Saadet Partisi Genel Başkanı ve Kayseri Milletvekili Mahmut Arıkan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye’de gündemi meşgul eden İmralı tartışmalarına sert eleştiriler yöneltti.
Hem iktidarın hem de ana muhalefetin meseleyi dar bir alana sıkıştırdığını belirten Arıkan, “Türkiye’nin sorunları da, umutları da İmralı’dan da Silivri’den de büyüktür” ifadelerini kullanırken kimin İmralı’ya gideceği, nasıl gidileceği veya kimlerle görüşüleceği yönündeki tartışmaların “gündem saptırma” çabası olduğunu belirterek, sürecin kişilere indirgenmesinin meseleyi sulandırdığını söyledi.
KOMİSYON MU GİTSİN İMRALI MI GELSİN…BUNLAR OYALAMACA
“Komisyon mu İmralı’ya gitsin, İmralı mı Komisyon’a gelsin?” tartışmalarını “oyalamacadan ibaret” olarak nitelendiren Arıkan, toplumsal barış için gerekli tüm adımların hak ve adalet ekseninde bir an önce atılması gerektiğini söyledi.
İşte Mahmut Arıkan’ın Meclis’te yaptığı konuşmanın tamamı:
Muhterem Genel Başkanlarım, Kıymetli Milletvekillerimiz, Partilerimizin değerli yöneticileri,
Değerli misafirler, ekranları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımız;
Yeni Yol Meclis Grubumuzun grup toplantısına hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
1. B2–B3 KISMİ GÖRME ENGELLİLER FUTSAL MİLLİ TAKIMIMIZ
Değerli arkadaşlar;Sözlerime bir tebrik ve teşekkürle başlamak istiyorum.
B2–B3 Kısmi Görme Engelliler Futsal Milli Takımımız,
Antalya’da düzenlenen turnuvada Japonya’yı 4–0 gibi net bir skorla mağlup ederek Dünya şampiyonasında 3. oldu.
Bu büyük başarının mimarı
değerli Teknik Direktörümüz Yusuf Tekdemir hocamızı,
teknik ekibi
ve alın teriyle, yürekleriyle mücadele eden tüm sporcularımızı yürekten tebrik ediyorum.
Kendileriyle Antalya’da bir araya geldik.
Gördüğüm tablo şuydu:
İnanç var, disiplin var, mücadele var, milli ruh var.
Başarıda kendiliğinden gelmiş oldu.
Bu vesileyle;
Hepsine teşekkür ediyor, başarılarının daim olmasını diliyorum.
2. DÜNYA ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ
Değerli Arkadaşlar,Her anne babanın en çok üzerine titrediği varlıkları;
göz aydınlıkları olan çocuklarıdır.
Yarın önemli bir gün: 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü.
Çocukların haklarına dair günler, sözleşmeler, bildirgeler, kanunlar
kağıt üzerinde gerçekten mükemmeller.
Ancak çocuklar
· Savaşların ve çatışmaların,
· sefaletin ve yoksulluğun
· kurbanları olmaya devam ediyorlar.
Bugün çocuk hakları ihlali;
77 yıldır Filistin topraklarında işgalci olan İsrail’in uzmanlık alanıdır.
Dünya Çocuk Hakları Günü’ne dair konuşmalar, programlar, törenler yapıp;
İsrail’in uzmanlaşmış çocuk katili oluşuna dair tek bir cümle kurmamak
ikiyüzlülüğün tescillenmiş fotoğrafıdır.
3. TÜRKİYE’NİN KARNESİ
Öte yandan;Türkiye’nin çocuklara dair karnesi
hiç iç açıcı değil.
· TÜİK'in verilerine göre çocuklarımızın en az %17'si yetersiz besleniyor.
· Her 4 çocuktan 1’i çocuk açlığı ile karşı karşıya.
· Zorunlu eğitim çağında olmasına karşın 600 bini aşkın çocuğumuz, eğitim faaliyetlerinin dışındadır.
