Uluslararası politikada anarşizm, sistemde herhangi bir

liderin olmama durumudur. Böyle bir durumda tüm aktörler kendilerine yol

gösterecek bir rehberin yokluğunda kendi menfaatleri adına her an birbirine

girme durumuyla karşı karşıyadır. Artık ne hukuk ne adalet ne de düzen

kalmıştır. Ortada olan tek şey kaos, düzensizlik ve çatışmadır. En ufak bir

kıvılcımda hem kendinizin hem de komşunuzun çatısını yakabilirsiniz.

İşte bugünlerde dünyamız tam da böyle bir süreç

içerisinden geçmektedir. Uzun bir süredir tüm dünyadaki devletlerin çoğunluğunu

peşine takmış olan ABD, karizmasının çizilmesiyle giderek artan bir bocalama

dönemine girmişe benziyor. ABD hegemonyasının artık sürdürülebilir olmadığını

ve çok kutuplu bir sistemin dünyayı daha yönetilebilir kılacağını düşünen ABD

karşıtı diğer merkezler ise ABD ve müttefiklerinin tüm çabalarına rağmen

ısrarla kendilerine alan açmaya devam ediyorlar. Ancak onların da ABD liderliği

sonrası ortaya koydukları bir düzen önerisinin olmadığı aşikâr. Sonuç ortaya

çıkan küresel anarşi her geçen gün sistemi daha da germekte ve sistemin

ötekilerini daha da risk altına sokmaktadır.

ABD Kararsızlığı

ABD uzun bir dönemdir Amerikan üstünlüğü ya da Amerikan

Yüzyılı söylemleriyle uluslararası düzen üzerindeki yapısal kontrolünü özellikle

algılar üzerinden sürdürmeye devam ediyordu. Ancak Amerikan aklı son dönemlerde

gerçekleşen farklı olaylar silsilesini okumakta zorlanıyor gibi bir izlenim

uyandırıyor. Karizma öyle bir çizildi ki, olaylar karşısında nasıl bir söylem

geliştirsek de sistemin çöküşüne dair ortaya çıkan çalkantıların önüne geçsek

diye kara kara düşünüyorlar. Ortaya hiç de Amerikan realistlerine yakışmayacak

muhafazakâr enternasyonalizm gibi kavramları atıyorlar. Radikaller kaba kuvvete

geri dönülerek sistemin meşruiyetini tehlikeye sokanlardan hesap sorulması

gerektiğini düşünürken; daha ılımlılar Obama yönetiminin izlemiş olduğu daha

yumuşak ve yapısal stratejilerin günümüz koşullarına en uygun stratejiler

olduğu konusunda hemfikir görünüyorlar.

Otoriter Yükseliş

ABD kendisine karşı yükselen başkaldırışa yanıt bulmaya

çalışadursun, başta Rusya olmak üzere karşı safta yer alan ülkeler hiç de geri

adım atacağa benzemiyor. Kırım konusu ABD nin hiç de istemeyeceği şekilde

gelişti. Ortadoğu da yine ABD nin arzu etmediği şeyler oluyor. Bu gidişatın

sonu liberal demokrasilerin doğru yönetim tarzı olup olmadığı tartışmasına yol

açabilir. Otoriterleşen karma modellerin işlevselliği tartışmaya açılabilir.

Tabi ABD hemen çökmüş değil; dolayısıyla sistem üzerindeki yapısal gücünü kullanarak

sadece hizaya getirmek istediği ülkeleri değil, küresel sisteme entegre olan

tüm ekonomilerin zarar görmesine neden olabilir. (Oluyor da.) Bu durum da

ulusal kimi sistemlerde daha fazla otoriterleşmeye neden olurken, uluslararası

düzlemde de daha anarşik bir yapıya yol açmakta.

Ulusların Düşüşü

İster liberal demokrasiler ister otoriterleşen karma

rejimler, hiçbiri de bugünün dünyasının gerçek problemlerine karşı ihtiyaç

duyulan acil politikaları üretemiyor. Büyük güçler zirvede birbirlerini alt

etme mücadelesi verirlerken, bir gerçek var ki uluslar tarihsel olarak hiç

görülmediği kadar çöküşe geçmiş durumdalar. Dünyada tam bir yoksullaşma

sürecine girilmiş olduğu rakamlara bakılınca bile rahatlıkla görülebiliyor.

İnsanlık sahip olduğu refahı her geçen gün biraz daha kaybediyor. İşte bu durum

sistemin meşruiyetine çatışma ihtimallerinden daha büyük oranda zarar veriyor.

Yani Küresel Kuzey in ideolojisi büyük bir sarsıntı içerisindedir. Yanıt ise

Küresel Güney den gelmek zorundadır. Sistemin ötekileri (başta terörist ilan

edilerek darbe vurulan Müslümanlar) bir araya gelerek Batı hegemonyası sonrası

ortaya çıkacak dünya için politika üretmek zorundadırlar. Unutmamak lazım

politika boşluk kabul etmez. Siz doldurmazsanız başkası gelir ve doldurur.