İnsanları azdırmak, iman ve istikamet yolunu kapatıp, pusuda bekleyen en büyük düşmanımız aslında çok uzakta değilİnsanın en büyük düşmanı nedir, kimdir diye sorulsa cevabımız ne olabilir?

İnsan dünyaya niçin gönderilmiştir? Sonsuz saadeti kazanmak için değil mi?

O halde insana bu yolda engel olan her şey onun düşmanıdır. Bunların başında ise nefis ve şeytan gelir.

Peygamberimiz, "Senin en büyük düşmanın iki yakanın arasındaki nefsindir" buyurmuştur. Bir savaş dönüşünde de, "Şimdi küçük savaştan büyük savaşa gidiyoruz" buyurmuştur. Herkes meraka kapıldı. Daha yeni kalkanlar parçalanmış, kılıçlar kırılmış, kan gövdeyi götürmüştü. Bundan daha büyük savaş ne olabilirdi?

Peygamberimiz merakları dindirdi, "Nefisle ola savaş en büyük savaştır."

İnsanın kan damarlarına kadar girebilen nefis ve şeytan ona dalima kötülük düşünmekte, görevini terk ettirmeye, unutturmaya çalışmaktadır.

Allah, Kur‘an‘ da, şeytanın ap açık bir düşmanımız olduğunu bildirir. Onu huzurundan kovduğunda, "Ademoğlunu azıtmak için, Senin doğru yolun üzerinde oturacağım. Sana götüren iman ve istikamet yolunu kesip pusuda bekleyeceğim. Sonra önlerinden, arkalarından, her taraflarından saldırıp onları doğru yoldan döndüreceğim. Onları sapıtmak için elimden geleni yapacağım. Sen o zaman insanların çoğunu Sana itaatkar ve şükredici olarak bulamayacaksın. Ben ancak onlardan pek azını aldatamam. Onlar da senin en halis kullarındır" der. Cenab-ı Hak da ona uyanlara ceza vereceğini belirtir, onun aldatamayacağı halis kimselere ise asla ibadetten ayıramayacağını, onlara hakim olamayacağını bildirir.

Allah‘a iman ve kulluktan kopanlar nefis ve şeytanın oyuncağı haline gelirler. Önemli olan  bu iki büyük düşmana karşı uyanık olabilmektir.

(Düşünce dünyası)

Terzi kuşlar

Terzi kuşları duymuş muydunuz? Hindistan‘da yaşarlar. Çok iyi terzidirler. Gözlerine kestirdikleri iki yaprağı birbirlerine dikerler. Bunu yapabilmek için sivri gagalarıyla yaprakların kenarında delikler açarlar. İnce uzun otlar toplayarak bu deliklerden geçirirler. Böyle iki yaprağı birbirine dikmiş olurlar.

Size biri kalkıp dese ki, bu terzi kuşları yıllarca terzilerin yanında çıraklık yapıyor... Dikiş sanatını iyice öğrendikten sonra yaprakları dikmeye başlıyorlar... inanır mısınız?

Niye inanmazsınız ki? Bir insan dikiş öğrenmek için kursa gider, yetmez, ustanın yanında yıllarca çıraklık eder. Yine doğru dürüst elbise dikmeyi öğrenemez de alt tarafı bir kuş bu işi nasıl becerir?

Dahası var. İnsanların henüz dikiş iğnesini bilmedikleri eski devirlerde Terzi Kuşlar aynı ustalıkla terzilik yapıyorlardı. Kimbilir belki de insanlar Terzi Kuşlarına bakıp iğne yaptılar ve elbiselerini dikmeye başladılar.

Ne diyorduk? Evet, iki yaprağı birbirine dikerler. Kendi tüylerinden kopardıklarını yapraklara serip güzel bir yuva yaparlar. Bu işi erkek Terzi Kuşları yapar. Sonra dişi Terzi kuşunu davet eder. Dişi Terzi kuşu gelip yumurtlar. Yavaş yavaş civcivler çıkar ve bir aile daha kurulmuş olur.

Aklı başında olan insan Terzi kuşlarına bakıp yaratanını düşünmeden edebilir mi?

(Bir Kıssa Bin Hisse)

Zalim Haccac ve Zeytin Tüccarı

Haccac, tarihe "Zalim Haccac" diye geçmiştir. Haccac çok zulmetmiş, halkı inim ini inletmiş.

Bir gün Haccac‘ın anası dayanamamış ve oğlunun karşısına çıkmış.

"Ey oğul nasıl can vereceksin? Sen cehennemde nasıl yanacaksın, ben de bir anne olarak nasıl dayanacağım? Haksız yere bu kadar insanları öldürüyorsun?" demiş.

Haccac hemen sarayın balkonuna fırlamış. Yoldan geçen birini çağırmış. "Gel buraya" demiş.