· -Çok acı bir rakam- Türkiye'de yoksul çocuk sayısı maalesef 10 milyona yaklaşmış durumda.
Peki! Her seferinde 3 çocuk, Şimdilerde yetmez 4 çocuk tavsiyesi veren iktidar bu rakamları düzeltme için hangi adımı atıyor?
İktidara göre Türkiye büyüyor… Ama çocuklarımızın sorunları küçülmüyor…
o Karton toplayan çocuklar,
o Ucuz iş gücü olarak çalıştırılan çocuklar,
o Renklerinden, dillerinden, engellerinden ötürü ayrımcılığa maruz kalan çocuklar,
o İstismarın, uyuşturucunun ve çetelerin kurbanı olan çocuklar,
o Yırtık ayakkabılarla, delik çoraplarla, yarı aç okula giden çocuklar,
o Kaldıkları barakada donarak, çalıştıkları fabrikada yanarak ölen çocuklar,
o Ve yoksulluğun, eşitsizliğin, sefaletin derin denizlerinde
yaşama tutunmaya çalışan çocuklar…
Biz buradan söz veriyoruz;
Bizim iktidarımızda bu ülkenin çocukları
· okula aç gitmeyecek,
· şiddetin, istismarın, ihmalin hedefi olmayacak,
· yoksullukla sınanmayacak…
Bu vesileyle Dünya Çocuk Hakları Günü'nü kutluyor;
dünyadaki tüm çocukların sağlık, huzur ve barış içerisinde yaşamasını
temenni ediyorum.
4. GAZZE’Yİ UNUTMAYALIM!
Değerli Arkadaşlar Gazze’yi unutmayalım,Gazze’de; 10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes
bir ayını doldurdu…
Bu bir aylık sürede Hamas,
ateşkese tam olarak bağlı kalmasına rağmen;
İsrail:
· Aralarında çocukların da olduğu yüzlerce Filistinliyi katletmeye devam etti.
· Yardımların sadece 3’te1’inin Gazze’ye girmesine o da rica minnet izin verdi.
· Çocukların, hastaların ve yaralıların ihtiyaç duyduğu 350’den fazla temel gıda ürününün Gazze’ye girmesine engel oldu.
Önümüz kış!
Gazze’de ne oturulacak konut var,
ne de içinde kalınabilecek sağlam bir çadır kalmış durumda.
Yağmur mevsiminin başlamasıyla gelen görüntüler yürekleri parçalıyor.
Bir kez daha;
Gazzeliler ABD’nin ve İsrail’in insafına terk edilmiş durumda.
“Ateşkes oldu sorunlar bitti” algısıyla;
Gazze’yi gündemden düşürmenin vebali hepimizi yerle bir eder.
Bu algı üzerinden
İsrail ile ilişkileri yeniden normalleştirmeye dönük
ABD’nin telkinlerine kayıtsız kalmak bu milletin vicdanını kanatır.
2. BİRLEŞMİŞ MİLLET GÜVENLİK KONSEYİNİN KARARI
Neden böyle bir duruma dikkat çekmek istedik?
Çünkü “İsrail’i normalleştirme” çabaları tam gaz devam ediyor.
İki gün önce, 17 Kasım’da;
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
· Gazze’deki savaşı sonlandırmayı
· ve bölgede yeni bir düzen tesis etmeyi amaçlayan planı
kabul etti.
Uluslararası hukuki statüye haiz bir “Barış Kurulu” kurulacak.
Başkanlığını da Trump yapacakmış!
Bu kararların hepsi işin hikaye kısmı;
Temel hedef: “Gazze’yi silahsızlandırmak” yani Hamas’ı Gazze’den söküp atmak.
Ayrıca karar metni, Gazze’de toprak ilhakı, kalıcı işgal veya zorunlu yer değiştirme olmayacağını
iddia ediyor.
Bizim tarihi ve acı tecrübelerimiz var,
Kararlar İsrail’in ve ABD’nin müsaade ettiği kadar uygulanacaktır.
Değerli arkadaşlar;
· Bu plan,
İsrail için dikensiz gül bahçesi oluşturma planıdır.
