiliyetine sahiptiler. Geylani’nin onlardan olması, onu savunmalarına ve görüşlerinin yayılmasına hizmet etmiş, hatta bizzat kendilerine de onun tarikat silsilesine girmişlerdir.

İslam düşünce tarihinde iki farklı ekolün öncüleri konumunda olan insanların birbiri ile olan pozitif ilişkilere baktığımızda, günümüzde bu ekollerin takipçileri olan insanların öncülerini çok iyi tanımadıklarını, fikirlerini tetkik etmediklerini görüyoruz. Bu anlamda mevcut eksikliklerin ümmet arasında ayrım ve ayrışmalara sebep olduğunu görmekteyiz. Bir an önce, her ekolun kendi seleflerini iyi tanıması gerektiği gibi, bazı düşünce ve eleştirilerin de konjonktürel olduğunu idrak etmesi ümmetin vahdeti açısından önemlidir.

Not:

Bizim bu tarz yazılarımızı okuyanlar genelde kendi düşüncelerine göre bizi yaftalamakta yazının genel mefhumunu anlamamaktadırlar.

Bu yazıdaki kastımız, katı tasavvuf düşmanı gözüken vahabbilik ve neo selefi hareketinin öncüllerinin bugünküler gibi bir düşünceye sahip olmadığını göstermektedir. Hatta Tasavvuf hareketinin önemli kilometre taşından birisi olan Abdulkadir Geylani’ye övgü düzecek ve onun kitabına İbn-i Teymiye’nin şerh yazacak kadar hayran olduğunu görmek günümüz tartışmalarının savrulduğu zeminin ne kadar yapay olduğunu görmemiz açısından önemlidir.