Adamcağız korka korka gelmiş. Korkusundan ayakta duramıyor ve tir tir titriyormuş. Kolay mı, Haccac‘ın huzuruna çıkıyor.

Haccac, adama korkmamasını sadece birkaç sual soracağını söyleyerek ikna eder. Ve:

"Ne iş yaparsın?" diye sormuş.  Adam:

"Zeytin tüccarıyım" der. Haccac:

"Bir ton zeytinden ne kadar yağ çıkar, yarım tondan ne kadar çıkar. Bir kilodan ne kadar, bir taneden ne kadar yağ çıkar?" diye sormuş tek tek. Adam bir bir cevap vermiş.

Haccac:

"Sen iyi bir tüccara benziyorsun. İşinin, mesleğinin incekilerini çok iyi biliyorsun. Tam bir esnafsın" der. Haccac adama:

"Peki Müslüman mısın?" der. Adam:

"Müslümanım" der. Haccac:

"İslamın şartı kaç?"

"3."

"İmanın şartı kaç?"

"4"

"Guslün farzı kaç?"

"On" der...

Haccac, adama 24 tane sual sorar, dini hakkında bir tanesinin bile doğru cevabını alamaz.

Hasta anasına döner, "Görüyorsun ya, anacağım" der.

"Allah beni gönderip bu kendilerine zulmetmiş adamları terbiye ediyor. Ben zalim değilim. Asıl zalim bunlar. Üç günlük dünyası için bir tek zeytinden bile ne kadar yağ çıkacağını biliyor da esas insanlığın gereği olan dini hakkında tek bir kelime bilmiyor. Küçücük bir çocuğun bileceği 32 farzı bile bilmiyor. Ebedi hayatı için hiçbir dakikasını bile vermemiş" der ve adamı serbest bırakır.

(Tarih dede yazıyor)

Abdülhamid‘in tahttan indirilişi

Sultan 2. Abdülhamid Hanı tahttan indirmek için gelen heyetin karşısında sultanın soğukkanlı tutumum hakkında, olayın bizzat tanığı, kızı Ayşe Sultan anlatıyor:

Başkâtip Cevat Bey, Milli Meclis‘ten heyet geldiğini haber verdi. Babam, "Buyursunlar" dedi.

Gelen 4 kişilik heyet içeri girdi.  Babamın karşısına sıra ile durup kısa birer selam verdiler. Babam kısa bir karşılama selamı verdi. Gelenler Arnavut Esat Toptani, Laz Arif Hikmet Paşa,  Ermeni Aram Efendi ve Yahudi Karaso Efendi idi.

Başta duran Esat Toptani hemen söze başladı.

"Millet Seni azletti."

Babam metin ve gür bir sesle cevap verdi:

"Zannedersem hal etti demek istiyorsunuz. Pekala, buna gösterilen sebep nedir?

Arif Hikmet Paşa fetva suretini okumaya başladı... Fetvada "şer‘i kitapları yırtıp yakma" sözleri geçince, babam yüksek sesle: "Ben hangi kütüb-i şer‘iyyeyi yakmışım? Hasbinallah derim" dedi ve fetvayı sonuna  kadar dinledi.

"Bunu hangi makam verdi?"

"Meclis-i Milli verdi."

"Ya... Öyle mi? 33 sene millet ve devletim için, memleketimin selameti için çalıştım. Elimden geldiği kadar hizmet ettim.  Hakimim Allah ve beni muhakeme edecek de Resulullahtır. Bu memleketi nasıl buldumsa öyle teslim ediyorum. Hiç kimseye bir karış toprak vermedim. Hizmetimi ancak Cenab-ı Hakkın takdirine bırakıyorum. Ne çare ki, düşmanlarım bütün hizmetlerime kara bir çarşaf çekmek istediler ve muvaffak oldular."

(Bu gün ne dua edelim)

Ey Allah‘ım!

Sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin. Geceyi gündüze, gündüze geceyi katarsın. Ölüden diriyi, diriyi de ölüden çıkarırsın. Dilediğini de hesapsız şekilde rızıklandırırsın.  Yaptığın her şey mübarek ve hayırdır. Senden başka Rab ve Senin dışında bir hükmedici yoktur.

(Hoca Nasreddin‘in Biri Bir Gün)

Eşeğe merhamet

Nasreddin Hoca çarşıdan aldığı sebzeleri heybesine doldurur ve sırtına vurduktan sonra eşeğine biner.

Yolda bu durumu gören adam:

"Hoca," der. "Heybeni neden  hayvanın sırtına koymuyorsun da kendin taşıyorsun?"

Hoca, adama sinirlenir ve:

"Sen ne insafsız adamsın! Şu ağır vücudumun ağırlığı yetmiyormuş gibi bir de heybemi mi yükleyeyim hayvancağıza?"