· Bu plan,
İsrail’in soykırım suçlarını temizleme girişimidir.
· Sanki 2 yıldan beri on binlerce masum katledilmemiş,
Gazze’de taş üstünde taş bırakılmamış gibi hareket etmek demektir.
· Bu plan,
Abraham Anlaşmaları yoluyla koruma kalkanının genişletilmesi planıdır.
Birleşmiş Milletlerin, 1947’deki “Filistin Paylaşım Planı” bölgeye barış getirmedi.
2025’teki bu karar da
ümit edilen sonuçları doğurmayacaktır.
Vicdan sahibi ülkeler; bu gerçeği unutmamalı,
“gün” ile birlikte “geleceği” de kurtarmanın yollarını mutlaka bulmalıdır.
3. SON İKİ HAFTADA BEYAZ SARAY
Bu arada
Bu planın gerçekleşmesi için Trump ve Beyaz Saray yoğun bir mesai içerisinde.
Eylül ayında, “Sandalye çekmeli” Beyaz Saray zirvesini hepimiz hatırlıyoruz…
Bunun üstüne çokça yazıldı, konuşuldu.
İki hafta önce; Orta Asya – ABD zirvesinde; Kazakistan da maalesef
İsrail ile normalleşme sürecini başlattı ve Abraham Anlaşmalarına imza attı.
Yetmedi, geçtiğimiz hafta
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet eş-Şara Beyaz Saraya gitti.
Yan kapıdan içeri alınan eş-Şara ön kapıdan, parfümlerle uğurlandı.
4. BEYAZ SARAY’DA AĞIRLANMANIN BEDELİ VARDIR
Değerli arkadaşlar! Beyaz Saray’da ağırlanmanın bedeli vardır.
ABD ile müttefik olmanın yolu
· İşgalci İsrail ile dost olmaktan geçer.
ABD ile müttefik olmanın yolu
· ülkenizde bulunan nadir toprak elementlerini,
· uranyum yataklarını ve
· enerji kaynaklarını Amerika ve İsrail sermayesine açmaktan geçer.
Bu ortaklıktan sizin payınıza düşen ise
-tırnak içerisinde söylüyorum-,
adı elçi olan ama bölgenin hamiliğine soyunan hadsizin dilinden dökülen
“MEŞRUİYET” lakırdısıdır.
5. BARRACK MÜTEVAZI KONUŞMUŞ
Tüm bunlardan sonra;
“Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar bir hizalanma göreceksiniz.”
Diyen Tom Barrack’ın
Aslında son derece mütevazı bir şekilde konuşmuş olduğunu anladık.
Hedefin çok daha büyük olduğunu görüyoruz.
6. TÜRKİYE BU İŞİN NERESİNDE?
Şimdi biz sormak zorundayız:
Dostum diye paye verdikleriniz ne işler çeviriyor?
Amerika:
• Türkiye’nin parasını ödediği F-35’leri vermiyor,
• Caatsa yaptırımları olduğu gibi duruyor,
• Her gün bir lideri ağırlayarak bölgeyi dizayn etmeye çalışıyor;
Peki;
Türkiye bu işlerin neresinde duruyor?
Sorunun cevabı bu kez, Turkcell’den geldi.
7. TURKCELL’IN GOOGLE’LA ANLAŞMASI
Hepinizin malumu;
Turkcell, Türkiye Varlık Fonu’nun ciddi oranda pay sahibi olduğu,
yani büyük oranda devlet kontrolünde bulunan bir şirket.
Turkcell’in attığı her adım -hele ki- veri güvenliğiyle ilgili olan adımlar
doğrudan Türkiye’nin güvenliğine ve geleceğine ilişkindir.
Turkcell ile Google arasında yerel bir bulut altyapısı kurulması için
1 milyar dolarlık bir anlaşma imzalandı.
Türkiye’nin kendi verisini bu şirkete teslim etmeye yönelmesi;
dış politika, ulusal güvenlik ve siyasi tutarlılık açısından vahim bir hatadır.
