Enes b. Malik’ten (R.A.) rivayete göre, Yağmur Meleği, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin yanına gelmek için ALLAH Teâlâ’dan izin ister. Kendisine izin verilir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin yanına gelir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Hz. Ümmü Seleme (R. Anha) validemize: “Kapıyı, üzerimize kapa! Yanımıza, hiçbir kimse girmesin!” buyurur.

Enes b. Mâlik (R.A.) der ki:

- Derken, Hz. Hüseyin (R.A.) geldi. İçeri girmesine mani oldum, fakat birden sıçradı ve içeri girdi. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sırtına, omuzuna, ensesine oturmaya başlar.

Bunu gören Melek, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize:

- O’nu çok mu seviyorsun diye sorar.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de: “Evet!” buyurur.

Melek:

- İyi amma! Senin ümmetin, O’nu öldürecektir! der. İstersen, O’nun öldürüleceği yeri, sana göstereyim der. Akabinde eliyle yere vurur. Kızıl bir toprak getirir ve gösterir.

Hz. Ümmü Seleme (R. Anha) validemiz, o toprağı alır, başörtüsüne veya elbisesinin eteğine koyar.

Raviler: Biz, o yerin Kerbela olduğunu duyardık, demişlerdir.

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin bu husustaki ihbar ve müşahadeleri, vefatlarından elli yıl sonra, Hicret’in 61. yılında Kerbelâ’da cereyan eden facia ile ne yazık ki gerçekleşmiştir.

Müslümanların ehl-i beyt’e ve âl-i Resûle dâhil olan Hz. Hasan (R.A.) ile Hz. Hüseyin’e (R.A.) duyduğu sevgi ve şefkat Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin vefatından sonra da devam etmiştir.

Hz. Hüseyin (R.A.), Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin sevgili torunu, emaneti ve reyhânesi yani çiçek demeti denilerek Müslümanlardan daima sevgi, şefkat ve bağlılık görmüş, böylece altı yaşında kaybettiği dedesinin ve annesinin yokluğunu fazlaca hissetmemiştir. Ayrıca ağabeyi Hz. Hasan (R.A.) ile birlikte bütün İslâm dünyasında olduğu gibi Türkler arasında da Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin sevgili torunu sıfatıyla daima sevilmiş, sayılmış ve isimleri çocuklara verilen en yaygın isimler arasında yer almıştır.

Şiî dünyası, Şiîliğin hareket noktası ve temel şahsiyeti Hz. Ali (R.A.) olmakla birlikte, şehit edilişinin arka planında varlığını sürdürebilen güçlü bir siyasî kuruluş bulunmadığından bu olayla fazla ilgilenmemiş, Hz. Hüseyin’in (R.A.) şehâdetini ise Şiîliğe hayat veren bir kaynak telakki ederek içtimaî ve siyasî hayatın parolası haline getirmiştir. Bugün İslâm dünyasının en büyük azınlık mezhebini oluşturan İsnâaşeriyye İmâmiyyesi’nin özellikle duygu ve gönül hayatını Hz. Hüseyin (R.A.) sevgisi yönlendirmektedir. Hz. Hüseyin’in (R.A.) Kerbelâ’da şehit edilişinin hatırasını anmak için yapılan ve “taziye” denilen yas merasimleri, O’nu imamların üçüncüsü ve o dört ma’sûm-ı pâkin beşincisi kabul eden Şiî dünyasında başlı başına bir olaydır.

Hz. Hüseyin’in (R.A.) çocuklarından Ali Ekber, Kerbelâ’da kendisiyle birlikte şehit olmuş, Cafer ve Abdullah adlı oğullarından devam etmeyen soyu diğer oğlu Ali Zeynelâbidîn’den devam ederek seyyid ünvanıyla tanınmıştır. Ayrıca Fâtıma ve Sekîne adlı iki de kızı vardı.

Hz. Hüseyin’in (R.A.) çocukluk yılları Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin otağında geçmiştir. Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin eğitiminde yetişip imanı yudumlaya yudumlaya büyüyen Hz. Hüseyin’in (R.A.) sonu da şehadet ikliminde gerçekleşmiştir.

İnsanın hayatında Allah ve Resulünün hükmünden başka hiçbir hükmün geçerli olamayacağını derinden kavramış olan Hz. Hüseyin (R.A.), bu gerçeğe gölge düşürenlere zerre kadar meyletmemiş, bilakis destansı bir tavırla onların önlerine dikilmiştir.