Soçi de 22. Kış Olimpiyatları devam ediyor. Kim ne kadar

altın alacak ya da dünya rekoru kıracak, bunu bilemem; en azından uzmanlık

alanım değil. Ama şunu söyleyebilirim; Soçi tarihe spordan daha fazla siyasetin

damga vurduğu ve yeni uluslararası düzenin şekli hakkında önemli mesajların

verildiği olimpiyat oyunları olarak geçecek.

Dolayısıyla Soçi, gerek Rus dış politikası gerekse de

uluslararası sistemin geleceği açısından Üçüncü Büyük Oyun da önemli kırılmalara

ve yeni inşalara işaret eden oyun içinde bir oyun olarak da kabul edilebilir.

Nitekim başta Rusya olmak üzere ilgili tüm aktörler bir

süredir Soçi üzerinden farklı yöntem ve araçlarla mesaj verme yarışına

girmiş durumda. Örneğin; Volgograd şehrinde Ekim ve Aralık 2013 tarihlerinde

gerçekleştirilen terör saldırıları ve liderler bazlı boykot eylemlerinde

görüldüğü üzere. Burada konuyu fazla dağıtmamak için söz konusu mesajları

Rusya, Batı ve Türkiye ile sınırlı tutacağım...

***

Rusya açısından Soçi nin çok boyutlu bir öneme sahip

olduğunu görüyoruz. Bu önem, Yeni Rusya nın uluslararası politikaya çıkışının

bir gövde gösterisi olduğu kadar, Yeni Çar olarak adlandırılan Devlet Başkanı

Putin in bir şovu olarak da nitelendirilebilir. Masraflardan kaçınılmaması,

bunun en tipik göstergesi...

Meseleye adres açısından bakıldığında da bu husus

görülüyor. Rusya gibi büyük bir coğrafyada niçin Soçi sorusu bu açıdan

önemli. Bu soruyu, tarihe büyük trajedilerden birisi olarak geçen ve Çerkes

Sürgünü olarak da adlandırılan Kafkasya Göçü nün 150. yılına denk gelmesi ile

birlikte sorduğumuzda ise, mesele üç aşağı beş yukarı netleşmiş oluyor.

Dolayısıyla, Rusya nın Soçi üzerinden şu mesajları

vermeye çalıştığı görülüyor: 1. Soçi, Yeni Rusya nın Yeni Büyük Oyun da varım

dediği ve bunu tüm dünyaya ilan ettiği bir oyun dur; 2. Soçi, sadece Kafkasya

değildir. Aynı zamanda Baltıklar-Karadeniz-Hazar hattı, kısacası Büyük Rusya

demektir; 3. Kafkasya Sendromu bitmiştir; 4. Bu bağlamda Güneye Doğru politikası

hız kazanacaktır; 5. Yakın Çevre Politikası nda bir üst aşamaya geçilmiştir.

***

Nitekim Batılı ülke liderleri ile bazı eski Sovyet alanı

ülkelerinin ortaya koydukları boykot; yukarıda saydığımız Yeni Rusya ya

yönelik endişe-tepkilerin önemli bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyorlar.

Örneğin; Polonya, Litvanya ve Gürcistan liderlerinin tepkilerinin temelinde

SSCB korkusu yatıyor.

Bu korkuyu haklı kılan en önemli gelişmelerden birisi ise

Rusya nın yakın çevresinde başlattığı karşı devrim süreçleri ve eski Sovyet

alanındaki nüfuz alanlarını (Suriye gibi) koruma mücadelesi. Gümrük Birliği

çerçevesinde Ermenistan ve Ukrayna da baş gösteren son gelişmeler bu korkuyu

teyit eden diğer somut örnekler arasında yer almakta. ABD, İngiltere, Fransa

gibi ülke liderlerinin boykotları da yine bu kapsamda değerlendirilebilir; her

ne kadar ortaya konulan gerekçeler farklı olsa da.

Batı açısından temel mesele bu ülkedeki

demokratikleşme , insan hakları , ifade özgürlüğü vb. hususlar değildir.

Hatta ABD nin Snowden hadisesi bile başlı başına etkili bir faktör değildir.

Esas husus, Rusya nın yerel, ikili, bölgesel ve küresel düzlemde yürüttüğü ve

sonuç almaya başladığı yeni politikalarıdır.

Bundan dolayı da Rusya, aynen 1980 deki Moskova Yaz

Olimpiyatları nda görüldüğü üzere bir dışlanma , ötekileştirilme operasyonu

ile karşı karşıyadır.

Soçi, Rusya ile Batı arasındaki makasın önümüzdeki

süreçte daha da açılacağının somut bir göstergesidir.

Bunun en somut örneklerinden birisi ise, düne kadar

kanka konumunda bulunan Rusya-Almanya birlikteliğinde kendisini hissettirmeye

başlayan örtülü krizler dir. Ukrayna bunun en son adresidir. Ukrayna da

Batı nın kendi içerisinde olduğu kadar, Rusya-Almanya arasında da bir meydan

mücadelesi yaşanmaktadır. Bosna merkezli Balkanlar gelişmesi de bu yeni sürece

dahil edilebilir.

İkili ilişkilerdeki bu örtülü kriz , kendisini Soçi de

deşifre etmiştir. Alman lideri davet edilmesine ve beklenilmesine rağmen

Soçi ye teşrif etmemiştir.

***

Gelelim Türkiye ye...

Başbakan Erdoğan ın Batılı liderlerin boykotuna rağmen

Soçi ye gitmesi ve Putin ile bir görüşme gerçekleştirmesi şu anlamlara

gelmektedir: 1. Türk-Rus ilişkileri Batı İpoteği nin dışındadır; 2.  Türkiye ve Rusya 11 Eylül sonrası, Kasım 2001

itibarıyla ortaya koydukları Avrasya İşbirliği Eylem Planı nı hayata geçirme

noktasında kararlılıklarını sürdürmektedir; 3. Türk dış politikası bağımsızdır;

4. Yeni Yalta sürecinde yeni bir Türkiye söz konusudur ve 1944 Sendromu ndan

kurtulma mücadelesi vermektedir; 5. Rusya bunun farkındadır ve Stalin in yaptığı hataya düşmek

istememektedir.

Fakat diğer taraftan, Türk-Rus ilişkilerindeki hassasiyet

de gündemdeki yerini korumaya devam etmektedir. Rusya nın Suriye, Akdeniz,

Karadeniz ve Kafkasya daki adımları dikkatlerden kaçmamaktadır!