Abd al-Nabi (Sudan): Sudan’da savaşın Nisan 2023’te patlak vermesinden bu yana, Kahire sanki Sudan’daki kaosu güneyde nüfuz haritasını yeniden çizmek ve Hartum’un işlerine eski etkisini geri kazanmak için tarihî bir fırsat olarak görüyor. Ancak Mısır siyasetindeki çarpıcı paradoks, içerde Müslüman Kardeşler’e (İhvan) karşı ilan edilmiş düşmanlık ile Sudan’da İslamcılara yakın isimlere verilen destek arasındaki çelişkide yatıyor. Bu tutum, zayıf güney komşu üzerinde hegemonya sağlamayı hedefleyen daha geniş jeopolitik hesapların parçası.
İslamcılara karşı çifte standart
2013’ten beri Mısır, kendisini Müslüman Kardeşler’le mücadelede ön safta konumlandırdı; hareketi “terör örgütü” ilan etti, liderlerini tutukladı, mal varlıklarına el koydu ve sembol isimleri içeride ve dışarıda takip etti.
Buna karşın, bugün Kahire Sudan ordusu içindeki İslamcı damarı ideolojik bir hasım olarak değil, fiilî bir müttefik olarak görüyor. Port Sudan’da karar mekanizmalarına hâkim olan askerî kadrolar arasında tanınmış İhvancı yüzler bulunuyor; güçlerini eski İslamcı ağlardan ve radikal milislerden alıyorlar. Kahire ise hayati dosyalarda iş birliği sürdüğü sürece bu durumu görmezden geliyor.
Önce çıkarlar: Halaib ve Nil
Mısır’ın Sudan’a bakışının özünde ilke ya da ideolojiden ziyade hâkimiyet ve kaynak hesapları var. Halaib–Şelatin Üçgeni dosyası Kahire için taviz kabul etmeyen coğrafi ve siyasî bir öncelik; Nil suları ise Mısır’ın ulusal güvenlik meselesi ve Sudan’ın iç işlerine müdahaleye sürekli bir gerekçe.
Bu nedenle Mısır, Sudan’ın zayıf ve bölünmüş kalması için çalışıyor; böylece egemenlik, sınırlar ve su dosyalarını eşitler arası bir zeminde açabilecek güçlü bir sivil otoritenin ortaya çıkmasını engelliyor.
Türkiye ile husumetin paradoksu
Mısır siyasetindeki çifte standardı en çok ele veren başlık Türkiye’ye dair tutum. Kahire, Ankara’nın Müslüman Kardeşler’e desteğini gerekçe göstererek yıllarca gerginlik yaşadı ve bunu ulusal güvenliğe doğrudan tehdit saydı.
Ama aynı anda Sudan’da İhvan’ın alan kazanmasına göz yumuyor; onları barındıran orduyla örtük biçimde çalışıyor—yeter ki güneydeki nüfuzunun sürmesine hizmet etsin. Bu çelişki, bölgesel siyasette ahlaki pusulanın yokluğunu göstermekle kalmıyor; dinî sloganların siyasal çıkarlara hizmet eden esnek araçlara nasıl dönüştüğünü de açığa çıkarıyor.
Mısır modelinin tekrarı
Bir başka açıdan bakıldığında, Kahire Ekim 2021’de Abdulfettah el-Burhan’ın darbesinde, 2013’teki kendi tecrübesinin bir tekrarını buldu. Mısır ordusunun seçimle gelen Muhammed Mursi’yi devirdiği manzara, Sudan’da yeniden üretildi: askerî vesayet iktidara hâkim, sivil güçler tasfiye edildi ve darbeler “devleti kaostan kurtarma” gerekçesiyle meşrulaştırıldı.
Nasıl ki Kahire içeride darbeyi desteklediyse, bugün Sudan’daki benzerini de destekliyor; çünkü askerî yönetim biçimini kendi çıkarları için en güvenli garanti olarak görüyor.
Sudan trajedisi: Kriz değil, fırsat
Bu hesapların gölgesinde Sudan’daki insani felaket Mısır’ın resmî ilgisinin dışında kalıyor. Milyonlarca Sudanlı bombardıman, açlık ve yerinden edilme altında yaşarken, Kahire savaşı bir jeopolitik harita düzeltme fırsatı olarak okuyor; ahlaki bir tutum gerektiren bir felaket olarak değil.
Suç ve ihlallere karşı sessizlik, hatta çatışmanın taraflarıyla istihbarî koordinasyon, “güçlü ve istikrarlı Sudan” yerine “zayıf ve yıpranmış Sudan”ı tercih eden soğuk bir bakışı yansıtıyor.
Sonuç
Bugünkü Sudan tablosu, Mısır siyasetinin keskin pragmatizmini açığa çıkarıyor: Kahire sınırları içinde İslamcılarla savaşırken sınırlarının dışında onlardan faydalanıyor; istikrar sloganı atarken darbeleri besliyor; yabancı müdahaleleri kınarken en yakın komşusunda bizzat uyguluyor.
Bütün bunların arasında Sudan, zayıflığın hedefe dönüştüğü, hegemonyanın gizli bir çıkara indirgendiği ve insani trajedinin çıkar çatışmalarının ayrıntısına dönüştüğü acı bir denklemin kurbanı olmaya devam ediyor.