Rıfat Bey, babası Mahmut Bey e bakmaktadır. Mahmut Bey yatalaktır ve çok huysuz bir yaşlıdır. Rıfat Bey ne dese ne yapsa O na bağırır, çağırır ve azarlar. Yine böyle bir andır ve Rıfat Bey yemeğini yedirmektedir sevgili babasına. Babası başlar yine bağırmaya, çağırmaya?

- Mahmut Bey; Sen nasıl evlatsın böyle? Bana her seferinde tuzlu tuzlu yemekler yediriyorsun, farkında değil misin? Bunu kasıtlı yapıyorsun değil mi? Ben bu yemeği yemeyeyim de açlıktan öleyim istiyorsun değil mi?

- Rıfat Bey; O nasıl söz baba, ben senin ölmeni değil uzun yıllar daha yaşamanı, bizlerle olmanı istiyorum. Hem kimin daha önce öleceği belli mi. Turp gibisin maşallah. Hem doktor her geçen gün durumunun daha iyiye gittiğini ve belki de yakında ayağa kalkabileceğini söylüyor.

- Mahmut Bey; Nankör evlat. Bir de kalkmış dalga geçiyorsun. Ayağa kalkacakmışım! Peh! Ben yatalağım evlat. Beni kandırmaya çalışma. Çocuk mu kandırıyorsun sen? Unutma ben senin babanım. Seni ben büyüttüm.

Yine yaranamamıştır

Yine yaranamamıştır Rıfat Bey babasına. Ama gıkını bile çıkartmamaktadır, babası bağırdıkça. "İyi ki emekli olmuşum, babama daha iyi bakabiliyorum" diye de geçirir içinden, babası her bağırıp, çağırışında.

Emekli memurdur Rıfat Bey. Babası okumasına karşı çıktığı halde rahmetli annesi Hüsniye Hanım destek olmuş ve okumuştur. Memuriyetten kazandığı para ile zar zor bir küçük ev almış ve evi olmayan ailesini de bu eve yerleştirmiştir. Annesi son nefesini bu evde vermiştir. Hiç evlenmemiştir Rıfat Bey. Henüz kendisi 30 yaşındayken annesi yatalak olmuştur ve yaklaşık 10 sene annesi ile ilgilenmiştir. Annesi öldükten birkaç sene sonra da babası yatalak olmuştur. Anlayacağınız, Rıfat Bey in evlenmeye vakti ve fırsatı olmamıştır bir şekilde.

Günün belli saatlerinde babasının yanına çıkmaktadır Rıfat Bey. Çünkü sohbet edecek bir ortam bulamamaktadır babasıyla. Ne zaman yanına gitse mutlaka azarlanmaktadır.

- Rıfat Bey; Baba kalk, ilaç içme saatin geldi.

- Mahmut Bey; Neden uyandırdın yine? Ne güzel uyuyordum. Benim için iyi bir şey yapsan, o zaman şaşarım esas. Bakıyorum da hep dışarılardasın. Eve uğradığın nadir. Ben de olmasam eve hiç uğramayacaksın.

- Rıfat Bey; Ama baba ilaçlarını içmen gerekiyor. İçmezsen iyileşemezsin. Dışarıda biraz işlerim var baba. O yüzden dışarı çıkıyorum. Canın sıkılıyorsa söyle senin yanında kalırım sürekli.

- Mahmut Bey; Tamam tamam. Ver de içeyim. Hem uyandırdın hem şimdi de bekletiyorsun bu halimle. Canım falan da sıkılmıyor. Ben sensiz daha mutluyum.

"La" dememiştir

İlacı ve suyu uzatır Rıfat Bey babasına. Babası ilacı yutar ve homurdanmaya devam eder. Bu durum 7 yıldır bu şekilde devam etmektedir. Rıfat Bey, her şeye rağmen babasına "La" dememiştir. "Tamam baba, peki baba, olur baba?" Sürekli babasını mutlu etmeye çalışmıştır. Ama gelin görün ki Mahmut Bey i mutlu etmek ne mümkün. Ağzıyla kuş tutsa oğlu, neden hayvana zarar veriyorsun diye bu sefer de kızacaktır muhtemelen.

Bir cumartesi günüdür ve Mahmut Bey, oğlu uyandırmadan uyanmıştır. Saate bakmıştır ki saat epey geç olmuştur. "Rıfat bu saate kadar çoktan uyanır beni de uyandırırdı" diye düşünür. Meraklanır iyice.

- Rıfat, Rıfat?

diye seslenmeye başlar. Fakat çıt yok. 1 saat kadar sonra mahalleliden Bekir Bey gelir Mahmut Bey in yanına. Mahmut Bey daha da bir şaşırır.

Söyle oğluma ne yaptın?

- Mahmut Bey; Sen buraya nasıl girdin? Söyle oğluma ne yaptın? Öldürdün mü onu yoksa? Beni de mi öldürmeye geldin şimdi de?

- Bekir Bey; Mahmut Abi, beni tanımadın mı? Ben Bekir. Kasabın küçük oğlu Bekir. Hatırladın mı?

- Mahmut Bey; Evet hatırladım ne olacak? Oğlumdan haber ver bana sen esas. Bana ne sen kimsen kimsin?

- Bekir Bey; Mahmut Abi beni Rıfat gönderdi buraya. "Durumum iyi, babam merak etmesin" dememi istedi. Sabah kalktığında tansiyonu yükselmiş ve sokağa atmış kendisini. Mahalleli de sağolsun görmüş ve hastaneye kaldırmışlar.

- Mahmut Bey; Tansiyonu mu yükselmiş? Ne yemiş ki yükselmiş?

- Bekir Bey; Doktor çok tuzlu yemişsin ve tansiyonunun yükselmesi normaldir demiş.

- Mahmut Bey; Hah, olacağı buydu. Beni öldüremedi tuzlu yedirirken, kendine etti ne ettiyse.

- Bekir Bey; Öyle deme Mahmut Abi. Rıfat tansiyon hastası olduğunu bilmiyormuş kendisinin. Senin tansiyonun düşük diye hep normalden biraz daha tuzlu yapıyormuş. Senin tansiyonun dengede kalsın diye. Aynı yemekten kendisi de sürekli yiyince, tansiyonu daha fazla dayanmamış ve az kaldı beyin kanaması geçirecekmiş, doktora yetiştirmeselermiş arkadaşlar.

Ah oğlum ah!

Mahmut Bey, renkten renge girmiş. Utanmış. Halbuki oğluna o kadar eziyet çektirmesine rağmen, bugüne dek oğlundan tek bir olumsuz laf işitmemiş. "Kendi hastalığını bile bilmiyormuş da benim hastalıklarımda uzman olmuştu" diye düşünmekten alıkoyamamış kendisini.

- Mahmut Bey; Ah oğlum ah!.. Demek şu anda hastanede. Doktorlar ne zaman çıkar dediler peki?

- Bekir Bey; Bu akşam taburcu edeceklermiş. Ben de bir hafta kadar size yardımcı olacağım. Çünkü Ben Almanya dayken Rıfat Abi benim babama da bakıyordu seninle birlikte.

Duyduklarına inanamaz

Duyduklarına inanamaz Mahmut Bey. Demek aniden ortadan kaybolunca senin babanın yanına gidip O na bakıyordu. Aslan evladım benim. Aferin O na.

Muhabir: Haber Merkezi