Bazıları diyebilir ki:
“Bugün, Google bu verileri kullanmaz.”
Peki yarın?
ABD–Türkiye ilişkilerinin gerildiği bir senaryoda ne olur?
Halkbank dosyası ve Reza Zarrab sürecleri bize;
ABD’nin verileri nasıl bir koz, hatta şantaj unsuru olarak kullandığını
çok net gösterdi.
Biz; Türkiye’den İsrail’e giden petrolün kesilmesini beklerken,
İktidar ülkenin en hassas verilerini
İsrail’le işbirlikçiliği konusunda derin şüpheler bulunan Google’a,
tarihin en büyük bilişim maliyeti ile aktarmaya çalışıyor.
Değerli arkadaşlar; Bu anlaşma;
· Ulusal güvenliğe de veri egemenliğine aykırıdır.
· Ne yerlidir nede millidir.
Daha dün Lübnan’da ve İran’da yaşanan saldırılar
Gözümüzün önünde.
Biz iktidarı, şimdiden uyarıyoruz!
Bugün Amerika’nın ve İsrail’in eline kendi ellerimizle verdiğimiz veriler;
Yarın bize ciddi bir tehdit ve tehlike olarak dönebilir!
Bunun olmasına izin vermeyin!
5. TERÖRSÜZ TÜRKİYE
Gündemin önemli başlıklarından birisi, İmralı tartışmaları.Bugün; İktidarın tek gündemi İMRALI;
Ana muhalefetin tek gündemi SİLİVRİ.
Türkiye’nin sorunları da, umutları da
İmralı’dan da Silivri’den de büyüktür!
· Kimin gideceği, kimin geleceği,
· Kimlerle gidip, kimlerle döneceği
· Neyle gidip, neyle geleceği
· Hangi yolu kullanacağı,
Gündemi meşgul etme çabasıdır.
Meseleyi
· kişilere indirgemek,
· Sulandırmak,
· Magazinleştirmek,
Gündem saptırmaktan başka bir şey değildir.
6. TOPLUMSAL DESTEĞİ ARTIRMA ÇABASI
Buradan en başta iktidara, tüm ortaklarınaİmralı’ya gidip gelen heyetlere ve
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonuna sesleniyoruz:
· Toplumun farklı kesimlerinin
kaygılarını ve endişelerini gidermek,
Beklentilerini ve umutlarını karşılamak için mücadele etmek;
· Topyekun bir helalleşme ve kucaklaşma gerektirirken
sürecin bir örgütün silah bırakmasına ve
kendini feshetmesine indirgenmesini yanlış bulmak;
İşi yokuşa sürmek değildir!
Tam aksine;
sürece olan toplumsal desteği artırma çabasıdır!
7. BÜTÜN BU TARTIŞMALAR OYALAMACADIR
“Komisyon mu İmralı’ya gitsin?İmralı mı Komisyon’a gelsin?”
bütün bu tartışmalar oyalamacadır.
Toplumsal bir barış için tek bir adım değil,
gerekli tüm adımlar
hak ve adalet ekseninde atılmalıdır ve bir an evvel atılmalıdır.
Hak ve özgürlükler üzerindeki tüm kısıtlamalar
bir an evvel kaldırılmalıdır.
İlk olarak;
Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
bağlayıcı kararlarına uyulmalıdır.
Tekrar söylüyorum;
Terörsüz Türkiye’yi kurmak için elimizi değil, gövdemizi taşın altına koymaya hazırız.
Ama
· “Hukuksuz Türkiye’yi” ortadan kaldırmak
· Gücün değil, hukukun egemen olduğu bir Türkiye’yi kurmak için de
aynı kararlılığı ortaya koymalıyız.
8. GİTMESİ VE GELMESİ GEREKENLER
İmralı’ya gitmeyi, İmralı’yla görüşmeyiBu kadar önemseyenler için söylüyorum:
Türkiye’de gidilmesi gereken,
görüşülmesi gereken,
olması gerektiği yerde olmayan o kadar çok kesim var ki;
Mesela!
