Geçen haftanın dış politikadaki en önemli gündemi New

York ta düzenlenen BM toplantılarıydı. Birçok devlet temsilcisinin birbiriyle

görüşme fırsatı yakaladığı toplantılardan gerçekten çok ilginç kareler

kamuoyuna yansıdı. Yüzlerin gülümsediği toplantı sonrası tüm açıklamalarda

anlaşıldı ki büyük güçlerin öncülüğünde kazan-kazan mantığının işletilerek tüm

tarafların ağızlarına bal çalma dönemi başlatılmış. Aktörler görüşmelerden

öylesine memnun ayrılmışlar ki New York a götürülen çantadaki güncel sorunların

tartışılmasına bile gerek görülmemiş. Mesela 1 ay önce Mısır da darbeyi kınayan

ülkeler darbeyle ilgili bir kınama kararı bile çıkartamadılar. Yani dünya

düzeninin değişmesini savunurken bile bir bakmışız statükonun esiri

oluvermişiz.

BM toplantılarıyla ilgili tutulan notlar hiç kuşkusuz

yeni dönem siyaseti açısından önümüzdeki günlerde büyük önem arz edecekken, bu

seferki görüşmelerin en ilginç aktörünün İran olduğu da inkâr edilemez. Daha

önce de kaleme almaya çalıştığımız gibi artık çok net şekilde görülüyor ki İran

bölgede Türkiye nin eski rolüne iyice bürünmeye başlamış. Bu defa her şeyin çok

farklı olacağını deklare eden İranlı yetkililer neyi kastediyor önümüzdeki

günlerde netleşecek, ancak umuyoruz ki İran ın bu Batı yı ikna etme oyunu

bölgenin başına yeni sorunlar getirmez.

ABD-İran Yakınlaşması

Ruhani nin seçildiği ilk günden beri belliydi ki temel

önceliği ekonomik sorunları çözmek olan Ruhani nin Batı ile ilişkileri

yumuşatma gerekliliği yeni dönem İran dış politikasının en önemli açılımı

olacaktı. Yaptırımlardan bunalan İran ekonomisini yeniden toparlamak için

rejim, son çare olarak böyle bir girişimde bulunmayı gerekli görmüştü. Tam da

bu noktada New York ta düzenlenen BM toplantıları İran ın yeni yaklaşımını

vitrine çıkarmak için büyük bir fırsata karşılık geliyordu. Nitekim

toplantılardan bir hafta önce başlayan ABD-İran paslaşmaları, her ne kadar bir

zirve toplantısı ile sonuçlanmasa da Obama ve Ruhani nin karşılıklı ülke

basınlarına verdiği demeçlerden önümüzdeki günlerde ABD-İran diyalogunun

çerçevesinin daha da genişletileceği anlaşılıyor. Eskiden Ahmedinejad BM

toplantılarını terk ederdi, bugün ise Ruhani yaptığı konuşmayla ılımlılaşan

İran ın yeni yüzü olarak karşımıza çıkarılıyor. İran postallar eşliğinde değil, yaptırımlar eşliğinde ikna edilmişe

benziyor.

Türkiye ve İran Arası Buzlar Eriyor mu

Türkiye ve İran ilişkilerinde uzun bir süredir Suriye

Krizi ile başlayan büyük bir güven bunalımı mevcuttu. Ruhani ile birlikte

söylemlerini ılımlılaştıran İran ın yeni dönemde Türkiye ile tekrar arasındaki

buzları eritmesi İran ın yeni küresel stratejisinin bölgesel ayağını teşkil

edebilir. Nitekim New York ta organize edilen Türk ve İranlı liderler arası

görüşmeler bu konudaki doğruluğu ortaya koyuyor. Ruhani ısrarla bölgesel

meseleleri iki ülkenin birlikte çözmesi gerektiğini vurgularken; Cumhurbaşkanı

Gül de bölgede İran gerçeğini kabul etmek gerektiğinin altını çiziyor. Yani

uzun süredir bölgesel kapışma içerisinde bulunan her iki taraf da

yenişemediklerini ve artık uzlaşma zamanı olduğunu itiraf ediyor. Suriye de

binlerce insanın hayatını kaybedip milyonlarca insanın yerinden edilmesinden

sonra doğrusu bu itiraf filmin ne kadar kötü bittiğini gözler önüne seriyor.

Gerçek Kazanan Statüko

İran ın Batı ile yakınlaşırken devlet yetkilileri

tarafından sarf edilen cümleler bizlere bir yerlerden tanıdık geliyor. İran

yeni dönemde dünya ile barışık bir tavır içerisine girecekmiş. Uzun bir

dönemdir sürtüştüğümüz bir ülkeden böyle sesler yükselmesi ilk etapta bizleri

sevindirebilir. Ancak bu cümleden kasıt sadece barış değil. Asıl kastedilen

şey, düzenle barışık bir İran ın sisteme entegre olması. Yıllarca küresel

sermayenin bir türlü söz geçiremediği İran galiba artık sınırlarını açıyor ve

sert bir geçişten ziyade yumuşak bir geçişi kabul ediyor. İran ın bu geri adım

atışı bir zaman kazanma mı yoksa gerçekten bir teslim oluş mu ilerde belli

olacak, ancak şimdilik kazanan küresel statüko gibi görünüyor. Hem adaletsiz

küresel nizamdan şikâyet ediyoruz hem de değişmesi için bir şeyler yapmak bir

yana ona dâhil olmayı marifet olarak görüyoruz. Türkiye ve İran ın birbirine

girmesi doğru değildi ve geç de olsa doğru yolu buldular. Ama bu dünya düzenine

dâhil olmak da fayda getirmez. Bu da geç de olsa anlaşılacak. O zamana kadar

bütün bu girişimler beklenen adil nizamı geciktirmeden başka hiçbir işe

yaramaz.