(Masal)

Besmelenin esrarı

İnci Karaman

Vakti zamanında iyi yürekli bir Müslüman kadın ile kötü yürekli, inançsız bir kocası varmış.

Kadın her işine besmele ile başlar, besmele ile bitirirmiş. Kocası ise bunu saçma bulur, sürekli kadıncağızı azarlar,döver ve hakaretler yağdırırmış.

Zavallı kadın kocasına saygısızlık etmek istemediğinden ses çıkartamaz, her namazından sonra Allah‘a; ‘‘Ey yüce Yaradan! Şüphesiz sen herşeyi gören ve duyansın. Senin rızan için namaz kılar, senin rızan için dua ederiz. Rabbim, sen kocama doğru yolu göster. Onu şeytanın pençesinden koru Allah‘ım‘‘diye dua edermiş.

Bir gün kocası onun bu duasını duymuş.Ve çok sinirlenmiş. Eşine bir ders vermesi gerektiğini düşünmüş. Ve karısın yanına çağırıp ona bir kese altın vermiş. ‘‘Bu altınları al ve güvenli bir yere sakla. Ben gerektiği zaman senden alacağım‘‘ demiş.

Kadın keseyi almış ve ‘‘Bismillahirrahmanirrahim‘‘ diyerek saklamış.

Bu sırada kocası onu izleyerek kesenin yerini öğrenmiş.Ve kadın gider gitmez keseyi almış, içindeki altınları boşaltarak keseyi de kuyuya atmış.

Aradan bir gün geçtikten sonra kadını çağırarak keseyi getirmesini istemiş.

Kadın keseyi sakladığı yere gelerek "besmele" çekmiş. Tam elini daldıracakken Allah meleklerini görevlendirmiş. Melekler keseyi kuyudan çıkarmış, içini altın ile doldurarak yerine bırakmış. Kadın keseyi alarak eşine getirmiş. Fakat kesenin neden ıslak olduğunu anlayamamış.

Kocası önce çok şaşırmış. Daha sonra eşinin ettiği duaları hatırlamış.Gözleri dolu dolu karısına dönerek ‘‘Benim iyi yürekli eşim. Önce Allah, sonra sen beni affet! Ben şeytanın oyunlarına boyun eğdim. Seni kırdım, üzdüm ve canını yaktım. Affet beni.Ve tövbe! Binlerce kez tövbe. Artık Rabbimden başkasına inanmam, ondan başkasına kulluk etmem‘‘ diyerek eşinden özür dilemiş.Ve karısı onu affederek Allah‘a şükretmiş. Her namazı eşiyle kılarak birlikte dua ediyorlarmış.

Ve artık namazlarından sonra ‘‘Ey Rabbim. Bir defa daha şahit olurum ki Sen en büyük ve en yüce olansın. Sana çok şükür Rabbim...‘‘diyormuş.

(Sizden gelenler)

Annem

Güzel annem, canım annem

Sensiz dünyayı n‘edem?

Uykusuz gecelerinle

Ninnilerle büyüttün hem.

Hakkını nasıl öderim

Bunu anca ben bilirim

Hakkını verebilirsem eğer,

Kendimi mutlu bilirim.

Asuman Kara, İstanbul

Akıllı fare

Bir gün Ali babasına sorar:

"Babacığım fareler niçin akıllı olur?"

Babası:

"Niçin olacak, kitaplardaki bilgileri kemirirler de ondan."

Hayri Balta, Bağcılar

Zekâ bilmeceleri

-Kırkayak ne zaman yorulur?

(Yavrularının ayaklarını yıkadığı zaman)

-Nasıl bir elma soyulur?

(Kabuklu elma soyulur)

-Herşey onun altından geçer, nedir?

(Kalem)

-Bir kadın dört ayda dört pire yakalamış, nasıl olur?

(Kadın pireyi yakalamak için dört defa "ay" demiş)

Kemal Yetkinciler, Esenler

Bizden Size (29 Nisan)

Sevgili çocuklar;

Bahar yorgunluğu sizi yormasın, gevşetmesin. Çalışmalarınızı aksatmasın. Yaz mevsimine şurda ne kaldı? Biliyorum hepiniz şimdiden tatili özlediniz. Ancak tatili hak etmeniz için yoğun sınav günlerini atlatmanız gerekiyor. Her sınav, bir basamak. Sınavları başarıyla vereceğinizi biliyorum. Bu yüzden dinlenmeyi hak etmeniz için çalışmanız gerekiyor ve bunu başaracaksınız. Hata mahkumsunuz.

Gözlerinizdeki nur hiç sönmesin, Allah‘a emanet olun!

Muhabir: Haber Merkezi