· Sadece bir tweet attığı için tutuklanan gazeteciler, artık
Gazetelerine gitmelidir.
· Suçsuz yere cezaevinde tutulan harp okulu öğrencileri artık
evlerine gitmelidir.
· Barış Akademisyenleri,
yeniden kürsülerine gitmelidir.
· KHK zulmüyle işinden uzaklaştırılanlar, yeniden
işlerine gitmelidir.
· Sendikal hakkını kullandığı için cezalandırılan işçiler,
fabrikalarına gitmelidir.
Toplumsal barış ve huzurun, toplumun tüm kesimlerinin, ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal açıdan kendilerini iyi hissetmesi ile mümkün olacağı unutulmamalıdır.
9. HUKUKSUZ TÜRKİYE
Şunu çok net bir şekilde söylemek zorundayız:· Hukuksuz bir Türkiye ile
Terörsüz bir Türkiye’yi inşa edemezsiniz.
· Hukuksuz bir Türkiye ile
Yaşanabilir bir Türkiye inşa edemezsiniz.
10. ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARI
Şu an içerisinde bulunduğumuz Meclis’i de ilgilendiren bir örnek vereceğim:11 Kasım’da Resmi Gazetede, bir Anayasa Mahkemesi Kararı yayımlandı.
Bu karar;
Türkiye’de ‘’yasama çoğunluğunun’’ hukuki denetimden “muaf” hale gelmesinin önünü açıyor.
Böylece; meclis çoğunluğunun keyfiliğini frenleyen az sayıdaki güvence mekanizmasından biri daha ortadan kalkmış oldu.
AK Parti Grubu şunu diyor:
“Biz sayıca çoğunluğuz, istediğimizi yaparız, Bu durum Anayasa mahkemesini ilgilendirmez” diyor.
Bizim “Hukuksuz Türkiye”den kastımız tam olarak budur!
11. ADALETİN NURUNU SÖNDÜREN, NARINDA YANACAKTIR.
Geçen hafta;Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya’nın yaptığı bir konuşmada
hakimliğin, bir tarafı ‘’nur’’ yani cennet,
bir tarafı ‘’nar’’ yani cehennem arasında bir meslek olduğunu söylerken
döktüğü gözyaşlarını izledik.
Çok doğru! Adaletin nurunu söndüren, narında yanacaktır.
Bir insanın, yaptığı meslekten ötürü taşıdığı hassasiyet
elbette takdire şayandır.
Ancak,
Şu an bu ülkenin en büyük ihtiyacı;
· toplumun önünde gözyaşları döken, çaresiz bir mahkeme başkanı değil,
· hukuksuzluğa karşı dimdik duran yargı mensuplarıdır.
Bu ülkede; -hala-
Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Kararları tanınmıyor.
Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve
Can Atalay hakkında verilen bağlayıcı kararların uygulanmaması
“Hukuksuz Türkiye” sürecinin devam etmekte olduğunu gösteriyor.
Anayasa Mahkemesi kararına rağmen
şehir plancısı Tayfun Kahraman’ın tahliye edilmemesi
“Hukuksuz Türkiye” sürecinin devam etmekte olduğunu gösteriyor.
12. MUHALEFET ÜZERİNDEN DEVAM EDEN TARTIŞMALAR
Bugün ana muhalefet partisi hakkında “kapatma davasının” konuşuluyor olmasıTürkiye’nin hukuk konusunda, adalet konusunda
onlarca yıldır hâlâ aynı yerde dönüp durduğunun ispatıdır.
Kurduğumuz 5 partinin 4’ünün kapatıldığı
56 yıllık bir hareketin mensupları olarak söylüyoruz:
“parti kapatmaları”,
siyaseti zehirlemekten başka bir şey değildir.
· Binlerce sayfalık iddianameler,
· parti kapatmaları,
· şafak operasyonları
· ve tutuklamalar
aziz milletimizin -maalesef- yabancısı olduğu bir durum değil.
