Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.
Ey Müslüman; İslamsız saadet, siyaset, adalet, ticaret, hukuk ve düzen olur mu? Fert ve toplumu, imanı ve düzeni bozan şeyleri bilmek gerekir. Ey Müslüman; ben Müslümanlardanım demek, çok şerefli bir şeydir ve bu şerefi kazandıran söz, tevhit kelimesidir. Tevhit kelimesi: “La İlahe İllallah, Muhammed’ün Resulüllah” sözüdür. Manası ise; “Allah’tan başka, hamt edilecek, rızası gözetilecek, ibadet edilecek, önünde secde edilecek, yardım istenecek, hak ve adalet ölçüsü, kanun ve kural koyan, yol gösteren başka bir hak ilah yoktur. Hz. Muhammed ise hak ilah olan Allah’ın, takdir ettiği saadet yolunu, hak ve adalet ölçülerini, tanzim ettiği kanun ve kuralları insanlara tebliğ eden elçisidir.” Tevhit kelimesi ile insan, Allah ile sağlam bir akit yapmış olur. Bu sözleşmenin muhtevasına “akide” denir. Bu akideyi tasdik eden ve sadakat gösteren kimse mümindir. Mümin; Allah Resulü’nün Allah’tan getirdiği İslam’ı itikat ve düzen olarak kalbi ile tasdik, dili ile ikrar eden ve gereklerini yaşamaya çalışan kimsedir.
Müslüman; Allah Resulü’nün Allah’tan getirdiği İslam’a, itikat ve düzen olarak teslim olmuş kimsedir. Böyle bir kimse; Allah ve Resulü’nün bütün emirlerine uyar, yasak ettiği şeylerden de sakınır. Ey Müslüman; tevhit kelimesi ile ifade edilen akideye teslim olmayan, bu akidenin dışında kalanlar ise kâfir, müşrik ve münafık olmak üzere üç grupturlar. Kâfir; İslam’ın itikat ve düzen olarak tümünü veya bir kısmını inkâr edip yalanlayan kimsedir. Müşrik; Allah’ın zatına, isimlerine ve sıfatlarına başka bir şeyi ortak eden kimsedir. Yani Allah’ı kabullenmekle beraber, O’na ait, hak ve adalet ölçüsü, kanun ve kural koyma gibi haklara, başkalarını da ortak etmek şirk; bunu yapan kimse de müşriktir. Münafık; İslam’a itikat ve düzen olarak inanıp teslim olmadığı halde, zahiren ben de Müslümanlardanım diyen, ancak gerçekte inkârcı veya müşrik olan kimsedir. Mesela bunlar; Müslümanlar gibi faiz haramdır demelerine rağmen, faizden sakınmazlar, faiz de ticaret gibidir diyerek faizden ve düzeninden dönmezler.
İMANI VE DÜZENİ BOZAN ŞEYLER
Önce ahlak ve maneviyatı bırakıp materyalizme yönelmek, imanı da düzeni de bozar. AB’yi üstün medeniyet olarak görmek, faizci kapitalist düzeni yürütmek, uluslararası ilişkilerde inkârcı, ırkçı ve müşrik zalimler ile iş tutmak fert ve toplumu ifsat eder, düzeni adil olmaktan çıkarır. Böyle bir ortamda ana babaya saygı ve sevgi kalmaz. Yalana kulak verilir, terör ve şiddet artar. İlim ve hakikate itibar edilmezse cehalet artar, namaz terk edilir. Müslümanlar zekâtlarını vermezler ise zulme uğrarlar. Faize ve düzenine rıza göstermek ekonomik yıkım ve fakirlik getirir. Yetimin malını korumamak, fert ve toplumun malını haksız olarak elinden alıp yemek, İslam’dan yüz çevirmektir. Zina yapmak, içki içmek, kumar oynamak, birlik ve beraberliği bozar, kin ve nefreti yaygınlaştırır, düşmanlık doğurur. İdarecilerin halkını aldatması, onlara zulmedip zorbalık yapması ve kibirlenmesi kötülük doğurur. Kadını ve erkeği, iffetten, edep ve hayâdan koparmak, toplumu çürütür. Kamu malına dokunmak, haram yemek, hırsızlık yapmak, yalan yere yemin etmek, yalan söylemek, imanı bozar, düzeni yıkar. İdarecinin ve hâkimin adaletten ayrılması insanı bozar. Hakkı batıla, helali harama karıştırmak, Allah ve Resulü’ne ihanet etmektir. Başkalarının söz ve sırlarını öğrenmeye çalışmak, lanet etmek, sövmek, sözünde durmamak, ahde vefasızlık, kadının kocasına haksız yere huysuzluk yapması, akrabaların hakkını gözetmemek, onlarla ilişkiyi kesmek, söz taşımak, dedikodu yapmak toplumu zelil eder. Kurtuluş; İslam’ın ulvi prensiplerine bağlılıktadır. Adalet, refah ve huzur Adil Düzen ile sağlanır. Ey Müslüman; dünya hayatının imtihandan ibaret bir süreç olduğunu unutmamak gerekir. İşin sonunda ölüm var, bize Müslüman olarak ölmemiz emredilmiştir. Biz ne yapacağız da, Müslüman olarak ölmeyi başaracağız, düşünmek gerekir.
ÖNEMLİ OLAN
Kur’an ve Sünnet; bir kimsenin nasıl Müslüman olarak ölebileceğinin yollarını gösteren iki kaynaktır. Müslüman olarak ölmek, bir mücadele ister. Bu mücadelenin adı; hak-batıl mücadelesidir. Hak; İslam’dır. İslam ise Allah’ın rızasıdır. Batıl; isyandır, inkârdır, şirk ve nifaktır. Materyalizm ve kapitalizmdir. Bunlar; Allah’ın nurunu söndürmeye çalışanlardır. Allah, batıla gazap eder ve Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır. Burada önemli olan, bizim bu yolda takınacağımız tavırlardır. Biz Müslümanları zafere taşıyacak olan takınacağımız tavırların, vereceğimiz mücadelenin Kur’an ve Sünnet’e uygunluğundur. Biz, birbirimize değil, Kur’an’a ve Sünnet’e tabi olursak kazanırız. Kim cihat ediyorsa, ancak kendi saadeti için cihat eder esası unutulmamalıdır. Cihat ittifak halinde, tek bir ordu disiplini içerisinde yapılır. Takındığımız tavırlar, Kur’an ve Sünnet’e uygun değilse, bize bunun da hesabı sorulacaktır. İslam; dünyada yaşamamız için gönderilmiş bir hayat nizamıdır. Adil Düzen; genel olarak bir maruf ve münker, helal ve haram düzenidir. İçinde kötülükler ile mücadele olmayan bir çaba ve eylem boşunadır. Bize zararı olur diye hakkı savunmaktan vazgeçmek, yoldan çıkmaktır. Biz, hak bildiğimiz yolda yürür, Allah’a güvenir, başarıyı O’ndan bekleriz. Millî Görüşçüler, böyle olmaya çalışan bir topluluktur. Talak 2-3: “...Allah kendisine karşı gelmekten sakınanlara bir çıkış yolu gösterir. Ve onları hiç ummadıkları yerden rızıklandırır. Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter, onların işini kolaylaştırır. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” Aramızdaki ilişkiler de bu ölçüye uygun olmalıdır. Eylemsiz sevginin kimseye faydası olmaz. Selam hidayete tabi olanlara…