Geçmişte;
“Şiir okudu” diye Sn. Erdoğan’ı hapse atmak ne kadar yanlışsa,
Bugün de Sn. İmamoğlu’nun “sosyal medya hesaplarını bir ayda 3 kez kapatmak”
aynı derecede yanlıştır.
Bizler Ergenekon Balyoz döneminde de binlerce sayfalık iddianameleri takip etmiştik,
AK partiye karşı açılan kapatma davasınıda görmüştük.
Kapatmalar, dayatmalar, engellemeler,
Bunu yapanlara hiçbir fayda sağlamamıştır.
Ama ülkeye çok şey kaybettirmiştir.
Biz bu durumu 28 Şubat sürecinde tecrübe ettik.
Şimdi CHP’nin yaşadıkları da aynı süreci deneyimlemektedir.
Bugün de kaybeden Türkiye’dir, 86 milyon insanımızdır.
Türkiye’nin ciddi, çok ciddi başka meseleleri vardır.
13. AİLE YILI VE BUNU ANLAMLI KILMAK
Ekonomiye birazdan geleceğim,Gündemde olduğu için “Aileye” değinmek istiyorum.
Hatırlayacaksınız;
İktidar 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etmişti…
Aile yılının, on birinci ayını da tüketiyoruz…
Bundan dolayı olacak ki;
Bugün ve yarın başkentimizde
Cumhurbaşkanlığı “Aile ve Kültür-Sanat Sempozyumu” düzenliyor.
Aile yılı ilan edildiğinde, yine bu kürsüden
“Yapacağınız bütün yapısal çalışmaların yanında oluruz”
demiş ve eklemiştik:
Bu mesele;
ışıltılı salonlarda yapılan Aile lansmanlarıyla çözülmez.
kamera önünde umut dağıtmakla çözülmez
samimi icraatlarla, doğru politikalarla çözülür!
Demiştik.
Hala aynı noktadayız!
Aileyi güçlendirmenin yolu en başta
· hayat pahalılığını,
· Ahlakı çökerten yayınları kaldırmaktan
· adaletsizliği çözmekten geçer.
Aile Yılı’nı anlamlı kılacak tek şey,
ailelerin yaşadığı derin sorunlarla yüzleşmek ve
ekonomi-politiği buna göre belirlemektir.
14. YOKSULLARIN EKONOMİSİ
Siz Aile Yılı’nıParfüm fabrikası yangınında
ailesinden üç can yitiren Berivan Taşdemir’e sorun!
“Çocuk yaşta, sigortasız bir işte niye çalışıyordunuz?”
sorusuna ağlayarak cevap veren
Berivan şunları söylüyor:
“Devir çok zor. Bir ekmek olmuş 15 lira.
İnsanlar yaşayamıyor, Geçim sağlayamıyor. Nereye baksan her şey pahalı
İnsan ne yapsın?”
diyor…
15. ASGARİ ÜCRETLİ İLE FABRİKATÖRÜN HİKAYESİ AYNI
Berivan’ın gözyaşlarında sadece kendi hikâyesi yok;bu ülkenin yoksulunun da, çiftçisinin de, esnafının da ortak acısı var.
Mesele sadece bir kişinin, bir ailenin dramı değil;
mesele Türkiye’nin her kesimini sıkıştıran ekonomik kriz.
Sofrasına ekmek koyamayan aile ile,
üretimini sürdüremeyen fabrikatör arasındaki mesafe sanıldığı kadar büyük değil.
Biri evine ekmek götüremiyor,
Diğeri; onlarca, yüzlerce çalışanının olduğu işletmesinde maaşları ödeyemiyor.
Aynı ekonomik buhranın iki yüzü budur!
16. İNSANLARIMIZIN FERYADI
Bu hafta;· Üretimin merkezlerinden Antalya ve Kayseri,
· Ticaretin merkezi İstanbul
· Sanayinin merkezi Çorlu’daydık.
Çiftçimiz feryat ediyor.
Çorlu’da çiftçimiz diyor ki:
“Borcumuzu ödemek için tarlamızı sattık.
Kendi tarlamızda kiracı olduk.
Şimdi de kirayı ödeyemediğimiz için icralık olduk!” Diyor
Esnaf feryat ediyor,
Küçük işletmeci feryat ediyor.
Fabrika sahibi iş insanları ile konuşuyoruz oda feryat ediyor.
“Böyle giderse 6 ay sonra üretimi durdurup, fabrikayı kapatmak zorunda kalacağız” diyorlar.
Burada sadece Tekstil’den örnek vereceğim:
· 2022’den bu yana tekstil ve hazır giyimde toplam 336 bin 847 kişi işini kaybetti.
· Son 3 yılda sektördeki toplam istihdam kaybı %27’yi bulmuş durumda.
· Sektör temsilcilerine göre 2026 yılı ortasına kadar 100 bin kişi daha işini kaybedebilir.
Türkiye’de pazar kaybeden ve ekonomik kriz yüzünden üretim yapamayan fabrikalar
bir bir Mısır’a, Tunus’a, Fas’a taşınıyor.
Bu sektörleri ve sektörlerin rakamlarını çoğaltabiliriz.
Bunun karşısında bir de iktidarın rakamları var.
17. İKTİDARIN RAKAMLARI
İktidarda diyor ki:· Atıl işgücü oranında, geçen çeyreğe göre %2,6 azalış var.
· Dünyanın en büyük 17’nci, Avrupa’nın 7’nci ekonomisi haline geldik.
· Kişi başına düşen milli gelir 17.000 dolara ulaştı.
Kimse kusura bakmasın!
Türkiye’deki gerçek ekonomi rakamlarını görmek isteyenler, dönüp sahaya baksın.
Bu hafta Kayseri’de, Antalya’da, Çorlu’da gördüğüm manzara,
Bu söylenenlerin tam aksini anlatıyor.
18. ASGARÎ ÜCRET
Gelir adaletsizliğinin bu kadar yaygın olduğu bir dönemde,“çalışabilen” milyonlarca insanımızın
hangi koşullarda çalıştığı da karşımıza acı bir gerçek olarak çıkıyor.
Türkiye’de ve dünyada, yapılan bir işte verilmesi gereken taban fiyatı ifade eden asgarî ücret; bugün Türkiye’de “temel ücret” haline geldi.
Öyle ki
· bugün işe yeni başlayan biri de asgarî ücret alıyor,
· on yıllık işçi de asgarî ücret alıyor.
Bakınız:
· Türkiye’de 2024 yılında 11.2 milyon insanımız asgarî ücretle çalışmış.
· 21 Avrupa ülkesinin tamamında asgarî ücretle çalışan kişi sayısı ne kadar biliyor musunuz?
12.8 milyon.
Yani Türkiye’de asgarî ücretle çalışan kişi sayısı neredeyse
Avrupa’nın tamamına eşit durumda.
Değerli arkadaşlar,
Bu ülkede asgari ücret 22.104 TL,
Açlık sınırı 28.412 TL
Üzülerek söylüyorum,
Bu açlık sınırı değil, yoksulluk sınırı hiç değil
Bu iktidarın bu rakamları “ölüm sınırı” olmuş durumda.
19. VATANDAŞ BORÇLU
Tüm bu adaletsiz gelir dağılımı, temel ücret politikası, hayat pahalılığı karşında vatandaşımız, çareyi borçlanmakta buluyor.Bugün
· İş insanlarımız borçlu,
· Esnaf borçlu,
· Çiftçi borçlu,
· Asgarî ücretli borçlu.
· Türkiye borçlu!
20. TARİHİ GEÇMİŞ HÜKÜMET
Nasıl bir vurdumduymazlıktır kien temel noktalarda bile gıda konusunda bile denetimsizlik hat safhada:
Lokantalar ölüm kusuyor.
İnsanlarımız ailesiyle nefes almak için çıktığı evlerinden
son nefesini verip ana haber olarak dönüyorlar.
Neredeyse her gün intiharla uyanıyoruz.
Kupon gibi yandaşlara dağıtılan haber ajanslarınız
Doğalgazdan, uçan arabalara kadar
haftada üç gün müjde dağıtırken;
· Liyakat sahibi insanlarımız
· ya AVM’lerin yüksek katlarından kendini ölüme bırakıyor
· ya da, Marmaray’ın raylarına kendilerini bırakıyorlar.
Bu güzel milletimizin psikolojisi de sosyolojisi de tükenmiştir.
İktidarınızı desteklemeyen insanlar
neredeyse 10 yıldır asla kamuda istihdam edilmiyor!
Bırakın beyaz yakalıları,
artık masalar sandalyeler, kamu demirbaşları bile liyakat diye çığlık atıyorlar.
Sistematik olarak dozu artırılan medya prodüksiyonlarıyla şiddet had safhada,
bahis kumar almış başını gitmiş.
Öyle bir Amerikan rüyasına kapıldınız ki
· şiddet olaylarında Texas'ı,
· kumarda Las Vegas'ı bile solladınız.
Tüm bu yıkımın tek sorumlusu vardır o da
tarihi geçmiş hükümettir!
21. ASLAN, CEYLAN, SIRTLAN, ZEBRA YAN YANA KOŞUYORSA
Değerli arkadaşlar; bir Afrika atasözü vardır:“Aslan, ceylan, zebra yan yana koşuyorsa, orman yanıyor demektir!”
Bugün Türkiye’de
· İşçi de, işveren de;
· Gazeteci de, medya patronu da;
· öğrenci de, akademisyen de;
· Çiftçi de, esnaf da;
· Asgarî ücretli de, memur da;
· Muhalif de veya iktidar seçmeni de;
HERKES FERYAT EDİYOR.
Çünkü!
Bu orman, yanıyor arkadaşlar
Türkiye çok büyük bir ekonomik krizle yanıyor!
22. ORMAN BÖYLE YANIYOR!
Bu orman nasıl yanıyor size anlatayım:· Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girecektik; organize suçlarda ilk 10’a girdik!
· Faiz bitecekti; Avrupa’da ilk sıraya geldik.
· Enflasyon bitecekti, dünyada beşinci sıradayız.
· Kira konut endeksinde birinci sıradayız.
· Gıda enflasyonunda birinci sıradayız.
· Avrupa'ya sığınmacı başvurusunda bulunan ülkeler arasında Suriye, Afganistan ve Venezuela'nın ardından 4. Sıradayız
İşte orman böyle yanıyor!
İşte vatandaşlarımız bunun için feryat ediyor,
İşte Türkiye bunun için kaybediyor.
Biz;
bu yangını söndüreceğiz arkadaşlar!
Biz bu yangını söndürmek için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra canla başla çalışmaya devam edeceğiz.
23. DUS MAĞDURU DİŞ HEKİMLERİ
Değerli arkadaşlar,Bugün, grup toplantımız vesile ile
Diş Hekimliği Fakültesi mezunu gençlerimizin sesi olmak istiyorum.
Yeni açıklanan ÖSYM takvimine göre
yılda iki kez yapılması planlanan DUS sınavı teke düşürülmüş ve tam 7 ay ertelenmiştir.
İşlerini bırakıp, hayatlarını bu sınava göre planlayan binlerce gencimiz var.
Bu gençler, ülkesine daha fazla fayda sağlamak için
5 yıllık eğitimlerinin üzerine 3–4 yıl daha koyarak uzmanlaşmak isteyen idealist gençler.
Niyetleri kötü değil, talepleri aşırı değil.
Sadece emeklerinin heba edilmemesini istiyorlar.
Diş hekimi adayı gençlerimizin itibarından tasarruf edilmesine karşıyız.
DUS’a ihtiyaç olduğu aşikar.
Bunu temin etmek, gençlerimizin hayat planları için kıymetli.
İktidar doğru bir planlama ile bunu gerçekleştirmelidir.
Bu ülkenin parlak hekimlerini küstürmeyin.
Gençlerimizi belirsizliğe mahkûm etmeyin.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi bitiriyor,
Hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.